Logo
Bu sayfayı yazdır
Ramazan Ayı, Azimleri Bileme Ayıdır

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Vai Dergisi

Ramazan Ayı, Azimleri Bileme Ayıdır

Yusuf Ebu İslam’ın Kaleminden - Mübarek Toprak (Filistin)

Ramazan ayı, Allah katında yılın en faziletli ayı olarak kabul edilir; zira o, oruç ve ibadet ayı olup içerisinde iyiliklerin yapıldığı azim bir ay olduğu gibi, Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın Kur’an’ı indirdiği bir aydır. Nitekim Allahu Teala, şöyle buyurmuştur: شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Furkan’ın/Kur'an'ın indirildiği aydır.” [Bakara-185] Dolayısıyla o, Müslümanların gelişiyle sevindikleri, bu yüzden sevinçle karşıladıkları, içerisini Allah’a ibadet ederek doldurdukları, oruç tutarak, namaz kılarak, dua ederek, Kur’an okuyarak ve zikir çekerek Allah’a yaklaştıkları bir aydır… Dahası Ramazan ayı, Müslümanın imanını yenilediği ve Rabbi ile olan bağını güçlendirdiği bir aydır. Böylece Müslüman, dünyaya meyletme eğiliminde olmayan ve meleklerin ufuklarında kanat çırpan başka bir varlığa dönüşür. Nitekim oruç, İslam’ın beş şartından biri sayılır. Zira Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayı kulun İslam ancak oruçla tamamlanır: بُنِيَ الإسْلامُ علَى خَمْسٍ: شَهادَةِ أنْ لا إلَهَ إلَّا اللَّهُ وأنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ ورَسولُهُ، وإقامِ الصَّلاةِ، وإيتاءِ الزَّكاةِ، وحَجِّ البَيْتِ، وصَوْمِ رَمَضانَ“İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”

Selefi salihin Rahimehullah, Ramazan ayını bir iman döngüsü ve nefsi terbiye etmek için özel bir enstitü haline getiriyorlardı. Zira gündüzlerini oruç, davet ve zikir ile geçirirlerken gecelerini ise namaz, Kur’an okuma ve tefekkür ederek geçiriyorlardı. Dolayısıyla onların bakışları ve düşünceleri, bir ibret, vaaz ve ilham kaynağı olmuştur…  Zira onların konuşmaları da ahlakları da Kur’an’dır.  Nitekim müminlerin annesi Aişe Radıyallahu Anha’ya Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ahlakı hakkında sorulduğunda şöyle demiştir: كَانَ خُلُقُهُ الْقُرْآنَ “Onun ahlakı Kur’an’dır.”

Takva, orucun en önemli meyvelerinden biridir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ“Ey iman edenler, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de korunasınız diye farz kılındı.” [Bakara-183] Dolayısıyla Allah bize, sadece takva için ibadet etmemizi emretmiştir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعۡبُدُواْ رَبَّكُمُ ٱلَّذِي خَلَقَكُمۡ وَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece ittika etmiş (korunmuş) olursunuz.” [Bakara-21] Dahası Allah’ın kısası farz kılmasının amacını da takva olarak belirlenmiştir. وَلَكُمْ فِى ٱلْقِصَاصِ حَيَوٰةٌ يَٰٓأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki ittika edersiniz (suç işlemekten sakınırsınız).” [Bakara-179] Dolayısıyla takva, emredilenleri yerine getirmek ve nehyedilenlerden sakınmaktır. Dolayısıyla da muttakiler, Allah’ın kendilerini, emrettiği yerde gördüğü ve O’nun yasakladığı yerlere gitmeyen kimselerdir… Ayrıca muttakiler, hakkı kabul ettikleri, onu bildikleri ve onu yerine getirdikleri gibi batılı da reddederler, ondan sakınırlar ve kendisine hiçbir şeyin gizli kalmadığı yüce Rablerinden korkarlar… Yine muttakiler, Allah’ın kitabına göre amel ettikleri gibi O’nun haram kıldıklarını haram kılarlar ve helal kıldıklarını da helal kılarlar. Nitekim onlar, emanete ihanet etmezler, zillete ve ihanete razı olmazlar, ana babasına asi olmazlar, akraba ziyaretini kesmezler, komşularına eziyet etmezler, bilakis bağlarını koparanlara giderler, onların yasakladıklarını onlara verirler, onlardan zulmedenleri affederler, onlar için hayır umarlar, onların şerlerinden emindirler, dedikodu yapmazlar, yalan söylemezler, iki yüzlülük yapmazlar, birbirlerini çekiştirmezler, birbirlerine haset etmezler, birbirlerinin eksik ve kusurlarını görmezler, iftira atmazlar, kötülüğü emretmezler ve iyiliği nehyetmezler, bilakis iyiliği emrederler ve kötülükten sakındırırlar. İşte bunlar, görmedikleri halde Rablerinden korkan ve kıyamet günü nedeniyle kalpleri ürperen gerçek muttakilerin sıfatlarıdır. Selefin etkilendiği hususlar: “Takvanın alametlerinden bazıları şunlardır; dinde güçlü olduğunu, yumuşak olduğunu, yakin bir imana sahip olduğunu, ilimde hırslı olduğunu, merhameti anladığını, zenginliği umduğunu, ibadeti huşu içerisinde yaptığını, yokluğa tahammül ettiğini, çok sabırlı olduğunu, helali talep ettiğini, hidayette aktif ve açgözlülükten uzak olduğunu görürsün.”

Takvanın dereceleri vardır: Takvanın en üstün olanı, vacipleri (farzları) ve müstahapları yerine getirmek, faydası olmayan mubahları terk etmek, haram, şüpheli ve mekruh olan şeylerden kaçınmak ve ahiretin azabından korkusundan dolayı şüphe duyulan şeylerden bile uzak durmaktır. Takvanın en düşük olanı, vacipleri (farzları) yerine getirmek, haramları terk etmenin yanı sıra müstahap ve mekruh olan fiileri de terk etmek, faydası olmayan mubahları geniş tutmak ve şüphe duyulan şeylere fazla dikkat etmemektir.

Takvanın alameti: Münker olan söz ve fiilerden gafil olmamak ve bunları küçümsememek, münkerin meydana gelmesi halinde sıkıntı duymak ve bundan dolayı incinmek ve ihlaslı olmayı talep ederek Allah’a sığınmak. İşte bu, takvanın sıfatlarından bazılarıdır…Takvalı olan bir kişi, bir günahın işlenmesi halinde, af dileyip Allah’a dönünceye ve hissetmiş olduğu acılardan dolayı tövbe edinceye kadar kesinlikle mutlu olamaz. Zira Allah Azze ve Celle, şöyle buyurmuştur: إِنَّ ٱلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْ إِذَا مَسَّهُمۡ طَـٰٓئِفٞ مِّنَ ٱلشَّيۡطَٰنِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبۡصِرُونَ“Takvalı olanlar kendilerine şeytanın bir vesvesesi dokunduğunda, hemen düşünüp/hatırlayıp (hakkı) görürler.” [Âraf-201] Dolayısıyla bu durumdan kurtulmadıkları sürece kesinlikle güven ve huzurlu olamazlar ve bundan dolayı da istiğfar edip Allah’a tövbe ederler.

Takvanın alameti: İster Allah Subhânehû ve Teâlâ ile isterse insanlar ile olsun söz ve eylemlerde dürüst olmak. Zira Allahu Teala, şöyle buyurmuştur: وَٱلَّذِي جَآءَ بِٱلصِّدۡقِ وَصَدَّقَ بِهِۦٓ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُتَّقُونَ“Dosdoğru Kur'an'ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah'a karşı gelmekten sakınanlardır.” [Zümer-33] Yani alakalarda, yaptığı alışverişlerde ve tüm ilişkilerde insanlara karşı dürüst olmak ve sıkıntılı anlarda hak üzere sebat ederek ve yalnız kalındığında ve diğer tutumlarda haramlardan kaçınarak da Allah’a karşı dürüst olmak demektir.      

Takvanın alameti: Allah’ın şiarlarını yüceltmek. ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ“İşte böyle; kim Allah’ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.” [Hac-32] Allah’ın şiarları şunlardır: Namaz kılmak, zekât vermek, Haccetmek ve Sultanı ve varlığının olduğu bir devletin altında Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek gibi dinin görünen alametleri. Peki Allah’ın şiarlarını tazim etmenin anlamı nedir? Allah’ın şiarlarını tazim etmek, bu şiarları uygulamak ve bu hususta ihmalkâr davranılmasına karşı çıkmak anlamına gelmektedir. Örneğin İslam ile yönetmek, Allah’ın en büyük şiarlarından birisi olup otorite sahibi bir devletin ve Halife’nin varlığında İslam ile yönetmeyi gerektirir. Dolayısıyla İslam’ı tatbik edecek ve İslam’ın şiarlarını ortaya çıkarıp tazim edecek bu devleti ortaya çıkarmak için ciddi ve samimi bir şekilde çalışmadıkça bu şiarın tazim edilmesi imkansızdır.     

