Cuma, 10 Şevval 1445 | 2024/04/19
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İnşa Edilmesine Kâfirlerin de Katıldıkları Camide Namaz Kılmanın Hükmü

(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)

Soru-Cevap

İnşa Edilmesine Kâfirlerin de Katıldıkları Camide Namaz Kılmanın Hükmü

Nadiah Shohwah’a

Soru:

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

İzin verirseniz kendimi tanıtayım, adım Nadiye olup Endonezya’daki dariselerden biriyim… Ey Şeyh, Hristiyanlar tarafından yapılan camide namaz kılmanın hükmünü sormak istiyorum? 

Allah sizi hayırla mükafatlandırsın ey Şeyh.

Cevap:

Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Daha önce bize böyle bir soru sorulmuş ve soru soran kişiye 23/04/2018 tarihinde vermis olduğumuz cevap aşağıda açıklanan şekilde olmuştu. Şimdi size bu sorunun tamamını ve buna yönelik cevabımızı aktarıyorum. Allah’ın izniyle bu yeterli olacaktır: 

(Soru: Cami inşa etmek için Kâfirlerin bağışlarını kabul etmek caiz midir? İnşası için yapılan bağışa kâfirlerin de ortak oldukları camide namaz kılmak caiz midir? Cevap: Bu soru iki kısımdır:

Birinci kısım: Kâfirin camiye para bağışında bulunmasını kabul etmek caiz midir?

İkinci kısım: Kâfirlerin parasının kullanıldığı camide namaz kılmak caiz midir?

Kâfirlerden camiye bağışta bulunmasını kabul etmekle ilgili birinci kısma gelince; bu mesele hakkında birtakım görüşler vardır… Fakihlerden bazıları, kâfirlerden hediyenin kabul edilmesine kıyas ederek bunun caiz olduğu görüşündedirler. Zira Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Rumların Mısır valisi (patriği) Mukavkıs’ın hediyesini kabul etmiştir…   

Ben bir kişinin hediyesinin, camiye yapılan bağıştan farklı olduğu görüşündeyim. Zira vakıa farklıdır: 

1- Cami, Allah Subhanehu’ye ibadet edilen bir yerdir. Sonra camiye bağışta bulunmak, bunun Allah Subhanehu için olduğunu tastik etmektir. Ebu Hureyra’dan rivayet edilen hadiste Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: أيُّها النّاسُ، إِنّ الله طيِّبٌ لا يقْبلُ إِلّا طيِّبًا... “Ey insanlar! Allah temizdir, sadece temiz olanları kabul eder.” [Müslim]

Buna göre kâfirden camiye bağışta bulunmasını kabul etmek caiz değildir. Çünkü kâfirin parası temiz değildir.

2- Aynı şekilde hadis-i şeriflerde, mescid inşa eden kimseye, Allah’ın onun için cennette bir köşk inşa edeceği belirtilmiştir: 

- Ahmed Müsned’inde, Said İbn Cübeyr’den, o da İbn Abbas’dan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu tahric etmiştir: مَنْ بَنَى لِلَّهِ مَسْجِدًا وَلَوْ كَمَفْحَصِ قَطَاةٍ لِبَيْضِهَا، بَنَى اللَّهُ لَهُ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ “Kim Allah (rızası) için bir bağırtlak kuşunun yuvası kadar bile olsa bir mescid inşa ederse, Allah onun için cennette bir köşk inşa eder.” 

- Tirmizi Sünen’inde, Osman İbn Affan’dan şöyle dediğini tahric etmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle derken işittim: مَنْ بَنَى لِلَّهِ مَسْجِدًا بَنَى اللَّهُ لَهُ مِثْلَهُ فِي الجَنَّةِ “Kim Allah (rızası) için bir mescit inşa ederse Allah da ona cennette onun bir benzerini (köşk) inşa eder.” Tirmizi şöyle dedi: “Osman’ın hadisi hasen sahih hadistir.” Aynı şekilde Huzeyme Sahih’inde Osman İbn Affan’dan tahric etmiştir. Bir benzerini de Dârimî tahric etmiştir.

- İbn Hıbban Sahih’inde Ebu Zer’in şöyle dediğini tahric etmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: مَنْ بَنَى لِلَّهِ مَسْجِدًا وَلَوْ كَمَفْحَصِ قَطَاةٍ بَنَى اللَّهُ لَهُ بَيْتًا فِي الجنة “Kim Allah (rızası) için bir bağırtlak kuşunun yuvası gibi bir mescid inşa ederse, Allah onun için cennette bir ev inşa eder.” İsnadı sahihtir.

Hadis, Kim Allah (rızası) için bir mescid inşa ederse, Allah’ın da onun için cennette bir ev inşa edeceğine delalet etmektedir. Bu ise sadece Müslüman için geçerlidir. O halde (kim Allah (rızası) için bir ev inşa ederse) cümlesinden kastedilen, Müslümandır. Çünkü kâfir bir ev inşa etse bile, cennet ehlinden olamaz. 

3- Aynı şekilde cahiliye döneminde müşrikler, Mescid-i Haram’ı onarmakla övünüyorlardı. Bunun üzerine Allah Subhanehu şu ayet-i kerimeyi indirdi: أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَوُونَ عِنْدَ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِين(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” [Tevbe-19] Kurtubi’nin tefsirinde şöyle geçmektedir:  

(Allahu Teala’nın şu kavli: أَجَعَلْتُمْ سِقايَةَ الْحاجِّ... “Siz hacılara su vermeyi bir mi tutuyorsunuz.” Bunun Arapçada takdiri şöyledir: Hacılara su verenleri veya hacılara su veren grubu, Allah’a iman edip O’nun yolunda cihat edenle bir mi tutuyorsun demektir. (مَنْ آمَنَ - iman edenle) cümlesinin hazfinin takdir edilmesi doğru olur. Yani hacılara su verme amelini iman edenin ameliyle bir mi tutuyorsun demektir.)

Nesefi’nin tefsirinde şöyle geçmektedir:( أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَجَاهَدَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَوُونَ عِنْدَ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِين(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” [Tevbe-19] Sikâye (su vermek) ve İmâre (onarmak), Sıyâne (bakım) ve Vikâye (koruma) gibi sulama ve imar etmenin mastarlarıdırlar ve eklenenden hazfedilmesi gerekir ki takdiri de şöyle olur; hacılara su veren ile Mescid-i Haramı imar edeni, Allah’a iman edenle bir mi tutuyorsun…Anlamı ise, müşriklerin müminlere ve onların boşa giden amellerinin müminlerin sabit olan amallerine benzetilmesini inkâr etmektir. Zira aralarını eşit tutmak ve küfürle kendilerine zulmetmelerinin ardından onları eşit kılmak bir zulümdür. Çünkü onlar, övgüyü ve gururu yanlış yere koymuşlardır…)

Tüm bunlar, Mescid-i Haramın “yani caminin” onarımı kabul edilen kişinin, Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, yani Müslüman olduğunu göstermektedir. Bunun mefhumu da mescidin inşası için kâfirin bağışının kabul edilmediğini ifade etmektedir.    

Benim için racih olan da mescitlerin imar edilmesi için kâfirlerin bağışlarının kabul edilmemesidir. Benim için racih olan diyorum, çünkü cevabın başlangıcında da söylediğim gibi bazı fakihler kâfirlerin bağışta bulunmasını caiz görmektedirler. 

Benim için racih olan budur. Bilen ve hüküm verenlerin en hayırlısı Allah’tır) Bitti.

Bu, birinci kısımdı…

İçinde namaz kılınması caiz olan ikinci kısma gelince; namaz kılmak caizdir. Zira Buhari, Cabir İbn Abdulah’ın şöyle dediğini tahric etmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: أُعْطِيتُ خَمْسًا لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ مِنَ الأَنْبِيَاءِ قَبْلِي: نُصِرْتُ بِالرُّعْبِ مَسِيرَةَ شَهْرٍ، وَجُعِلَتْ لِي الأَرْضُ مَسْجِدًا وَطَهُورًا، وَأَيُّمَا رَجُلٍ مِنْ أُمَّتِي أَدْرَكَتْهُ الصَّلاَةُ فَلْيُصَلِّ، وَأُحِلَّتْ لِي الغَنَائِمُ، وَكَانَ النَّبِيُّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً، وَبُعِثْتُ إِلَى النَّاسِ كَافَّةً، وَأُعْطِيتُ الشَّفَاعَةَ “Bana benden önce hiçbir peygambere verilmeyen şu beş şey verildi: Bir aylık mesafeden düşmanların kalbine korku verilmekle bana yardım edildi. Yeryüzü bana temiz ve (her tarafı) mescit kılındı. Öyle ise namaz vakti geldiğinde ümmetimden biri namazını kılsın. Bana ganimetler helal kılındı. Önceden gönderilen peygamberlerden biri sadece kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlığa gönderildim. Bana (kıyamet günü) şefaat etme (izni) verildi.” Müslim ise şu lafızla tahric etmiştir: Cabir İbn Abdullah el-Ensari’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: أُعْطِيتُ خَمْسًا لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ قَبْلِي، كَانَ كُلُّ نَبِيٍّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً، وَبُعِثْتُ إِلَى كُلِّ أَحْمَرَ وَأَسْوَدَ، وَأُحِلَّتْ لِيَ الْغَنَائِمُ، وَلَمْ تُحَلَّ لِأَحَدٍ قَبْلِي، وَجُعِلَتْ لِيَ الْأَرْضُ طَيِّبَةً طَهُورًا وَمَسْجِدًا، فَأَيُّمَا رَجُلٍ أَدْرَكَتْهُ الصَّلَاةُ صَلَّى حَيْثُ كَانَ، وَنُصِرْتُ بِالرُّعْبِ بَيْنَ يَدَيْ مَسِيرَةِ شَهْرٍ، وَأُعْطِيتُ الشَّفَاعَةَ “Bana benden önce hiç kimseye verilmeyen şu beş şey verildi: Her Nebi sadece kendi kavmine gönderildi. Ben ise kızıl siyah herkese gönderildim. Benden önce hiç kimseye helal kılınmayan ganimetler bana helal kılındı. Yeryüzü bana temiz ve (her tarafı) mescit kılındı. Öyle ise ümmetimden birine namaz vakti nerede gelirse hemen oracıkta namazını kılsın! Bir aylık mesafeden düşmanların kalbine korku verilmekle bana yardım edildi. Bana (kıyamet günü) şefaat etme (izni) verildi.”

Hakeza temiz olduğu sürece yeryüzünün herhangi bir yerinde namaz kılmak caizdir… Buna göre kâfirler ona para verseler dahi herhangi bir camide namaz kılmak sahih olmaktadır. Dolayısıyla yukarıda açıkladığımız gibi caminin imar edilmesi için kâfirlerin parasının kabul edilmesinin sahih olmaması, onun içinde namaz kılmanın kabul olmadığı anlamına gelmez.

Bu meselede benim için racih olan budur. Bilen ve hüküm verenlerin en hayırlısı Allah’tır.

Kardeşiniz                                                                                                           H. 27 Muharremu’l Haram 1440

Ata İbn Halil Ebu Raşta                                                                                     M. 07/10/2018

Cevaba, emirin aşağıdaki web sitesinden bağlanabilirsiniz:

http://archive.hizb-ut-tahrir.info/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/3907/

Devamını oku...

İslam Beldelerindeki İktidarlar Kendi Elleriyle Müslüman Ülkelerin Düzenini Bozuyor ve Aileyi Laikleştiriyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İslam Beldelerindeki İktidarlar Kendi Elleriyle Müslüman Ülkelerin Düzenini Bozuyor ve Aileyi Laikleştiriyor!

(Çeviri)

Aile hakkında konuştuğumuzda, toplumu oluşturan çekirdekten bahsediyoruz ve bu nedenle bu çekirdeği etkileyen herhangi bir yozlaşma ya da işlev bozukluğu bir bütün olarak topluma ve tüm devlete yansır. Çekirdeğin sistematik olarak bozulması başlı başına bir sorunken, devletin gözü önünde yapılmasına ne demeli…??? Gel gör ki bu yozlaşma devletin kendi eliyle yapılmaktadır ve şu an tüm İslam beldelerinde hissedilmektedir. İktidardaki rejimler Amerikalı ve Avrupalı efendilerini tatmin etmek için aileyi ve Müslüman toplumu laikleştirmede ve yozlaştırmada ellerinden geleni yaptılar. Başarıya ulaşabilmek için de büyük miktarda paralar harcadılar ve her türlü araç ve yöntemle uygulamaya geçirdiler. Bunlardan bazıları şunlardı:

Mısır ve Suudi Arabistan'da evlilik için alt yaş sınırı belirlenmeye çalışılıyor. Ayrıca Suudi Arabistan'da erkeğin kadın üzerindeki velayeti konusunda değişiklikler yapıldı. Bu bağlamda verilecek örneklerin sayısı çok ama tek tek sayacak kadar yerimiz yok.

Örneğin Suudi Arabistan şu an sistematik bir Batılılaşma ve laikleşme kampanyası yürütüyor. Bunu Amerika'yı tatmin etmek için bizzat devletin kendisi yapıyor. İlan etmiş olduğu Suud Ekonomisinde Değişim Planının temel taşlarından bir tanesi "Kültür ve Eğlence" sektörüne ve turizm sektörüne yatırımların artırılması da yer alıyor. Böylece devletin resmi rakamlarına göre "Milli Vizyon"un hedefi kraliyette kültür ve eğlencede aile harcamalarının %2,9'dan %6'ya çıkartılarak ikiye katlanacak. Bu bağlamda, Muhammed bin Selman Vizyon 2013 planı uyarınca Eğlence Bakanlığı kurarak Suudi Arabistan'da her türlü yozlaşmayı ve çöküşü meşrulaştırmayı ve kanunlaştırmayı hedefliyor. Böylece, Suud Şeyhleri on yıllardır süren baskı ve mahrumiyetten sonra - özellikle kadınlar için - Eğlence bakanlığı aracılığı ve "açılma" sloganı altında haramı helal, münkeri de maruf kıldılar. İşte şimdi gösteriler, festivaller, sanatsal ve müzikal konserler düzenliyorlar, sinemaların açılmasını denetliyorlar, Opera Binası açıyorlar, kadın modası defileleri düzenliyorlar, kadınların futbol maçlarına gitmesine izin veriyor ve kadın erkek karışık konserler yaptırıyorlar.

Bu yozlaşma organizasyon ve programlarının birçoğu başka İslam beldelerinde de bizzat devletin kendisi tarafından düzenlenmese de devletin bizatihi onayıyla düzenleniyor, örneğin yetenek programları (dans, ses, oyunculuk) gibi programlar ve sivil toplum kuruluşlarının ve kurumlarının düzenlediği programlar medyada yayınlanıyor.

Durumu daha da vahim kılan ise en son 2016'da Ürdün ve Filistin'deki müfredat değişikliklerinden sonra aile için kullanılan resimlerde başörtülü annelerin ve büyükannelerin yerini başı açık, Batılı tarzda ve makyajlı kadın resimlerinin kullanılması. Yine yüzü traşlı erkekler yüzü sakallı erkeklerin yerini aldı. Bu şekilde çocukların zihinlerine küçük aile yapısının ideal olduğu ve aileleri içinde uygunsuz davranışların ve avreti açmanın normal olduğu, hatta bunun kentleşme olduğu algısı oluşturulmaktadır!

Çocuk bağlamında ise çocuk hakları ve çocuğun hür iradesine eylem yapılmaktadır. Hatta ebeveynler çocuğunun bir eylemine engel olmak istediğinde veya ebeveynlerinden şiddet gördüğü takdirde, bunu polise veya insan hakları organizasyonlarına şikayet edebilecekleri öğretilmektedir. Böylece açıkça çocuklar ebeveynlerine itaatsizliğe davet ediliyor. Bu doğrudan İslami himaye ve Şer'i açıdan koruyuculuk (kivamet) mefhumuna saldırıdır.

Bunlar İslam beldelerindeki rejimlerin Müslüman aileleri bozmak ve laikleştirmek ve dolayısıyla tüm İslam beldelerini laikleştirmek için kullandığı sadece birkaç metot ve araçlardı. Dolayısıyla samimi ve sağlam her Müslüman dini ve Ümmeti için sağlam bir duruş sergileyip bu düzenleri ve musibetleri bozması elzemdir. Yine her bir Müslümanın samimiyetle ve ciddiyetle bizlere Rabbimizin kitabıyla hükmeden, işlerimizi gözeten ve toplumlarımızı ve ailelerimizi koruyan devleti yeniden ikame etmek için çalışması kaçınılmazdır. Bu devlet Nübüvvet Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafettir. Yüce Rabbimizin vaadi ve Peygamberimizin (sav) müjdesidir.

Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu adına

Baraah Manasrah

 

Devamını oku...

Aile Çöküşlerinin Çocuklar ve Toplum Üzerindeki Etkileri

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Aile Çöküşlerinin Çocuklar ve Toplum Üzerindeki Etkileri

İngiltere’de, aile hukuku konusunda 37 yıldan fazla bir deneyime sahip olan eski aile yargıcı Justice Coleridge, aile hayatının yıkılmasın küresel ısınmanın etkileri kadar yıkıcı olarak tarif etti. Bu durumu, toplumun her kesimini etkileyen bir sorun olarak tarif ederken kendisi gibi yargıçların insanlığı sefalete sürükleyen bu “sonsuz karnaval”a her gün şahit olduğunu ve “toplumdaki sosyal hastalıkların neredeyse hepsinin sağlam aile yapılarının yıkılmasından kaynaklandığını” söyledi. Sayın Coleridge, aile çöküşlerinin yıkıcı etkilerini tanımlayan tek kişi değildir. Centre for Social Justice (CSJ) bir raporunda uyararak, Birleşik Krallığın bir aile çöküşü “tsunamisi” yaşadığını ve bunun toplum ve çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini açıkladı. Aslında, aile yaşamının çöküşü sadece Birleşik Krallık’ta değil, ülkelere göre yoğunluğu değişen, dünya genelinde bir problemdir. Problemin en çok Batı liberal değerlerinin üstün olduğu ülkelerde hızlı bir şekilde büyüdüğü görülmektedir. Avustralya'nın kıdemli ve tecrübeli siyasetçisi Kevin Andrews‘in sözlerini alıntılayacak olursak: “Batı dünyasının karşı karşıya olduğu en büyük tehdit; küresel ısınma, finansal kriz ya da radikal İslam tehdidi değildir fakat muntazaman ve mütemadiyen sivil toplumun hayati yapılarının yıkılmasıdır - yani evlilik, aile ve toplumsal hayat...”

Ailelerin dağılmasına sebep olan birçok faktör sayabiliriz. Alkol, uyuşturucu, şiddet, ihanet ve maddi problemler bunlardan sadece birkaçıdır. Tüm bu sıkıntılar, aile birimindeki herkes üzerinde otomatik olarak olumsuz bir etki yaratacaktır, ancak çocuklar aile çöküşlerine bağlı olumsuz etkilerin en savunmasız mağdurlarıdır, zira onlar yetişkinliğe doğru ilerlerken etraflarındaki yetişkinlerin yardımına muhtaçtırlar. Çoğu durumda aile hayatı, çocukların yaşamı boyunca ilerlemesi ve gelişmesi için bir yapı taşı oluşturmalıdır. Fakat aile birimi parçalara ayrıldığında, çocuklar, hayat için önemli olan çocukluğun paha biçilemez yönlerini kaçırmalarına neden olan bir güvensizliğin ortasında bırakılmaktalar.

Ebeveynlerle İlişki:

Aileleri parçalara ayrıldıktan sonra çocuklar için en kayda değer sonuç, ebeveynlerinden biri veya her ikisiyle sahip oldukları azalan ilişkileridir.

Örneğin, ebeveynler ayrıldıklarında, çoğu durumda çocuklar ebeveynlerinden biriyle iletişimi azaltarak veya kaybederek “tek ebeveynli” ailelerde büyüyeceklerdir. Birleşik Krallık’ta ve ABD’deki her üç çocuktan biri, biyolojik babaları olmadan yetiştirilmektedir. (US Census and UK Office for National Statistics). Birleşik Krallık’taki bir milyon civarında çocuk, hayatlarında bir baba olmadan büyümektedir (CSJ).Birleşik Krallık’takiMarriage Foundation örgütünün İletişim Direktörü olanHarry Benson tarafından yürütülen yakın tarihli bir çalışma, “evde bir babanın olmamasının, Birleşik Krallık’taki gençlerin zihinsel sağlık sorunlarının bir numaralı belirtisi olmaya devam ettiğini” göstermiştir. Babaları olmadan büyüyen çocukların genel olarak daha hassas olduğu aşikârdır.

Birçok çocuk, ayrılıktan sonra ebeveynlerinden biriyle yeteri kadar görüşmezse, aralarındaki ilişki azalır hatta tamamıyla yok olur. Ayrıca, çocuğun birlikte büyüdüğü ebeveyni ile olan ilişkisinin de bir takım faktörlerden dolayı sıklıkla bozulduğuna dair kanıtlar vardır. (Pryor, J. and Rodgers, B. (2001) Children in Changing Families. Oxford: Blackwell) Bu faktörlerden biri,bekâr ebeveynin, çoğunlukla da annenin, aile için tek geçim kaynağı olması ve işlerine bağlılıkları hasebiyle, çocuğun bakımını ve yetiştirilmesini başkalarına bırakmak zorunda kalmasıdır. Aile biriminin yıllar geçtikçe küçülmesiyle (sınırlı sayıda geniş aileye sahip olmasıyla) çocuklar genellikle niteliksiz kişilerin bakımına bırakıldılar. Veya yemeklerini dahi kendileri hazırlamak zorunda oldukları, okuldan boş eve gelen çocuklar olarak kendi kendilerine bakar oldular. [Bu şartlarda yaşamak zorunda kalan çocuklar için Batı’da “letchkey kid” diye özel bir terim gelişmiştir.] Dahası, hem anne hem babalarda depresyon önemli derecede boşanmalara yol açmaktadır ki bu da çocuk-ebeveyn ilişkisine daha fazla baskı yapmaktadır.

