- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Ey Müslüman Ordular! Gazze Yok Edilirken Sizler Nasıl Yataklarınızda Uyuyabiliyorsunuz?!
Tüm dünyadaki olayların seyrini değiştiren o unutulmaz gün 7 Ekim 2023'ten bu yana, Yahudi varlığının Gazze'ye karşı başlattığı imha savaşının üzerinden bir buçuk yıl geçti; zira müminlerden bir grup, sömürgecilikten kurtuluşun kapısını açmayı omuzlarındaki bir görev bildiler, bu yüzden çitleri basıp gaspçıların askeri üslerine saldırdılar, onları öldürüp esir aldılar; çünkü Filistin'i kurtarmak ve tüm İslam ümmetini Haçlı Batı'nın egemenliğinden ve kontrolünden kurtarmak için altın bir fırsatı yakalamalarının ardından Müslümanların ve Filistin dışından eli silah tutanların ayağa kalkıp cihat yolunu tamamlayacaklarını umdular. Ancak bunun tam tersi oldu; zira onları destekleme gücüne sahip olan Müslüman ordular bunu yapmadılar, kışlalarında kalmaya devam ettiler ve sadece sömürgeci kâfirin ajanları ve hizmetkârları olan yöneticilerinin emriyle hareket ettiler!
Gazze halkı ve mücahitleri, Gazze ve halkına bombalarını ve füzelerini fırlatması için Yahudi ordusunun elini serbest bırakan lanetli Amerika'nın liderliğindeki Haçlı kafir ülkelerin nefretiyle, toplu katliamlarla, binaların sakinlerinin başlarına yıkılmasıyla, yiyecek, içecek ve ilaçların engellenmesiyle, açlıkla, tekrar tekrar yerinden edilmeyle ve binlerce kişinin şehit olmasıyla karşı karşıya bırakıldılar!
Korkunç imha savaşını izlerken en sinir bozucu olan şey ise Arap medya kuruluşlarının savaşı ele alış biçimidir; bu medya kuruluşlarından biri de, şehit sayılarını ve korkunç yıkımı aktardığı görüntüleri yayınlayan İngiltere merkezli Katar kanalı el-Cezire'dir; dolayısıyla kanal aynı İngiliz kötülüğüyle izleyiciye, özellikle siyasi ve askeri analistleri ağırlayıp onlara tartışma için geniş alanlar tahsis ederek Müslümanlar arasında umutsuzluk ve hayal kırıklığı tohumları ekmeyi amaçlayan bu yayın tarzıyla Gazze'nin ve direnişin yanında durduğunu yansıtmıştır; oysa tartışmanın temeli, Gazze'ye yönelik amansız bir savaşa liderlik eden ve ey Müslümanlar ve Gazze halkı, sizin için bu sömürgeci kâfir kurumlara başvurmaktan başka kurtuluş yoktur diyen lanetli Amerika'nın elindeki araçlar olan sözde uluslararası hukuk, uluslararası kararlar, Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler perspektifine dayanmaktaydı.
Diğer tür kanallar ise kurbanı suçlayıp celladı bırakan, hatta Suud Hanedanı yöneticilerine bağlı olan ve Amerikan ajandası taşıyan el-Arabiya gibi haydut suçluların katliamlarını ve yıkımlarını meşrulaştıran kanallardır. Bu kanal o kadar ileri gitti ki Gazze halkından beyaz bayrak çekmesini, mücahitlere karşı ayaklanmasını ve yerinden edilmeyi kabul etmelerini talep etmiş ve onları aldattıkları gibi paralarla, Gazze dışındaki evlere yerleştirmekle ve mutlu bir hayat yaşamakla ayartmıştır.
Ancak doğru ve köklü çözüm kasıtlı olarak gizlenmiştir; bu doğru ve köklü çözüm ise, hastalığın aslının Yahudi varlığının varlığı olduğu, çözümün onu mübarek Filistin topraklarından söküp atmak olduğu ve bunun tek yolunun da, Allah Subhanehu ve Teala'ya ve İslam ümmetine karşı şerî vacibini idrak eden samimi bir lidere sahip olduklarında bunu yapmaya muktedir olan Müslüman ordular olduğudur. Bu öneri ise Batı'nın bekçileri olan yöneticiler için kırmızı çizgidir, dolayısıyla Arap ekranlarında bundan bahseden ve bunu talep edenlerin görünmesine, dahası bunun daha da ilerisine gitmelerine izin verilmemiştir; ancak Gazze'ye yönelik çılgınca savaş ve Gazze halkının içinde boğulduğu kan şelaleleri, birçok Müslümanı, orduların harekete geçmesinin önemi konusunda uyardı ama kiralık ve bağımlı medya, meseleyi gündeme getirmek zorunda kalınca, bu öneriyi hafife aldı (önemsizleştirdi) ve kötü niyetli bir şekilde “gerçekçi olmayan” bir çözüm olarak gösterdi.
