- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt

بسم الله الرحمن الرحيم
Ayn Calut Savaşı'ndan Çıkarılacak Olan Ders, Büyük Ümmetin Ordularının Cesur Raşid Bir Halifeye İhtiyaç Duymasıdır!
1258 yılının sonunda, Moğol komutanı ve Cengiz Han'ın torunu Hülâgû Bağdat'ı işgal etmiş ve son Abbasi Halifesi Mustasım Billah'ı idam etmişti. Büyük Han olan kardeşi Mengü'nün emirlerine binaen Hülâgû, tüm bölgeyi Moğol egemenliği altına almak amacıyla ordularını Şam ve Mısır'a doğru yönlendirdi. Nitekim 1260 yılının başlarında Moğol kuvvetleri Fırat Nehri'ni geçmiş ve kayda değer bir direnişle karşılaşmadan Halep'i ve ardından da Şam'ı ele geçirmişti. Ne yazık ki bölgedeki Müslüman liderlerin birçoğu Hülâgû'nun işgalinden önce ona resmen boyun eğmişler ve yenilgi ruhuyla kendilerini küçük düşürmüşlerdi.
Profesör Reuven Amitai, "Moğollar ve Memlükler: Memluk-İlhanlı Savaşı (1260–1281)" adlı kitabında, Şam Emiri Melik En-Nasır Yusuf'tan şöyle bahsetmektedir: “Hülâgû'nun gelmesinden yıllar önce Moğollara resmen boyun eğdirilmişti. H. 641 / M. 1243-1244 yılında, o zamanlar hala Halep Emiri ve aynı şekilde Şam'ın Eyyubi hükümdarının en-Nasır olduğuna dair bilgiler vardır… Nitekim işgal altındaki Müslüman topraklarındaki yeni Moğol valisi olan Tebriz'deki Arghun Ağa'ya bir elçi gönderdi. Kayda değerdir ki ertesi yıldan itibaren (H. 642 / M. 1244-1245), en-Nasır Yusuf Moğollara haraç ödemeye başladı. Bu, 1241 yılından beri Batı Asya'daki Moğol kuvvetlerinin komutanı olan Baycu’ya yıllık olarak ödenen haraçla aynı şey olabilir. H. 643 / M. 1245-1246'da en-Nasır Yusuf bir akrabasını Moğolistan'daki Güyük Han'a elçi olarak gönderdi ve elçi en-Nasır'ın Han'a karşı yükümlülüklerini belirleyen fermanlarla geri döndü. Birkaç yıl sonra, yani H. 648 / M. 1250 yılında en-Nasır Yusuf, Zeyn el-Hafizi liderliğindeki bir heyeti Moğolistan'ın başkenti Karakurum'a gönderdi ve bu heyet daha sonra en-Nasır Yusuf'u 1260 yılında Hülagû'ya karşı direnmekten caydırmada önemli bir rol oynadı. Muhtemelen bu dönemde Zeyn el-Hafizi gizlice Moğollara hizmet etmeye başlamıştır. Heyet, Mengü'nün en-Nasır'ın itaatini tanıdığına ve Moğollara bağlılığını onayladığına dair semboller taşıyarak H.649 / M. 1251 yılının sonlarında Şam'a geri döndü.”
Moğollara yönelik bu boyun eğiş, Şam ve Mısır'ın elitleri arasında yerleşmiş olan psikolojik yenilginin bir sonucuydu. Prof. Amitai'nın daha sonra şöyle yazdığı gibi: “Görünen o ki En-Nasır, muğlak bir şekilde de olsa teslimiyetini sunmak yoluyla geçici de olsa Moğol saldırısından kaçınmayı ümit etmiştir. En-Nasır'ın tereddütlü politikaları ve sık sık yaptığı değişiklikler, tereddütlü doğasının ve çevresindekilerin çelişkili görüşlerinin bir sonucuydu. Bir yanda, Moğollara boyun eğme politikasını tavsiye eden psikolojik olarak yenilmiş olanlar vardı. Eyyubilerin en önde gelenlerinden Salih Nureddin İsmail ibn Şirkuh ve büyük bürokrat Zeyn el-Hafizi'nin her ikisi de gizlice Moğollara sadakat gösteriyordu. Bu barışcıl grubun üyeleri arasında Eyyubi Eşref Musa, Hicab prensi Necmeddin Muhammed ibn İftihar Yakut ve tüccar Vecihüddin Muhammed et-Tikriti de vardı. Kürt emirler (belki de Kaymariyyeliler) de yenilgiyi kabul eden görüşleriyle biliniyorlardı. Öte yandan, cihatçı eğilim Baybars el-Bandakdari (en azından en-Nasır'ın hizmetine döndüğü 657 yılının ortalarından itibaren), Emir İmadüddin İbrahim ibn el-Mucir ve Nasıriyye'den emirler, yani bizzat en-Nasır Yusuf'un memlükleri tarafından temsil ediliyordu.”