Olumsuz Ekonomik Etkiler:

Ailenin dağılmasından sonra, çocukların ekonomik durumları büyük ölçüde değişmektedir.

ABD'de yapılan bir anket, koruyucu annelerin, boşanma öncesi gelirlerinin %25-50'sini kaybettiğini ortaya koymaktadır. Bu annelerin sadece %50'sinin bir tür çocuk destek sözleşmesi vardır ve destek alan annelerin %25'ine aslında hiç ödeme yapılmamıştır. (US Census Bureau. 2011. Divorce Rates Highest in the South, Lowest in the Northeast, Census Bureau Reports United States Census Bureau Web Site.) Birleşik Krallık'taki tek ebeveynli aileler, ekonomik sefalet içinde yaşayan en yaygın hane türüdür. Yalnız ebeveynlerin ortalama gelirin yüzde 60'ının altında yaşaması 2,5 kat daha muhtemeldir. Tek ebeveynli ailelerde büyüyen çocukların yüzde 41’i, konut maliyetinden sonraki yüzde 60’dan az olan orta düzey gelire sahip hanelerde yaşamaktadır. (CSJ, Fractured Families) Birleşik Krallık’tan bir öğretmenin sözlerini alıntılayacak olursak bu aslında şu anlama geliyor: “Öğlene kadar yemek yemeyen çocuklar görüyoruz. Çoğu üniforma ya da ayakkabı alamıyor. Ve birçoğu da tek başına küçük kardeşlerine bakıyor.” Yoksul çocukların kötü meskenlerde yaşama olasılığı neredeyse iki katı daha fazladır.Bunun hem fiziksel hem de ruhsal sağlıkları, hem de eğitim başarıları üzerinde önemli etkileri vardır.

Çocukların Sosyal, Duygusal ve Davranışsal Yetkinlikleri ve Ruh Sağlıkları Üzerindeki Etkiler: Toplum olarak insanların hayatları boyunca kurduğu birçok farklı ilişkiden en önemlisinin ebeveynler ve çocuk arasındaki ilişki olduğunu anlamamız gerekiyor. Ebeveynlerin birbirlerine ve çocuklarına davranışı, bir gencin nasıl bir yetişkine dönüştüğü ve toplumda ne gibi bir rol oynayabileceği konusundaki en önemli göstergedir. Ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin aile biriminin azalan durumuna bağlı olarak bozulmasıyla birlikte, dağılmış ailelerden gelen çocukların, genel aidiyet duygusunu yitirdiklerini görüyoruz. Aidiyet duygusu; bir şeyin parçası olduğunuzu, o şey tarafından kabul ve değer gördüğünüzü hissetmenizdir. Bu, hayatta karşılaştığımız konularla ve hayatın zorluklarıyla başa çıkmamız için önemli bir kavramdır.

Uzmanlar, bu önemli kavramın dağılmış ailelerden gelen birçok gençte eksik olduğunu ve bunun genç yetişkinlerin çetelere katılmasının ardındaki ana faktörlerden biri olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu aynı zamanda suç çetelerinde gördüğümüz artışın sebebi de olabilir. Birçok genç, çete üyeliğini, onlara bu temel aidiyet hissini veren bir aile olarak görüyor. News and Record yazarı Joe Killian tarafından yönetilen, ABD'li çete üyeleriyle yapılan bir röportajda, üyelerden bazıları şunları söyledi: “Bir çetenin parçası olmak dünyada asla yalnız olmayacağın anlamına gelmektedir ki bu da birçok insanın birbirine sıkı sıkıya bağlı bir aile veya arkadaş grubunu ne şekilde tanımladıklarıyla benzerlik göstermektedir.”

Buna ek olarak, UK National Association of Schoolmasters Union of Women Teachers tarafından yayınlanan bir raporda, Birleşik Krallık’taki artan çete kültüründe aile dağılmalarının rolü vurgulanmaktadır. Aile içi çöküşün ve baba figürünün eksikliğinin, çocukların çetelere katılması hususunda suçlu bulunabileceği belirtilmektedir.“Dokuz yaş grubu çocuklar, evlerindeki olumlu bir rol model eksikliğinden dolayı, korunma ve “aidiyet duygusu”na sahip olmak adına organize suçların içine çekilmektedir.”

Ailelerinin dağılması çocukların genel sağlığını da etkilemektedir. Ebeveynleri ayrılmış olan çocukların sağlıklarının, anne ve babanın beraber olduğu bir ailede yaşayanlara kıyasla çok daha düşük olduğu keşfedilmiştir. Büyük bir metaanaliz(Amato 1991 and 2001: Children of divorce in the 1990s: an update of the Amato and Keith (1991) meta-analysis. Journal of Family Psychology,15, 355-70) ebeveynleri boşanmış çocukların; davranışlar, eğitim başarısı, psikolojik adaptasyon, benlik kavramı, sosyal yetkinlik ve uzun vadeli sağlık gibi birçok konuda daha düşük skorlara sahip olduklarını ortaya koymuştur. Farklı bir araştırma ise, ebeveynleri ayrı olan çocuklarda daha fazla davranışsal sorunlar görüldüğü, okulda daha düşük bir performans sergiledikleri ve daha az eğitim becerisiyle okulu bıraktıkları yönünde kanıtlara ulaşmıştır (Pryor, J. and Rodgers, B. (2001) Children in Changing Families. Oxford: Blackwell). Diğer bulgular da, boşanmış ebeveynlerin çocuklarının benlik kavramı ve sosyal ilişkiler konusunda daha düşük skorlara sahip olabileceği (Amato 2001) ve boşanma durumundan sonra anksiyete ve depresyonun daha da kötüleştiği yönündeydi (Strohschein 2005Parental divorce and child mental health trajectories. Journal of Marriage and Family 67: 1286).

İsveç'te yapılan bir çalışma, aile çöküşünün, çocukların genel olarak duygusal gelişimi üzerindeki rolünü açıkça ortaya koymuştur. Neredeyse bir milyon çocuk üzerinde yapılan araştırma; tek ebeveynle büyüyen çocuklarda ciddi psikolojik sorunların oluşması, intihar veya intihara teşebbüs veya alkol bağımlılığı geliştirme olasılığının iki kat arttığını göstermiştir. Çocukların gelişimi ve babasız evlerin etkilerine dair, ABD’den, sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteren şok edici istatistiklere ulaşıldı. Örneğin, ABD’de, intihar eden gençlerin %63’ü babasız evlerde büyüyenlerdir (US Department of Health). Ayrıca tek ebeveynli ailelerde yaşayan çocuklar da diğerlerine nazaran iki kat daha fazla intihara meyillidirler (Irwin Sandler, PhD, professor of psychology and director of the Prevention Research Center, Arizona State University, Tempe). Buna ek olarak, evde bir baba figürü ile yaşayan 3 yaş ve üstü 1.977 çocuk üzerinde yapılan araştırmalar, evli ve biyolojik olan ebeveynleri ile yaşayan çocukların, ebeveynlerinden en az biri biyolojik olmayanalara kıyasla davranışsal sorunlarını daha az içselleştirdiği ve dışsallaştırdığı sonucuna ulaşmıştır (Hofferth, S. L. (2006). Residential father family type and child well-being: investment versus selection. Demography, 43, 53-78.). Ayrıca anneleri ve babaları ile yaşamayan çocuklar arasında uyuşturucu kullanımı çok daha fazladır (Hoffmann, John P. “The Community Context of Family Structure and Adolescent Drug Use.” Journal of Marriage and Family 64 (Mayıs 2002): 314-330.)

Dahası, Birleşik Krallık’ta yürütülen, neredeyse 11 bin ailelik bir analiz, aile çöküşlerinin, ergenlik çağlarındaki çocukların ruhsal sağlığını etkileyen en büyük riski oluşturduğu ve ayrılan ebeveynlere sahip olmalarının kız çocuklarının ruhsal ve duygusal problemlerinin ardındaki en büyük etki olduğu sonucuna varmıştır. Bu, erkek çocukların, davranışsal sorunlara bağlı olan ruhsal sağlıklarındaki en büyük faktörle eşdeğerdir. (The Times)

Ruhsal rahatsızlıklardaki artışın, toplumdaki mutsuzluğun yansıması olabileceği söylenmektedir. Ergenlik çağındaki gençler arasındaki anksiyete ve depresyon oranlarının artışıyla beraber, son 10 yılda A&E'de artan psikiyatrik durumlar ve yeme bozuklukları nedeniyle hastaneye kaldırılar çocukların ve gençlerin sayısı ikiye katlanmıştır (The Independent). Hükümetler artık, aile çöküşünün çok sayıda genci ruhsal ve duygusal olarak etkilediğini ve bunun hükümetin yönettiği, toplumun değerleri ve yaşam biçiminden kaynaklandığını inkâr edememektedir.

Tüm batı toplumlarında, geniş aileler yok oldu. Geleneksel iki ebeveynli aileler iyice azaldı. Boşanma, yeniden evlenme, dost hayatı yaşama, tek/bekâr ebeveynlik ve eşcinsel ilişkilerinin oranları arttı. Bu değişimlerin toplumdaki, özellikle de çocukların yaşamları üzerindeki yan etkileri dikkat çekicidir. Ancak hükümetler çözüm önermeden bihaber görünüyor. Sosyal kaosa neden olan bu laik liberal sistemi ve değerleri kendi ülkelerinde destekleyip uyguladıkları için, bu hiç de şaşırtıcı değildir. Ne yazık ki, aile çöküşünün yıkıcılığının önümüzdeki yıllarda devam edeceği ve hatta hızının artacağı öngörülmektedir. Bu, özellikle gençler için ciddi bir sefaletin tohumudur.

Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Adına

Yasmin Malik

 

Devamını oku...

“Ey gençler topluluğu, içinizden evlenmeye güç yetirenler evlensin”

  • Kategori Makaleler
  •   |  

يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ، مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ البَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ

“Ey gençler topluluğu, içinizden evlenmeye güç yetirenler evlensin”

Allahu Teâla insanı yaratmış, evliliği çoğalmalarının sünneti kılmıştır. Allah Kur’an-ı Kerim’de, ehemmiyetini göstermek üzere “sapasağlam misak” olarak zikretmiştir: وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا  “Sizden de sapasağlam bir misak aldık.” Nebi (sav) her ne sebeple olursa olsun, ister gece ibadeti, ister gündüz orucu için olsun, evlilikten kaçınmayı reddetmiş ve şöyle buyurmuştur: ...وَأَتَزَوَّجُ النّساء، فَمَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي  “...Ben de kadınlarla evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” İmam Ahmed şöyle der: “Bekârlık hiçbir şekilde İslam’ın emrinden değildir. Kim seni evlenmemeye çağırırsa (bil ki) İslam dışına çağırıyordur.”

Dolayısıyla evlenmeye karşı isteksizlik sünnete aykırı olduğu gibi selim fıtrata da terstir ve yeryüzünde fesadın, ahlaksızlığın ve fuhşiyatın yayılmasına kapı aralar, Allah korusun.  Gerçek bir engel olmaksızın evliliği terk etmek toplumda kaos ve kargaşa sebebidir. Zira evlilik sekinet, itminan, huzur, sevgi ve muhabbettir.  وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” [Rum 21] Evlilikte, insan fıtratına uygunluk, insan türünün bekası, yeryüzünde istihlaf, neslin çoğalması, yeryüzünün iması ve Kıyamet günü Allah Rasulü’nün (sav) vadettiği çokluk ve övgü vardır.

Fakat bugün İslam âlemine baktığımızda görüyoruz ki genç kız ve erkeklerin büyük bir bölümü bekârdır. Yeni yapılan bir araştırma, Arap ülkelerindeki genç kızların üçte birinin, 30 yaşını geçtiği halde henüz evlenmediğini ortaya koymuştur. Örneğin; Mısır’da yapılan istatistiklere göre 2017 yılında Mısır’da 18-29 yaş arası erkeklerin %37,4’ü, kızların ise %16,4’ü evli değildi. Yapılan diğer çalışmalara göre bu yaş aralığında evli olmayan gençlerin oranı aşağıdaki gibidir: Filistin %7, Bahreyn %25, Yemen %30, Kuveyt, Katar ve Libya %35, Mısır ve Fas %40, Suudi Arabistan ve Ürdün %45, Cezayir %51, Tunus %65, Irak ve Suriye %70, Birleşik Arap Emirlikleri %75 ve son sıradaki Lübnan %85.

Bu oranlar gerçekten ürkütücüdür ve hayra alamet değildir. Zira aile kurumu ve toplumu olumsuz etkileyen kötülüklere, fitnelere ve dağılmalara kapı aralamaktadır. Bu bekâr gençler, ailevi sorunlardan uzak sakin bir hayat yaşadıklarını, kafalarının rahat olduğunu, aile geçindirme derdinden ve ailevi kaygılardan kurtulduklarını zannederler. Oysa vehim ve yanılgı içindedirler. Çünkü kendi kendilerine yetseler bile, gerginlik, endişe ve sıkıntı içinde yaşarlar, monoton hayattan bıkmış, evlilik huzurundan yoksun, Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimetlerden biri olan çocuk sevgisinden uzak kalmışlardır. Üstelik iffetlerini koruyamadıkları takdirde, Allah’ın dininden, yüce değerlerden ve ahlaktan uzaklaşarak harama ve günaha yönelmeye başlarlar.

Bu nedenle, geç evlilik veya evlenmede isteksizlik sorununun nedenleri üzerinde durmak, bunları ortadan kaldırmak ve gençlerin evliliğini kolaylaştırmak gerekir. Aksi takdirde helalin yerini haram almaya başlayacak, fesat, fuhşiyat ve günahlar özelde aile, genelde toplum içinde yayılacaktır. Zira ümmet, fikri kalkınmadan ve anayasa, metot ve devlet olarak İslam’a dönüşten bir hayli uzaklaşmış durumdadır.

Geç evliliğin nedenlerine bakıldığında ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Ancak tüm bu nedenlerin ortak dayanağı, İslam ahkâmının uygulanmamasıdır. Bunların başlıcaları aşağıdaki gibidir:

Yüksek mihir bedelleri, çeyiz hazırlama maliyetleri ve gereksiz gösterilerle dolu düğün masrafları, evliliği zorlaştırmakta, gençlerin çoğunu korkutmakta ve kendilerini toparlayana kadar evliliği ertelemelerine neden olmaktadır. Ayrıca bazı gençlerin yabancı gelinlerle evlenmeleri de evlenmemiş kızların sayısını artırmaktadır. Oysa bu, evlilik masraflarının hafifletilmesini emreden Allah’ın şeriatına muhalif bir durumdur. Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: أَعَظَمُ النِّسَاءِ بَرَكَةً أَيْسَرُهُنَّ مَئُونَةً  “Kadınların en hayırlısı ve bereketlisi, kocasına zahmet ve ağırlığı en az, geçimi de kolay olanıdır.” Ama maalesef bugün kızlar ve aileler pek çok maddi şart ve talepler koşmaktalar, eş seçiminde maddi yön öne çıkarılmakta, din, ahlak ve kifayet gibi diğer önemli sıfatlar göz ardı edilmektedir. Oysa Allah Rasulü (sav) evlilikte iki önemli özelliğe değer vermiştir: إِذَا أَتَاكُمْ مَنْ تَرْضَوْنَ دِينَهُ وَخُلُقَهُ فَزَوِّجُوهُ إِلَّا تَفْعَلُوا تَكُنْ فِتْنَةُ فِي الأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ  “Size dini ve ahlakı hoşunuza giden bir genç (evlenmek için) geldiğinde onu evlendirin. Aksi halde yeryüzünde kargaşa ve büyük bir ahlaki çöküntü olur.” [et-Tirmizî] Kuşkusuz Allah, evlenmek isteyen sadık kuluna kefildir. Zira Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: ثَلَاثَةٌ حُقَّ عَلَى اللهِ عَوْنُهُمْ: الْمُجَاهِدُ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُكَاتِبُ الَّذِي يُرِيدُ الأَدَاءَ وَالنَّاكِحُ الَّذِي يُرِيدُ الْعَفَافَ  “Üç kişiye yardım etmek Allah üzerinde bir haktır: Allah yolunda savaşan mücahit, bedelini ödeyip azat olmak isteyen köle ve iffetli olmak için evlenmek isteyen kişi.” [et-Tirmizî] Salih bir Mü’min olduğu halde sırf fakir olduğu için bir adamı reddedip de namaz kılmayan ve Rabbinden korkmayan bir adama, sırf zenginliği ve malı sebebiyle kızını veren bir kimseye yazıklar olsun.

İslam ümmetinin koruyucu kalkanı olan İslam Devleti’nin olmayışı da bu sorunu daha çetrefil hale getirmektedir. Bugün içerisinde yaşadığımız Kapitalist sistemin ifrazatı sonucu işsizlik artmış, gelir seviyesi düşmüş, yolsuzluk ve kayırmacılık yayılmış, insanların bir yuva sahibi olup aile kurmaları zorlaşmıştır.

Pek çok genç erkek ve kızımız açısından evliliği zorlaştıran ve geciktiren en önemli faktörlerden biri de bozuk medya araçlarının olumsuz etkisi sonucu olarak bilhassa diziler, filmler ve çeşitli programlar üzerinden Müslümanların evlatlarına Batılı yaşam tarzı, Batılı düşünceler, sosyal modeller ve İslam dışı olguların sistematik olarak pazarlanmasıdır.  Üstelik bunların engelleyici veya caydırıcı hiçbir önlem alınmaması bir yana mevcut rejimler tarafından koruma altına alınıp teşvik edilmekte, bu da toplumda ve gençler arasında yüce değerlerin ve ahlakın gittikçe aşınmasına ve güya özgürlük adı altında hiçbir sınır tanınmamasına yol açmaktadır. Dolayısıyla kimi gençler, ahlaksızlığa, gayri meşru ilişkilere, şehvetlerinin peşinden koşmaya, helal-haram sınırını pervasızca çiğnemeye, hayallerinin peşinden koşmaya, yalan aşk seraplarına kapılmaya ve güya evlilik öncesinde birbirlerini tanıma bahanesi altında iğrenç ilişkiler yaşamaya yönelmektedir. Şüphesiz ki bu çok büyük bir fitnedir, Allah korusun. Bu durum aynı zamanda gençlerin Allah’a isyanla eşdeğer bir “özgürlüğü” bir erdem kabul etmelerine, sorumluluk almaktan kaçınmalarına ve İslam’da asla yeri olmayan ve kabulü asla caiz olmayan diğer benzer düşünceleri savunmalarına zemin hazırlamaktadır.

Menfaat, maslahat ve sömürgeciliğin hüküm sürdüğü, ailevi ilişkilerin, itidalin ve sıla-i rahimin erozyona uğradığı Müslümanların topraklarında beşeri Kapitalist kanunların egemenliği nedeniyle pek çok genç kızımız, korku ve güvensizlik içinde geleceğinden kaygı duymaya başlamış, gelecekte kendi ayakları üzerinde durabilmek bahanesiyle eğitime ve kariyere odaklanarak evlilik ve annelik ümitlerini ertelemektedir. İslam hükümleri uygulanıyor olsaydı kuşkusuz bu endişelerinden eser kalmayacaktı, çünkü İslam hayatının her alanında ve aşamasında onu korumaya, himaye etmeye ve güvenliğini sağlamaya kefildir. Unutmayalım ki eşitlik ve ekonomik özgürlük gibi kavramlar, kızlarımızın gelecekleri konusunda endişelenmesine, kendilerini ve kişiliklerini kanıtlama ve dolayısıyla kariyer adı altında toplumda prestijli bir konum kazanma gereği hissetmelerine neden olmakta, ancak bütün bunlar maalesef genelde pahalıya mal olmaktadır. Dolayısıyla eşler arasında sınıfsal ve kültürel eşitlik düşüncesi ortaya çıkmış, kişinin evleneceği kişi seçiminde izlediği birtakım kriterler belirlenmiş, bu da evliliği daha da güçleştirmiş, tabiatıyla ya evliliği geciktirmeye, ya da hiç evlenmemeye neden olmuştur. Hatta kimi aileler, maddi çıkarları öne çıkararak kızlarının evliliğini geciktirmekte ya da vazgeçirmektedir.

Bir şeyi ortadan kaldırmak veya azaltmak, onun sebeplerini ortadan kaldırmaya bağlıdır. O halde öncelikle genç erkeklerimiz ve kızlarımız nezdinde evliliğin önemini ve zaruretini pekiştirmeli, onlara evlenme konusunda isteksizlik, geciktirme veya evlilikten vazgeçmenin tehlikesini açıklamalı, ardından aşağıdaki yollarla evliliği kolaylaştırmak için çaba harcamalıyız:

Evlilik masraflarını azaltmak, mihir miktarlarını düşürmek, düğün giderlerini ve gereklerini asgari düzeye indirmek, eş seçiminde fakir de olsa din ve ahlak faktörünü öne çıkarmak gibi. Allah Teâla’nın şu kavlini daima aklımızda tutmalıyız: وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” [Nur 32] Ve Rasûlullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]’in şu kavlini: إِنَّ مِنْ يُمْنِ الْمَرْأَةِ تَيْسِيرَ خِطْبَتِهَا، وَتَيْسِيرَ صَدَاقِهَا، وَتَيْسِيرَ رَحِمِهَا  “Nişanının kolay, mehrinin kolay, rahminin (doğurganlık) kolay olması kadının iyiliğindendir.” Yine Ömer [RadiyAllahu Anh] şöyle der: “Kadınların mihrini yükseltmeyin, şayet mihir dünyada ikram, ahirette takva olsaydı, bu hususta en ileriniz Allah Rasulü olurdu” [Beş imam rivayet etmiş, Tirmizi sahih kabul etmiştir.]