İşte bu Arap medyası, ümmetin önemli ve hayati meselelerinden kopmuş olan bir medyadır; yeterli bilince sahip olmayanlar da onların tuzağına düşmekte ve onun etrafında dönmeye devam etmektedir. Nitekim Gazze savaşı, takipçilerin arasındaki bilincin artmasına katkıda bulunmuş, dolayısıyla uydu kanalları artık tek bilgi kaynakları olmaktan çıkmış ve böylece haber ve bilgi aramak için sosyal medya sitelerine başvurmuşlardır.
Gazze halkının ve mücahitlerin sebatı ve kararlığı -şimdiye kadar- onların tüm planlarını ve komplolarını boşa çıkarmıştır; çünkü onlar, bunun Allah Subhanehu ve Teala'nın bir sınavı olduğuna dair güçlü bir akideye sahiptirler; zira Allahu Teala Aziz Kitabı'nda şöyle buyurmuştur: وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ * الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ * أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” [Bakara 155-157]
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ عِظَمَ الْجَزَاءِ مَعَ عِظَمِ الْبَلَاءِ، وَإِنَّ اللهَ إِذَا أَحَبَّ قَوْماً ابْتَلَاهُمْ، فَمَنْ رَضِيَ فَلَهُ الرِّضَا وَمَنْ سَخِطَ فَلَهُ السَّخَطُ“Mükâfatın büyüklüğü, belanın şiddetine göredir. Allah, sevdiği topluluğu belaya uğratır. Kim başına gelene rıza gösterirse Allah ondan hoşnut olur. Kim de rıza göstermezse, Allah'ın gazabına uğrar.” [İbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiştir.] Ancak bu, onları kafir ülkelerle tek başlarına yüzleşmeye devam etmeye bırakmak anlamına mı gelmektedir?! Daha ne zamana kadar ekranlardan ve sosyal medyadan izlemekle ve sadece dua etmekle yetineceğiz?! Dua, duadan başka bir şeye sahip olmayanlar içindir; ancak dua ile birlikte sebeplere bağlanmak gerekir ki Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu yapmış ve birçok hadislerinde sebeplere bağlanmanın gerekliliğini bizlere bildirmiştir. Örneğin zaferler ayı olan Ramazan ayındaki zaferlerin açılışı olan Bedir Savaşı'nda Sallallahu Aleyhi ve Sellem orduyu hazırlayıp donatmış, sonra da Allah’a dua edip yakarmaya yönelmişti. Zira Ömer İbn Hattab Radıyallahu Anh’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ نَظَرَ رَسُولُ اللهِ ﷺ إِلَى الْمُشْرِكِينَ وَهُمْ أَلْفٌ وَأَصْحَابُهُ ثَلَاثُ مِائَةٍ وَتِسْعَةَ عَشَرَ رَجُلاً، فَاسْتَقْبَلَ نَبِيُّ اللهِ ﷺ الْقِبْلَةَ ثُمَّ مَدَّ يَدَيْهِ فَجَعَلَ يَهْتِفُ بِرَبِّهِ: اللَّهُمَّ أَنْجِزْ لِي مَا وَعَدْتَنِي، اللَّهُمَّ آتِ مَا وَعَدْتَنِي، اللَّهُمَّ إِنْ تُهْلِكْ هَذِهِ الْعِصَابَةَ مِنْ أَهْلِ الْإِسْلَامِ لَا تُعْبَدْ فِي الْأَرْضِ. فَمَا زَالَ يَهْتِفُ بِرَبِّهِ مَادّاً يَدَيْهِ مُسْتَقْبِلَ الْقِبْلَةِ حَتَّى سَقَطَ رِدَاؤُهُ عَنْ مَنْكِبَيْهِ، فَأَتَاهُ أَبُو بَكْرٍ فَأَخَذَ رِدَاءَهُ فَأَلْقَاهُ عَلَى مَنْكِبَيْهِ ثُمَّ الْتَزَمَهُ مِنْ وَرَائِهِ وَقَالَ: يَا نَبِيَّ اللهِ كَفَاكَ مُنَاشَدَتُكَ رَبَّكَ فَإِنَّهُ سَيُنْجِزُ لَكَ مَا وَعَدَكَ، فَأَنْزَلَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ ﴿إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلائِكَةِ مُرْدِفِينَ﴾ فَأَمَدَّهُ اللهُ بِالْمَلَائِكَةِ“Bedir günü Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem müşriklere baktı, onlar bin kişiydiler. Ashabı ise üç yüz on dokuz kişi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle yakarmaya başladı: “Ey Allah’ım! Bana olan vaadini ihsan eyle! Allah’ım! Bana zafer nasip et. Ey Allah’ım! Eğer ehl-i İslam’ın bu topluluğunu helak edersen, artık yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacak!” Ellerini uzatmış vaziyette münâcâtına öyle devam etti ki, ridası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir, yanına gelerek ridasını aldı, omuzuna koydu ve yanına yaklaşıp: “Ey Allah’ın Rasulü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allahu Teala sana olan vaadini mutlaka yerine getirecektir.” dedi. O sırada Allah Azze ve Celle şu ayeti inzal etti: “Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da; “Muhakkak ki Ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) yardım edeceğim.” diyerek duanızı kabul buyurmuştu.” [Enfal 9] Böylece Allah, o gün müminlere melekleriyle yardım etti.”