En-Nasır ancak Şam'ın düşmesinden sonra Moğol yayılmasına direnmeye çalıştı ama ilk psikolojik yenilgisi ona ve ordusuna pahalıya mal oldu. Zira Filistin'in Nablus kentinde Moğollar tarafından yenilgiye uğratıldılar, sonra Hülâgû tarafından esir alınıp idam edildi. En-Nasır'ın güçlerinin dağılmasıyla birlikte, Moğolların yayılmasını durdurabilecek tek güç olarak sadece Mısır'daki Memlükler kalmıştı. Mısır Memlükleri, Moğolların kendilerine gelmesini beklemek yerine, cesur komutan Seyfeddin Kutuz ve onunla birlikte komutanı Baybars'ın liderliğinde düşmanı karşılamak için harekete geçtiler. Hülâgû'nun en güvendiği komutan olan Ketboğa'nın kuvvetleriyle karşılaşmak üzere Mısır'dan yola çıktılar. Ordu Akka'ya indi, zira: “Kutuz bu fırsatı, savaşın yaklaşmasıyla birlikte korkuları daha da arttığından emin olduğu emirleri coşturmak için kullandı. Kutuz'un konuşması şu iki ana ekseni içeriyordu: Emirler ailelerini ve mülklerini korumak için savaşması ve kafirlere karşı İslam'ı savunması gerekir. Konuşma çok etkiliydi: Zira emirler ağladı ve Moğolları ülkeden kovma sözü verdiler.”
Memlük ordusu, Ayn Calut'ta Moğol ordusuyla karşı karşıya geldi ve Moğollar Memlüklere karşı stratejik bir pozisyon aldı. “Bu, Memlükleri beklemek amacıyla Moğollar için mantıklı bir noktaydı. Gilboa Dağı'nın kuzey eteklerinde, atlar için su sağlayan Calut nehri veya vadisi akıyor ve komşu vadi de otlak ve süvari savaşı için uygun koşullar sağlıyordu. Başka avantajlar da vardı; bunlardan biri de Moğolların, kanatlarını korumak için Galboa'nın yakınlığını kullanması ve ayrıca onlara yakındaki Moriah Tepesi gibi mükemmel bir gözetleme noktası sağlıyordu.”
Ayn Calut Savaşı H. 25 Ramazan 658, M. 3 Eylül 1260 tarihinde gerçekleşmiştir.
Başlangıçta savaş Memlüklerin lehine gitmedi. Zira yaklaştıklarında Moğollar onlara saldırdı. Saldırının boyutu bilinmiyordu ama Moğol sağ kanadını kapsadığına inanılıyor; zira Memlüklerin sol kanadı yenilmiş ve dağılmıştı. Ancak Kutuz kuvvetlerini yeniden toplamayı başardı ve Moğolları şaşkına çeviren bir karşıt saldırı başlattı. Moğollar tekrar saldırdı ve Memlükler neredeyse tekrar yeniliyordu. Ancak Kutuz paniğe kapılmadı ve birkaç kez şöyle haykırdı: “Ve İslamah! Ya Allah, kulun Kutuz'a Moğollara karşı yardım et!” Ardından Memlüklerin zaferine yol açan doğrudan bir saldırı başlattı. Muhtemelen Ketboğa'nın bu sırada öldürülmüş olması, Moğol ordusunun nihai olarak dağılmasına yol açmıştır.
Ayn Calut'taki zafer, Moğolların Rahba kalesini kuşatmada başarısız kaldığı 1313 yılına kadar süren bir savaşın başlangıcıydı. Ancak Ayn Calut Savaşı, Moğolların açık bir savaşta aldıkları ilk büyük yenilgiydi ve İslam beldelerinde batı yönündeki yayılmalarını durdurmuştu. Ayrıca Memlükleri yenilgi zihniyetinden kurtardı ve onlara savaşmaya devam etme cesareti verdi. Nitekim Moğollar ve Memlükler arasındaki savaş sırasında yaşamış olan büyük İslam alimi İbnü'n-Nefis şöyle yazmıştır: “Bu ülke, o kâfirlerin işgal ettiği topraklardan çok uzaktaydı, sonra onlara komşu oldu. Bu nedenle bu ülke halkının kâfirlere karşı savaşması ve onlara direnmesi gerekiyordu. Bunu yapmak için de şu iki şeye sahip olmaları gerekiyordu: Büyük bir ordu ve onlara liderlik edecek cesur bir Sultan. Bunlar olmadan, çok sayıda fetihleri ve çok sayıda adam ve orduları olan bu kâfirlerle savaşmak imkânsızdır.”
Ey ümmetin orduları: İbnü’n-Nefis büyük bir orduya ve cesur bir Sultana ihtiyaç olduğundan bahsetmiştir. Bugün büyük ordularımız var, peki ya cesur Sultanımız nerede?! Eğer Seyfeddin Kutuz, yenilgi zihniyeti taşıyan, güç dengesizliğini gerekçe gösteren, düşmanlara güven verici mesajlar gönderen ve kafirlerin koyduğu yasalara uyma sözü veren günümüz askeri liderleri ve yöneticilerinin zihniyetiyle düşünseydi, Ayn Calut'ta muzaffer olamazdı ve İslam ümmeti ve İslam tarihi unutup giderdi. Ama Kutuz dünyayı dinin merceğinden görüyordu. Dolayısıyla o, ümmetteki akidevi gücün kaynağı olmuştur. Bu yüzden o, zayıf ve yeni oluşan askeri teşkilatını, insanlık tarihinin en büyük barbar medeniyetine karşı tarihi bir zafere taşımış ve iki taraf arasındaki büyük güç farkına rağmen Moğol işgalini Müslüman topraklarından kovmuştur.
Ey ümmetin asker subayları: Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz/sizi sabit kılar.” [Muhammed 7] Dolayısıyla Allahu Teala'nın yardımı, O'nun dinine yardım etmekle, O'nun şeriatını uygulamakla, Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmakla ve cesur Raşid bir Halifenin liderliği altında orduları harekete geçirmekle olur; o halde icabet edin. Allah’ım ben tebliğ ettim, Allah’ım Sen şahit ol.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halil Musab – Pakistan