27 Ramazan gecesi, Takhar Eyaletindeki istihbarat elemanları, Takhar Eyaleti’nin Pangi bölgesindeki Cihar Canar Camii’nde namaz arası sırasında gece namazı kıldıkları, İslami mefhumları inceledikleri ve Kur’an-ı Kerim tefsiri yaptıkları gerekçesiyle 4 Hizb-ut Tahrir dava taşıyıcısını tutukladı. Şu anda Takhar hapishanesi hücrelerinde 32 Hizb-ut Tahrir dava taşıyıcısı bulunuyor.

Ayrıca 27 Ramazan gecesi Bedahşan eyaletinin Qeshm bölgesinde benzer şekilde “ibadet suçu” işledikleri gerekçesiyle birkaç dava taşıyıcısı gözaltına alınmış ve daha sonra etkili cemaat liderleri ve şeyhlerin araya girmesiyle serbest bırakılmışlardı. Ancak Qeshm bölgesindeki iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama heyeti yönetimi, yerel şeyhlerden dava taşıyıcıları camide buluşmak istediklerinde yetkilileri bilgilendirmeleri gerektiğine dair bir senet ve resmi yazılı bildirim almıştı.

Öte yandan, Ramazan Bayramı vesilesiyle çıkarılan ve bir yıldan kısa bir süre cezaevinde kalanların affedilmesi ve serbest bırakılmasına ilişkin kararnameye göre, Takhar’daki jüriler ve yargı yetkilileri, bir yıldan kısa bir süre cezaevinde kalan düzinelerce hırsız, haydut, isyancı, zinakar, sarhoş, şarap satıcısı ve hatta askeri sığınmacıyı serbest bıraktı. Ancak altı aydan az bir süredir hapiste olan ve halen Takhar hapishanesinde demir parmaklıklar ardında tutulan Hizb-ut Tahrir dava taşıyıcılarını serbest bırakmadı. Buna ek olarak, Takhar eyaletindeki istihbarat ve yargı yetkilileri, cezaevinden salıverilmeleri karşılığında arazi, ev ve işyerleri de dahil olmak üzere tüm taşınmaz mallarını rehin vermeleri için davet taşıyıcılarına baskı yapıyorlar. Öyle ki cezaevinden çıktıktan sonra şayet davet taşımaya devam ederlerse, tüm mal varlıklarına el konulacak!

Aslında bu tür İslami olmayan eylemler, otoriter rejimlerin karakteristik özelliğidir. Rejimin yetkilileri, bazı yetkililerin müstehcen hareketleri ve uygunsuz davranışlarıyla, mücahitlerin ve Müslüman Afgan halkının sayısız fedakarlıklarıyla elde ettikleri başarıları kesinlikle lekeleyeceklerinin farkına varmalıdır.

Bu tür baskıların, Hizb-ut Tahrir ve dava taşıyıcılarının mücadelelerine ve Hilafetin kurulması çağrısına devam etmekten alıkoymayacağını belirtmek gerekir. Çünkü bu davet taşıyıcıları, bu büyük farzı yerine getirmek üzere Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Peygamberi SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile sarsılmaz bir ahit yapmışlardır. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar, her türlü baskı ve zorluk karşısında sabırlıdırlar, Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya hakkıyla tevekkül ederler.

وَمَا لَنَا أَلاَّ نَتَوَكَّلَ عَلَى اللهِ وَقَدْ هَدَانَا سُبُلَنَا وَلَنَصْبِرَنَّ عَلَى مَا آذَيْتُمُونَا وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ“Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah’a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkülde sebat etsinler.” ^{[İbrahim 12]}

Biz dünya hayatının bir imtihan olduğuna inanıyoruz. Tarih boyunca davet taşıyıcılarının büyük zorluklara, tehditlere ve ölümlere maruz kalması Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın sünneti ve yöntemidir. Bu baskılar ve zorluklar sonucunda sadece müminlerin safları arınmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumdaki farklı grupların gerçek yüzleri ve gizli maskeleri de ortaya çıkacak, doğru insanların yalancılardan ayrılmasına yardımcı olacaktır. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ söyle buyurmuştur:

أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لاَ يُفْتَنُونَ * وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” ^{[Ankebut 2-3]}