Yardım için güce sahip olanlar için tek başına dua etmek yeterli değildir; peki Müslüman ordular, Amerika ve Avrupa’nın ajanları ve casusları olan yöneticilerinin emriyle hareket ederlerken Müslüman orduların sadece dua etmeleri kabul edilebilir mi?
Özellikle 7 Ekim'den ve ümmetin musibetinin, Yahudi varlığını koruyan ve hatta ona soykırım ve katliamlarında yardımcı olacak her şeyi sağlayan ajan yöneticiler olduğu şüphe götürmez bir şekilde görmesinin ardından ümmetin bilinç düzeyi artmış ve orduları harekete geçmesinin önemini ve duanın yeterli olmadığını idrak etmiştir; peki ümmetten talep edilen nedir?
İslam ümmetinden talep edilen, yöneticilerine karşı ayaklanması, Arap ordularından zillet ve korku zincirlerini kırmalarını ve Gazze'ye destek olmak, Filistin'i ve Mescid-i Aksa'yı kurtarmak için ayağa kalkmalarını talep etmesi olup çağrılarının yankı ve karşılık bulabilmesi için de kitleleşmesi ve sağlam ve güçlü temel üzerinde olan bir cemaatle çalışması gerekir; bu cemaat ise altmış yıldan fazla bir süredir mevcut olup İslam akidesi temelinde ümmeti sömürgecilikten ve kölelikten kurtarmak için ümmetle birlikte ve ümmet adına çalışmaktadır.
İşte bu cemaat, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Devleti’ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan Hizb-ut Tahrir’dir; bu devlet ise, Allah Subhanehu ve Teala’nın şeriatına göre hükmeden tek bir yöneticisi olan ve Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sancağı olan tek bir sancağı taşıyan tek bir ordudan oluşan bir devlettir.
Allah Subhanehu ve Teala’nın ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in razı olacağı köklü çözüm işte budur. Müslüman ülkelerdeki iktidar rejimlerinin kırmızı çizgisi de, böyle bir önerinin uydu haber kanallarında yayınlanmasını yasaklamak ve engellemektir. Ancak bu, Hizb-ut Tahrir'in, Müslümanları doğru yöne yönlendirmek için elektronik sosyal medyayı kullanmasına engel olamamıştır; Hizb-ut Tahir ise bunu, sayfaları, makaleleri, söyleşi programları, tartışmaları ve Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta tarafından yayınlan resmi beyanatlar ve El-Vakiye kanalı aracılığıyla yapmaktadır; zira El-Vakiye kanalı, sadece vakıayı vasfetmekten ve Allah’ın ve İslam’ın düşmanlarından çözümler dilenmekten ziyade Müslümanların önemli meselelerini İslam akidesi temelinde ele alan ve doğru çözümler sunan fikri ve akidevi olarak en yüksek standartlara sahip düşünürleri ve siyasi analistleri ağırlamaktadır.
Amerika ve Batılı Haçlı ülkeler, İslam'a ve Müslümanlara yönelik düşmanlıklarını açıkça ilan ediyorlar; bunu batıl üzere olan kâfirler yapıyorlar; o halde biz, hak üzere olduğumuz halde neden onlardan korkalım ki?!
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ümmü Asım Et-Tavîl – Mübarek Toprak (Filistin)