Kızının veya kız kardeşinin rızasıyla evlenmesine izin vermeyen yahut malı ve işi için evlendirmeyen kişinin bu davranışı şer’an nehyedilmiştir. Allah Teâla şöyle buyurmaktadır. فَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْاْ بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ  “Aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın.” [Bakara 232]

Geçim kaygıları, yanlış anlayış, düşünce ve mefhumla sonucu İslam’dan uzak bir yaklaşımla evliliğe karşı isteksiz gençler ise Allah’tan sakınsınlar ve bilsinler ki ömür geçer, arzular söner, günah, pişmanlık ve üzüntü kalır geriye. Huzur, gönül rahatlığı ve evliliğin meyveleri yalnızca salih bir eşle mümkündür. وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ  “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” [Rum 21] Dinimizden, ahlakımızdan ve değerlerimizden tamamen uzak olan saptırıcı düşünce, davranış ve özendirmelerle dolu yıkıcı diziler ve programlarda gördüklerinizi taklit etmekten sakının! Bunlar İslam Devleti’nin yeniden ikamesi yoluyla İslami hayatın yeniden güçlü bir şekilde başlayacağından korkanların gençlerimizi bozmak ve saptırmak için saçtığı ifsat ve ifrazatıdır.

Ve sen ey güzel kızım, ey yiğit oğlum, kendin için Allah ve Rasulü’nün razı olacağı bir eş seç. Mala, mülke, güzelliğe, soya, ırka, itibara bakma! Ayrıca işin veya eğitimin, evliliğinden, annelik veya babalık duygusunu tatmaktan daha önemli değil. Aksini ikisini bir arada da yürütebilirsin, işin veya eğitimin ile evliliğini birlikte götürebilirsin, istersen bunu başarabilirsin. Senin bu hayattaki öncelikli vazifen evinin ve yuvanın sahibi olmaktır. Rızık kazanmak erkeğin işidir, senin tüm ihtiyaçlarını karşılamak onun görevidir. Bu senin konum ve değer sahibi olmana mani olmadığı gibi azaltmaz da. Bilakis; senin üstlendiğin rol hakikaten çok önemli ve hiçbir erkeğin başaramayacağı en zor görevlerden biridir. Bu da insanın inşası, yuvanın kurulması ve ailenin temelini atmaktır. Bunun diploması olmaz, hiçbir iş bunun yerini tutmaz.

Ayrıca tatbik edilmediği için evlenmemiş kızların sayısının artmasında etkisi bulunan bir şer’î hükme dikkatinizi çekmek isteriz. Bu hususta diziler, filmler ve saçma sapan yazılar ve çalışmalarla yapılan saptırmalar da etkilidir. Bu da çok-evlilik konusudur. Bu Allah’ın koyduğu şer’î hükümlerden biri, Peygamberlerin bir sünnetidir. Evlenmemiş kızların sayısının artması durumlarında helal bir çözümdür. Dolayısıyla bu hükmü açıklamamız lazım. Çok evli kişiler öncelikle Allah’tan sakınmalı ve eşleri arasında adaleti sağlamalıdır. Çok-evliliğe ilişkin şer’î hükmün saptırılmasına çok eşli kişilerin zulümleri neden olmaktadır. Eşleri arasında ayrımcılık yapmakta, bazılarına ve çocuklarına diğerlerinden daha fazla meyledip ötekileri ve çocuklarını ihmal etmektedir. Bu durum kadınlar arasında çok-evliliğin kötü görülmesine neden olmakta, eşlerinin kendilerini ve çocuklarını ihmal edeceğinden endişe etmektedir. Bu yüzden kimi zaman bazı kadınlar kuma olmaktansa hiç evlenmemeyi tercih etmektedir.

Oysa Allah Rasulü [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ، مَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمُ البَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ، فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ، وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ، فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ  “Ey gençler topluluğu, içinizden evlenmeye güç yetirenler evlensin. Çünkü evlilik gözleri (harama) kapamada ve namusları korumada en etkili yoldur. Her kim de (evlenmeye) güç yetiremiyorsa oruç tutsun, çünkü (oruç, şehveti kıran) bir kalkandır.”

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu adına

Muslime eş-Şami (Umm Suheyb)

 

Devamını oku...

Milli Akıl ve Duruşun Adı ABD’li Mc Kinsey Şirketi

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Milli Akıl ve Duruşun Adı ABD’li Mc Kinsey Şirketi

Haber:

Bakan Berat Albayrak, “Türkiye'ye özgün kendi modelimizi uygulama noktasında kendi milli aklımızı ortaya koyarak ofisi kurduk. Ofisin başında biz varız. Yarın öbür gün başka akıllara da soracağız. Yapılan yorumlar cehaletten değilse ihanettir!” dedi. [03.10.2018 ahaber]

Yorum:

McKinsey, özel ve kamu sektörüne yönetim danışmanlığı yapan ABD merkezli küresel bir şirkettir. 1 Temmuz 2015 tarihinde The Washington Post gazetesi, McKinsey’in bürokratik yapısını değiştirerek yerine analistlerden oluşan karma ekip kurmak amacıyla CIA’ye danışmanlık yapacağını duyurmuştu.

Biz burada bu tür şirketlerin CIA adına çalışıp çalışmadığı polemiğine girecek değiliz. Zira genel kanı ve parametre şudur ki böylesi küresel şirketler, kurumlar, kuruluşlar ABD hegemonyasını konsolide etmek, sürdürmek ya da var etmek için kurulmuş ABD merkezli ya da menşeli sömürgecilik aygıtı ve enstrümanlarıdır.

Kaldı ki her ne kadar milli aklın ürünü olduğu iddia edilse de yaklaşık iki hafta önce açıklanan Yeni Ekonomik Program’ın zaten fikir babası da bu küresel şirkettir. Zira milli akıl böyle bir program üretebilecek kadar gelişmiş değildir. Sığ ve üstünkörü bir düşünce biçimine sahiptir. Yeni aslında eski olan Ekonomik Program’ın fikir babası Mc Kinsey olduğu için uygulamak amacıyla icracı sığ milli akla danışmanlık yapması da bir o kadar normaldir.

Bu programın fikir babasının Amerika olduğunu söyledik. Zira ABD, Avrupa’ya operasyon çekmek için yaptığı açıklamalarla 13 Ağustos’ta TL’de sert düşüşe ve değer kaybına neden olmuştu. TL’deki değer kaybı sonrası ülkeden kaçan yatırımcıları geri çekmek, yeni krediler bulmak ve Türkiye ekonomisi hakkında pembe tablolar çizmek için uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının düşürdükleri Türkiye notunu tekrar yükseltmesi gerekiyor. Bu yüzdendir ki Türk ekonomisi bu ABD’li şirketin ellerine teslim edildi. Diğer yandan ise ABD, bu şirket aracılığıyla istediği zaman Türkiye üzerinden Avrupa’ya yeniden operasyon çekebilecektir.

