4 Ocak 2019’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği “DİTİB”, 4 Ocak’ta Köln’de gerçekleşen 2. Avrupa Müslümanları buluşması sonuç bildirgesi yayımladı. Buluşmaya Avrupa Müslümanlarının geleceğini, fırsat ve riskleri tartışmak üzere 17 ülkeden 100’den fazla katılımcı davet edildi. Toplantının ardından sonuç bildirgesini okuyan Diyanet İşleri Başkanı Dr. Ali Erbaş, İslami kimliğin önemine vurgu yaptı, Alman, Fransız, Belçika veya Avrupa İslam’ı düşüncelerini reddetti. İslami buluşmanın açıklanmasının ardından politikacılar ve medya, buluşmanın formatı ve pozisyonu hakkında sert açıklamalar yaptılar.

Köln belediye başkanı Henriette Reker (bağımsız) ve Ehrenfeld ilçesi belediye başkanı Josef Wirges (SPD), bilgilendirilmeden gerçekleşen buluşmadan ötürü rahatsızlıklarını dile getirdi. Basında çıkan haberlere göre buluşmaya Anayasayı Koruma Teşkilatının izlediği Müslüman Kardeşler temsilcileri de katıldı. Eleştiriler özellikle toplantının “şeffaf olmaması” ve iddia edildiği gibi “gizli bir toplantı” olması üzerine odaklandı. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi şunları yazdı: “Medya, Cuma günü DİTİB’in, Ali Erbaş’ın uzun sonuç bildirgesini duyurmak için düzenlediği basın toplantısı ile ancak bu büyük etkinlikten haberdar oldu... DİTİB’in bu etkinlik hakkında neden önceden bilgi vermediği sorusu yanıtsız kalıyor.” Federal Hükümet Küresel Din Özgürlüğü Komiseri Markus Grübels (CDU), daha sert eleştiriler yöneltti. Grübels, “Köln’deki DİTİB konferansından sorumlu kişiler, konferansa Alman uzmanları da katsalardı, halkı bilgilendirip radikal gruplardan uzak durmuş olsalardı iyi bir iş çıkarmış olacaklardı.”dedi. Aynı şekilde Federal Komisyon Üyesi, Almanya’da yaşayan Müslümanlar ve camilere yurtdışından verilen siyasi talimatların açıkça reddedilmesi gerektiğini belirtti. Sonuç bildirgesinin en büyük eleştiri alan yanı ise, Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer (CSU) ev sahipliğinde gerçekleşen İslam konferansının entegrasyon karşıtı bir karakterde olmasıdır.

Hepsinden önemlisi bu tepkiler, İslam’a karşı Alman siyasetinin totaliter karakterini göstermektedir. Bu nedenle Alman devletinin kontrolünde olmayan herhangi bir etkinlik, entrika olarak yaftalanıp ucubeleştirilmektedir. Yapılan bu eleştiriler, Müslümanları ideolojik ve dini kimliklerinden soyutlamayı, Alman egemen kültürünün dayatılması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu yüzden Grübels’in iddiasının aksine Alman İslam Konferansı (DİK) 4. Dönem genel kurulu, Alman değerlerine saygı duyulmasının yanı sıra bir Alman İslam’ı icat edilmesini de öngörüyor. DİK’in açılış konuşmasını yapan Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer, “Almanya’da İslam’ı nasıl teşvik edebiliriz? Toplumumuzda özdeşleştirebilir, anayasamızın değerlerini paylaşabilir ve bu ülkenin yaşam tarzına saygı gösterebiliriz? Almanya’da, Almanya’dan ve Almanya için bir İslam...”ifadelerini kullanmıştı. Federal Cumhuriyet, asimilasyon politikasını ilerilere taşımak için çerçevesini, koşullarını, gündemini ve Müslümanların uyması gereken hedefleri belirlediği bir diyalog formatı kullanmaktadır. Politika ve medyanın sert eleştirisi, bu kontrol gereksiniminin çok yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Köln buluşması gibi girişimler ise bu çabaları baltalamaktadır.

Bu olaylar ışığında Hizb-ut Tahrir, Almanya’daki Müslümanları devletin etkisine karşı birlik ve bütünlüklerini şiddetle korumaya çağırıyor. İslam’ın ideolojik ve dinsel yorum egemenliği ne Berlin ne de Ankara’nın tekelindedir. Ümmeti Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem özüne geri döner, laiklikten vazgeçer ve Rabbin hükümlerine iman edip teslim olursa azametine yeniden kavuşacaktır Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لَا انْفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ“Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”^{[Bakara 256]}