Oruç, takvayı gerektiren bir amel olup bunun alametleri ise özellikle İslam ile yönetimin olduğu şiar olmak üzere İslam’ın şiarlarını tazim etmektir; bu nedenle oruç tutan birisinin, Allah’ın indirdikleriyle yönetme şiarının tazim edildiği Hilafet’i ortaya çıkarmak için ciddi ve samimi bir şekilde çalışma şiarını tazim etmede tembellik gösterdiği bir vakitte sünnet olan teravih namazını tazim etmesi doğru değildir. Bundan dolayı oruçla Allah’a ibadet eden Müslümanların, Allah’ın oruçtan murat ettiğini gerçekleştirmeleri gerekir. Dikkat edin, işte bu takvadır. Yine Müslümanların, tutmuş oldukları oruçlarından kaynaklanan takvanın semeresini gerçekleştirmeleri ve bu takva da onları, başta farzların tacı olan Hilafet’i ortaya çıkarmak için çalışma şiarı olmak üzere Allah’ın tüm şiarlarını tazim etmeye sevk etmesi gerekir.     

Takvanın alameti: Haram olan ve harama yakın olan her şeyden uzak durmaktır. Zira Aleyhissalatü ve’s Selam şöyle buyurmuştur: دَع ما يريبُكَ إلى ما لا يريبُكَ“Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak.” Ve yine şöyle buyurmuştur: لا يبلغ العبد أن يكون من المتَّقين حتى يدع ما لا بأس به حذرًا لما به بأس“Kul, sakıncalı şeyden korktuğundan dolayı sakıncasız şeyi de bırakmadıkça müttakiler derecesine erişemez.” [Tirmizi rivayet etti ve Hasen hadistir dedi.]    

Vera (haram ve şüpheli şeylerden uzak durmak), doğru bir verayı gerektirmektedir. Zira bazı insanlar, büyük günahları işliyorlar, sonra da küçük olan şeylerden uzak duruyorlar. Yine bazı insanlar, kuşluk namazı, teravih namazı ve gece namazı gibi nafile fiilleri ihmal etmekten kaçınırlarken en büyük farz olan, dahası farzların tacı olan Hilafet’e duyarsız kalmada herhangi bir sorun görmüyorlar. Şu iki etkili alıntıyla meseleyi açıklığa kavuşturmaya çalışalım:

Birincisi: İmam Ahmed Rahımehullah’a, fasulye satın alan ve yaprağını şart koşan bir adam hakkında sorulduğunda, fasulye ile bağlantılı olan bu şeyin satışa dahil edilmemesinden korktuğu için satıcı için bunu şart koşmuştur ve şöyle demiştir: Nedir bu meseleler?! Dediler ki: Filan kişi bunu yapıyor. İbrahim Bin Ebi Naîm şöyle dedi: Bu doğrudur… Bu adam kendine yakışanı yapıyor… Zira kendisi gerçekten muttaki bir adamdır.

İkincisi: Ahmed Rahımehullah’a, annesinin karısını boşamasını emrettiği bir adam hakkında sorulunca şöyle dedi: “Karısını boşamaktan başka bir çare kalmayacak şekilde annesi her şeyde haklı çıkıyorsa yapsın, ancak annesini haklı çıkarmak için karısını boşuyor, sonra bunun ardından annesine giderek bunu yüzüne vuruyorsa yapmasın.”  

Allah Azze ve Celle’den ittika edelim, samimi bir şekilde tövbe ederek ve Allah’ın dinini yüceltmek için ciddi ve muhlis bir şekilde çalışarak bu kerim aydan yararlanalım. Zira Ramazan ayı, Allah için yarışmak isteyenler için bir yarış parkurudur. Aynen Ömer İbn-i Abdulaziz Radıyallahu Anhu’nun, Hac esnasında Arafat’tan dönen hacılar hakkında söylediği gibi: “Bugünkü yarışçı, develerini yarıştıran kişi değildir, bilakis gerçek yarışçı affedilen kişidir.” 

O halde itaatleri yerine getirme hususunda Allah için yarışalım ve Allah’ın indirdikleriyle yönetimi yeniden getirmek amacıyla ciddi şekilde çalışma hususunda Müslümanların azimlerini bileyelim. Zira bu ay, ecirleri kat be kat artırma ve Rahman’ın kokularının Allah’ın kulları arasına yayıldığı bir aydır. Allah’ın kokularından bir kokuya maruz kalan kişiye ne mutlu. 

Taberâni, Enes Bin Malik Radıyallahu Anhu’dan Hasen bir isnadla şöyle dediğini tahriç etmiştir. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:  افعلوا الخير دهركم، وتعرَّضوا لنفحات رحمة الله، فإن لله عز وجل نفحات من رحمته يصيب بها من يشاء من عباده، وسلوا الله عز وجل أن يستر عوراتكم وأن يؤمن روعاتكم“Sürekli olarak iyilik yapınız ki Allah Azze ve Celle’nin rahmetinin kokularına maruz kalasınız. Zira Allah Azze ve Celle, rahmetinin kokusunu kullarından dilediğine verir. O halde Allah Azze ve Celle’den, ayıplarınızı örtmesini ve korkularınızı güvene dönüştürmesini isteyiniz.” 

Ey Müslümanlar: Ramazan sizlere gelerek, üzerinize Rahman’ın kokularından olan Bedir’in kokusunu, Ayn Calut’un kokusunu ve zalimlere, zalim yöneticilere ve dini devre dışı bırakan ve Müslümanların cemaatini parçalayan Şeytan’ın dostlarına karşı durmak için azimlerinizi bileme kokusunu taşımaktadır. Zira Müslümanları, Batı’nın ön görüsüyle ortaya çıkarılan hayali savaşlar ve sanal düşmanlarla meşgul ettiler. Ayrıca Batı ve ajanları, Müslümanları “Sünniler ve Şiiler”, “aşırılık yanlıları ve ılımlılar” ve “teröristler ve barışçıllar” olarak parçaladılar ve aralarına düşmanlık ve kin tohumları ektiler. Nitekim tüm bunlar, Müslümanlar bölünme ve azap içerisinde kalsınlar ve zihinleri temizlenmesin diye yapılmıştır. Böylece düşmanlarını ve onlara isabet edenlerin nedenini idrak etsinler. 

Ey Müslümanlar: Sizlerin Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet ile randevunuz vardır. Sakın Müslümanların başlarına gelenlerden dolayı korkmayın ve Batı’nın silahları ve cephanelerinden dolayı da dehşete kapılmayın. Zira İslam, tüm insanları Kapitalizmin, küfrün ve dalaletin karanlıklarından İslam’ın nuruna, adaletine ve huzuruna çıkarmanın, rahmeti ve nimeti sayesinde Evs ve Hazreç’in gönüllerini birleştirdiği gibi Müslümanların gönüllerinin birleştirmelerinin ve bu dinin emrini gece ve gündüzün ulaştığı yerlere tebliğ etmenin yolunu açmıştır. Nitekim Ahmed Müsned’inde Temim Ed-Dârî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: ليبلغن هذا الأمر ما بلغ الليل والنهار، ولا يترك الله بيت مدر ولا وبر إلا أدخله الله هذا الدين بعز عزيز أو بذل ذليل، عزاً يعز الله به الإسلام وذلاً يذل الله به الكفر“Bu din, gece ve gündüzün ulaştığı her yere ulaşacaktır. Allah, bu dini sokmadığı hiçbir ev bırakmayacaktır. Çadırlara bile girecektir. Kimi onuruyla kimi de zilletiyle… Ya İslam’la izzet bulacak veya küfürle zelil olacaktır.”

Ey Müslümanlar: Kaviy ve Aziz olan Allah’a güvenin ve O’nunla olan bağınıza güvenin ve bu Ramazan ayını, Subhanehu’ya halis ihlasla hak olarak yardım edeceğiniz bir ay yapın. Müslümanların gönüllerini, Allah’ın dinine nusret vermesine, şeriatını ikame etmesine ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Raşid Halifelerin ikame ettikleri gibi aramızda dini ikame edecek Müslümanların Halifesine biat etmesine açması için O’na yalvarıp yakarın… وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً“Ne zamanmış o? diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek!” [İsra-51]

Ey alemlerin Rabbi olan Allah’ım! Ramazan ayı orucunu tutarken bize ve Müslümanlara yardım et, bizleri onun kokusuna maruz kalanlardan eyle, Dininin şiarlarını yüceltmede bizlere yardım et ve bizlere, içerisinde Senin rızanın olduğu tüm hayırları yapmaya sevk edecek takvayı miras kıl.

Kaynak: El-Vai Dergisi 414. 415. ve 416. Sayısı.

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.