Logo
Bu sayfayı yazdır

بسم الله الرحمن الرحيم

İnsanlık Mefhumunun İçini Dolduran İslam'dır

(Tercüme)

Amerika ve Avrupa başta olmak üzere kâfir Batı; Müslümanları gayrimüslimlere karşı saldırgan ve nefret dolu olmakla, başka dinlere ve inançlara nefretle yaklaşmakla, kâfirlere -özellikle Yahudilere- düşman olmakla itham ediyor. Bunu tarih boyunca haçlılar da müşrikler de böyle yapmıştır.

Derken, kendilerince bu yalan olarak kabul ettikleri ithamlara cevap vermek üzere, kendinden emin bir şekilde, İslam'ın sevgi ve barış dini olduğunu ve dinini bilen hiçbir Müslümanın içinde kendisi gibi insan olan hiçbir varlığa karşı nefret veya kötülük taşıyamayacağını iddia eden bir grup çıktı ortaya.

Böylece bu iki grup arasında -saldıran ve savunan grup- uzun zamandır süren bir tartışmadır gidiyor. Her ikisi de Müslümana iyi veya kötü davranışlar üzerinden not vererek, onu "taraf mısın karşı mısın" gibi sorularla sınava ve sorguya tabi tutarak kimliğini tanımlamanın, akıbetini belirlemenin ve bir kalıba yerleştirmenin peşinde. Birisi Müslümanın şahsiyetini kınayıp onu terörist ve aşırıcı ilan ederken diğeri Müslümanın şahsiyetini barışçıl ve hoşgörülü gibi tariflerle sulandırıp eritmektedir...

Sonuçta her zaman bu tartışma; dini insanoğlunun değerini tanımlamaktan aciz ve insanlar arasında ayrışma ve çatışma nedeni olarak gören, bundan dolayı dinin hayattan ayrılmasını hayatın temel ilkesi kabul eden, din isteyen şahsen yaşasın ama topluma yansıtmasın diyen, kendilerini reformist ve rasyonalist olarak tanımlayanların lehine sonuçlanır. Bu gruba göre insanlar arasındaki bağ kardeşlik ve hümanizm ilkesiyken din bölücülüktür!

Peki; Allah'ın insanlar için "kemale erdirdim" dediği dine tabi olmuş bir Müslümanın aşağılanması, küçük düşürülmesi kabul edilebilir bir durum olabilir mi? En hayırlı dine ve en yüce mesaja sahipken Allah onu Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ümmeti olarak vasat (en hayırlı) kılmışken, kıyamet günü insanlar üzerine şahit kılmışken, değerlendirme ve oylama nesnesi olmaya razı olabilir mi hiç?

İbni Kesir, bu mübarek ayeti tefsir ederken şöyle demiştir: ﴿وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِّتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً﴾ “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.” [Bakara 143]

“Allah Teala diyor ki: Sizi İbrahim'in kıblesine çevirdik, bunu sizin için seçtik ki sizi ümmetlerin en hayırlısı yapalım, siz de kıyamet dününde ümmetlere şahitlik edesiniz. Çünkü hepsi sizin faziletinizi itiraf ederler. Burada orta (vasat), hayırlı ve en iyisi manasınadır. Nitekim: Kureyş Arapların nesepçe ve yurtça ortasıdır denir ki, en hayırlısıdır, demektir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de kavminin ortası idi; yani nesep itibarı ile en şereflisi idi, demektir. ... Nitekim; Allah bu ümmeti orta ümmet yapınca ona şeriatların en mükemmelini, programların en doğrusunu ve yolların en açığını tahsis etti.”

Müslümanı ayırt eden özellik; Allah ile olan ilişkisidir. Onun Allah ile olan bağı ne kadar güçlü ise insanlarla hatta tüm insanlıkla olan bağı da o kadar güçlüdür. Müslüman Rabbine yaklaştıkça iman ettiği Akidesinin yüceliğini ve Rabbine, Ümmetine ve tüm insanlığa karşı olan sorumluluğunu daha fazla hissetmeye başlar ve gece ve gündüzün ulaştığı her yere bu dini ulaştırmak için uğraşır. Zira insanlara imandan daha büyük bir hayır yoktur!

Allah'ın huzurunda alçalarak, teslim olarak secdeye kapanıp gözyaşlarıyla yüzünü ve kalbini yıkayana kadar ağlamanın tattırdığı o saadeti ve huzuru Müslümandan başka kimse bilemez!! Karşındakini kendine tercih ederek gizlice verilen sadakayla için için gülümsemenin verdiği sükûneti ve memnuniyeti ancak bir Müslüman bilebilir!

Anne babaya ihsanda bulunmanın, annenin ayaklarını öpmenin ve onun saadetini dileyerek duasını almanın hayrını bir Müslümandan başka kimse yaşayamaz! Bu din uğrunda hapse atılıp işkencelere ve zulümlere Allah rızası için sabrederken Allah'ın kabul etmesi için yalvarmanın verdiği gururu ancak bir Müslüman bilir!

Tüm zayıflığına ve acizliğine rağmen zalim yöneticilere karşı mücadele edip hak sözü söylemenin verdiği izzeti ancak bir Müslüman bilebilir! Tüm engellere, aşağılamalara rağmen, dört bir yanını kuşatan tüm fecaatlara rağmen bu dini ihya etmenin ne büyük bir Tevekkül olduğunu ancak bir Müslüman bilebilir!

Rabbinin hükümlerinin, kanunlarının, içtimai ve iktisadi nizamının altında Hakka yakın olup ruhların adalet ve dürüstlükle hoşnut olduğu, gözlerin tatmin olduğu, yeryüzünün Rabbinin Nuruyla aydınlandığı bir dünyada yaşamanın nasıl bir şan olduğunu ancak bir Müslüman bilebilir!

Müslümanlar olarak hayatımızda birçok şeyden geçiyoruz, milyonlarca insanın mahrum olduğu güzel duygular, mutluluk, sükûnet ve saadet tadıyoruz. Bu duygular maddiyatçılıktan, yeme içme, giyim kuşam ve içgüdülerin tatmin edilmesinden çok daha öte duygulardır. Bu duyguları kişi ancak Rabbini doğru dürüst razı ettiğinde tadabilir. İşte gayrimüslimlerin cahil kaldığı budur.

Müslümanın özünde kendisi ve başkaları için hayırlı olanı sevmek yatar. Zaten dinin davetini yüklenmesi, tüm insanlığın aynı hayra ve saadet ve sükûnete ulaşması için tatbik etme, dinini yaşama ve tüm insanlığa taşıma arzusu da buradan kaynaklanmaktadır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: ﴿وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ﴾ “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”[Al-i İmran 104]

İşte bu Hayır; İslam'ın kendisidir! Bu saadeti, itminanı ve hayrı her insana taşımayı, hidayeti, dürüstlüğü sevmeyi, tüm insanlar için hem dünya hem ahiret kurtuluşunu dilemeyi, yanlışlıklarından ve bedbahtlığından dolayı gayrimüslimlere merhamet etmeyi Müslümana emreden sadece İslam'dır! Bu hayır Davet ve Cihatla, fikri ve siyasi mücadeleyle, bâtılı ifşa ederek, küfre karşı mücadele ederek bize düşmanlık edenlere karşı güç kullanarak taşınır. Bu uğurda, başkalarını küfürden kurtarmak için Müslüman canını feda eder şehadete koşar.

Dolayısıyla insanlık mefhumunun içini ancak İslam doldurur. İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkartır ve her insana hayrı ulaştırır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına

Nesrin Buzafiri

 

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.