Bakan Albayrak yukarıdaki sözleri sarf ederken, aslında utanmalı, arlanmalıdır. Yurt içinde hiç mi aklı başında danışmanlık yapacak biri yok? Yok, çünkü açıklanan program, milli aklın değil, kapitalist küresel aklın bir ürünüdür. Kapitalizm, milli akılla anlaşılamaz. Zira kapitalizm, sömürgeciliği, yayılmacılığı, emperyalizmi öngörürken, milli akıl korumacılık ve himayeciliği öngörür. Bakanın bu açıklaması aslında zımnen entelektüel iflasın ve milli aklın, ekonomik krizi çözebilecek ya da krizin üstesinden gelecek bir eylem planı geliştirebilecek kapasitede olmadığının bir itirafıdır.

Bakan Albayrak’ın “Yapılan yorumlar cehaletten değilse ihanettir” sözüne gelince, kem söz sahibine aittir diye bir deyiş vardır. Buradan hareketle biz de diyoruz ki Bakanın yaptığı bu açıklama cehaletten değilse ihanettendir. Milli akıl için İslam ve Müslümanlar düşmanı küresel aklı danışman olarak tutmak ya cehalettir ya da ihanettir. Cehalet olmayacağına göre ihanettir. Çünkü İslam, Müslümanların işlerinin sömürgecilere teslim edilmesini haram kılar. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141]

Bakan, eğer enflasyon ve dolar kuru gibi Türkiye’yi sarmalayan sorunlara kalıcı çözüm bulmak istiyorsa, bunun yeri Mc Kinsey şirketini danışman olarak tutmak ya da Avrupa’yı kapı kapı dolaşıp para dilenmek değil, İslam’ın ekonomik sistemini uygulamaktır. Zira Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizin nedeni, İslam ümmetinin akidesinden fışkırmayan yürürlükteki kapitalist ekonomik sistemdir. Krizler, kapitalist ideolojinin yapısal sorunudur. Bu nedenle Bakan, Mc Kinsey şirketinden medet ummak yerine aslına rücu etmelidir. Ekonomide, yönetimde ve hayatın her alanında İslam’ı uygulamalıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ercan Tekinbaş

Devamını oku...

“Kesin Olarak İnanacak Bir Toplum İçin, Kimin Hükmü Allah’ınkinden Daha Güzeldir?” Kampanya Duyurusu

Ürdün’deki mevcut durumu yakından takip edenler ve gözlemleyenler, kapitalist sistem başta olmak üzere kötü hizmet, yozlaşma ve yolsuzluk nedeniyle ülkede politik, ekonomik ve güvenlik vakumu yaşandığını, kümelenmiş sorunlara etkili çözümler üretilemediğini ve bunun da yıkım ve istikrarsızlığa yol açtığını bilirler. Bu durum toplumda korku, endişe ve beklenti yarattı, insanlar hayatlarından, onurlarından ve mallarından korkar oldular. Toplumdaki farklı kesimler, ileride vaki olacak yıkım hakkında yaptıkları uyarılarıyla bu korkularını dile getirdiler. Değişim sürecinde düşüncenin oynadığı rolün öneminden bahsettiler. Bu boşluğun kendileri ve çocuklarının geleceğine vereceği yıkımdan korkmuş olmalılar ki boşluktan kurtulmak için farklı fikirler geliştirdiler.

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti olarak biz, bu vakanın yanı sıra toplumdaki bu kesimlerin değişim arzusunun tamamen farkındayız. Ürdünlülerin -özellikle de değişim düşüncesinde olanların- dikkatini, felaketine rağmen vakayı düşüncenin kaynağı kılan, problemlerin çözümünü sömürgecilik ürünü IMF’de arayan bazı kesimlerin maruz kaldığı büyük tehlikeye çekmek istiyoruz. Düşüncenin kaynağını vaka kılmak, gerçek değişim için ölümdür. Aslında vaka düşüncenin konusu olmalıdır. Çözümler ise on üç asır boyunca uygulanan İslam’ın fikirleri, hükümleri, değerleri ve çözümlerinden türetilmelidir.

Biz, Allah Rasûlü’nün şu sözünden dolayı üzerimizdeki büyük sorumluluğun farkındayız:

إِنَّ الرَّائِدَ لَا يَكْذِبُ أَهْلَهُ، وَاللهِ لَوْ كَذَبْتُ النَّاسَ جَمِيعاً مَا كَذَبْتُكُمْ، وَلَوْ غَشَشْتُ النَّاسَ جَمِيعاً مَا غَشَشْتُكُمْBir önder, kendi halkına yalan söylemez. Ben bütün insanlara yalan söylesem bile size söylemem. Herkesi aldatsam bile sizi aldatmam.

Biz, halka ve bu etkin gruplara kurtuluş yolunu göstermek, İslam’ın yüceliğini, İslam Şeriatı ve sistemlerinin ulviliğini hatırlamak, iyiliğe çağırmak, kötülükten men etmek, diğer görüş, arzu ve fikirlere karşı uyarıda bulunmak için Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allahınkinden daha güzeldir?adında bir kampanya başlattığımızı duyuruyoruz. Göstermelik değişim işlemine teşvik eden fikirler, ülkedeki boşluk ve istikrarsızlığı gideremezler, büyüyen sorunları çözemezler.

Ey Ürdün halkı ve etkin güçler! Allah’ın yönetimini benimseme ve yamalı çözümleri reddetme çağrısı yapan kampanyamıza iştirak edin. Gelin hep birlikte İslami hayatı yeniden başlatmak, Rabbimizin vaadi ve Peygamberimizin müjdesi olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurmak için çalışalım. Andolsun ki Hilafet, bu ülkenin sorunlarını etkili şekilde çözecek, uçuruma yuvarlanışını durduracaktır. Umarız bu kampanya, kalpleri ve zihinleri uyandırır, İslam’ın ve Müslümanların yeryüzündeki hâkimiyetlerini hızlandırır, İslam’ı ve hükümlerini uygulama sahasına koymamıza, küfür fikirleri, sistemleri ve yasalarını Müslüman ülkelerden hatta tüm dünyadan izale etmemize, Allah’ın indirdikleriyle yönetimi hayatta, devlette ve toplumda yeniden tesis etmemize olanak sağlar. Kuşkusuz bu, Allah’a zor değildir.

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allahınkinden daha güzeldir?” [Maide 50]

Devamını oku...

Suriye Vilayeti: Sahara'da Soçi Konferansını, Anlaşma ve Müzakereleri Reddeden Gösteri

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye Vilayeti: Sahara'da Soçi Konferansını, Anlaşma ve Müzakereleri Reddeden Gösteri

Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti, Halep'in batı kırsalındaki Sahara kasabasında akşam vaktinde Soçi Konferansını, anlaşma ve müzakereleri reddeden bir gösteri düzenledi.

Çarşamba, 23 Muharrem 1440 H - 03 Ekim 2018 M

suriye vilayeti

Gösteride Değerli Şeyh Said El-Zi'lan (Ebu Musab Eş Şami)'nin konuşması

suriye vilayeti

Gösteride İsa El İsevi kardeşin konuşması

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER