- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Batı Medeniyetinin Sahteliği... (Ona Güzel Diyerek Kandırdılar)
Batı medeniyeti, merhamet nedir bilmeyen ve herhangi asil bir ahlaka sahip olmayan vahşi bir medeniyet olduğunu kanıtlamıştır; zira o, her türlü erdemden yoksun olan ve kan, cinayet ve yıkımla beslenen bir makinedir. Zayıfların ve felakete uğramışların inilti sesinden keyif alır. Bugün gördüklerimiz ve duyduklarımız, insanlığın bildiği tüm tasavvurların ötesine geçmiştir; bu yüzden özellikle İslami ülkelerimizdeki masum insanlara karşı işlenen suçlar, ötekinin dışlanması üzerine inşa edilmiş olan bu medeniyetin alnındaki utanç verici bir lekedir.
Maalesef bugün Batı düşüncesine meftun olmuş ve onun çirkin yüzünü güzelleştirmeye çalışanlardan işittiğimiz şeyler, üzüntü vericidir. Zira onlar, gençleri, Batı medeniyetinin takip edilmesi gereken bir model olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Bu yüzden İslam'a mensup olan bazı kişilerin söylediği sözlere atıfta bulunuyorlar; tıpkı Muhammed Abduh'un şu sözü gibi: “Batı'da, İslam'ı gördüm ama Müslümanları görmedim.” Oysa bunlar, sahte bir medeniyete erdem havası kazandırmak için söylenmiş sözlerdir!
Nitekim onlar, Batı medeniyetinin cazibesine kandılar ve teknolojik ve kentsel ilerleme onların gözlerini kamaştırdı; dolayısıyla yağmaladıkları ülkemizin zenginlikleri ve enerjimizi tüketmek için bizden çalınan güç kaynaklarımız olmasaydı, bu ilerlemenin mümkün olamayacağını unuttular.
Ey Batı medeniyetine meftun olanlar, Batı'daki sanayi devrimi, Batı dört kıtayı işgal ederek halklarını yok edip onları köleleştirdiğinde gerçekleşmiştir. İşte bu Afrika tanıktır; zira doğal kaynaklar açısından en zengin kıtalardan biri olmasına rağmen hala onların zulüm ve baskıları altında acı çeken ve kaynakları yağmalanan en geri kalmış kıtalardan biridir.
İslam Devleti'nin yıkılmasından bu yana Batı, zenginliklerimizi yağmalamaya ve bizim trajedilerimiz üzerinde yaşamaya devam etmektedir. Batılı insanın refahı, bizi isimlendirdikleri gibi üçüncü dünya ülkelerindeki ezilen insanın sefaleti sebebiyledir. Eğer onlardan birini lüks bir arabanın keyfini çıkarırken görürseniz bilin ki o aracın yakıtı, Batı'nın bizim servetimize bekçilik yapmak için atadığı muhafızların kisvesi altında Müslüman ülkelerden çalınmıştır.
Muhammed Abduh ve onun gibiler nasıl bir İslam görmüşler acaba?! Peki tüm değerlerin çöküşünü, çürümüşlüğünü ve çıplaklığını görmediniz mi? Batı medeniyetinin, Allah’ın şerefli kıldığı kadınlara nasıl davrandığını görmediniz mi? Zira kadını, ucuz bir meta ve tüm erkekler için bir kadın haline getirdiler. Oysa İslam, kadını hayatının her aşamasında korumuştur; zira İslam'da kadın, evinde prenses olan bir eş, uğrunda en değerli ve kıymetli şeylerin feda edileceği bir kız kardeş, rızasını ve cennetin kokusunu talep etmek için ayaklarının altı öpülen bir annedir.
İddia ettiğiniz gibi Batı'daki nasıl bir İslam Allah aşkına?! Sizler, orada meydana gelen şiddet, tecavüz ve parçalanma suçlarını görmezden geliyorsunuz ki bu, gerçeği arayan herkes için bir sır değildir.
Nitekim bu çığırtkanlar, İslam'ı ve ahlakını gençlerin nefislerinden silmeye çalışıyorlar ve kimliğini kaybetsin ve Batı'nın bir kopyası haline gelsin diye değerlerden yoksun bir nesil istiyorlar.
Toplumu Batılılaştırmaya ve kimliğini yok etmeye çalışırlarken Liberallerin ve laiklerin şu sözleri tekrarlanıyor: “Batı'da İslam'ı gördüm...” Batı'yı saran ahlaki çöküşü ve medeniyet krizlerini görmezden gelirlerken maddi ilerlemeyi öne çıkarıyorlar.
“Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise kusurları araştırır.”
Onlarca yıldır İslam ile yönetilmedikleri halde toplumlarımızı geri kalmışlıkla suçluyorlar. Nasıl olur da geri kalmışlıktan İslam'ı sorumlu tutabilirler?! Aksine geri kalmışlık, bizzat Batı demokrasilerinin yönetimi altında gerçekleşiyor!
Dolayısıyla bunlar, bir Müslümanı dininden, hadaratından ve tarihinden koparmak ve onun yenilip kolayca köleleşmesi için güveni sarsmayı ve kimlikten koparmayı hedefleyen batıl çağrılardır.
Onurlu ve özgür bir hayata geri dönüşün yolu, celil sahabe Ribi bin Amir Radıyallahu Anh gibi azametli ve Rablerine güvenen adalara muhtaçtır;zira o gün Ribi bin Amir atının üzerinde olduğu halde Rüstem'in çadırına girdi, mızrağını onun şatafatlı halısına sapladı ve şu ölümsüz sözlerini söyledi: “Allah bize, insanları kula ibadet etmekten kulların Rabbine ibadet etmeye, dünyanın sıkıntısından dünya ve ahiretin genişliğine ulaştıralım diye bir Peygamber gönderdi.”Bu sözler Rüstem'in tahtını sarsmıştı; çünkü bunlar, saf Muhammedi akideye iman eden bir kalpten çıkmıştı.
Bugün bizim, oradan buradan açılan tüm şüpheli pencereleri kapatmamız, dikkatimizi kendi gerçekliğimize çevirmemiz, güçlü noktalarımızı pekiştirmemiz, zayıf yönlerimizi tedavi etmemiz, umut aşılamamız ve Rabbine güvenen, konumunun bilincinde olan ve İslam ümmetinin insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olduğunu idrak eden Müslüman bir nesil ortaya çıkarmamız için evlatlarımızın nefislerine güven aşılamamız gerekmektedir.
İnsanlık biz geri çekildiğimizde kaybetmiştir; artık onu güvenli limanlara geri döndürmemizin zamanı gelmiştir. Zira yenilmiş nefisler, bir onur elde edemez ve bir medeniyet inşa edemez. Her bir mümin bilsin ki, Allah kulları arasından, bu vakıayı değiştirmek için çalışan ve liderlik şerefini hak eden birini hazırlamaktadır; işte halkına asla yalan söylemeyen lider bugün sizleri, çalışmaya ve bu dine yardım ederek şerefe nail olmaya davet etmektedir. Allah'tan, bu büyük hedef için ayağa kalkıp çalışanlara muvaffakiyet ihsan etmesini ve onların çıkış yolunu çabuklaştırmasını niyaz ediyoruz. Bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir...
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak