حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Avustralya
Medya Bürosu
No: AVLu2013BAu20132010u2013MBu2013TRu20130010 |
H. 23 Şa'bân 1431 M. Çarşamba, 04 Ağustos 2010 |
-Basın Açıklaması- Avustralya'daki Yahudi Cemaatlerinin İki Yüzlülüğü
Avustralya'daki birçok Yahudi kuruluşu, Hizb-ut Tahrir'in son zamanlarda Sidney ve Melbourne'da düzenlediği faaliyetlere karşı bir tepki olarak şiddetli rahatsızlıklarını dile getirdiler. Zira hizbi kin ve şiddeti tahrik etmek ve Siyonist "İsrail" düşmanlığı yapmakla suçladılar. Bu cemaatlerin geçmişini dikkate aldığımızda bu tür bir tepkinin verilmesi beklenmekteydi. Bizler Hizb-ut Tahrir olarak bu cemaatlerin nasıl ikiyüzlü olduğunu ve gerçekleri görmezlikten geldiğini açıklamak için bazı hakikatleri vurgulamak isteriz:
Birincisi: Hizb-ut Tahrir olarak parçası olduğumuz bir milyar Müslümanın durumunda olduğu gibi "İsrail" devletine düşman bir hizb olduğumuzu kabul ediyoruz. Zira "İsrail" devleti; zulüm, katliam ve Filistin'deki halkımızı topraklarından kovma temeli üzerine kurulmuş meşru olmayan bir varlıktır. O halde "İsrail'e" yönelik bu düşmanca tutumda bir gariplik olmadığı gibi zamanla pek çok gayrimüslim hatta bazı Yahudiler tarafından bile bu tutum benimsenmiştir.
İkincisi: "İsrail'e" düşman olmak, Yahudilere düşman olmak demek değildir. Dolayısıyla bu kampanya, meseleleri karıştırmaya ve mağdur kurban görüntüsü vermeye dönük kampanyadan öte bir şey değildir. İslam, insanlığa tek bir nazarla ve şeriatın mizanında eşit olmaları nazarıyla bakar. Aynı şekilde İslam, adaleti ve eşitliği tahakkuk ettirmek için çalışanların çabalarını onaylar ve zalimler ile küstahlara karşı çıkanların tutumlarına değer verir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, yapanların ırkına veya rengine bakmaksızın her zaman her türlü zulmün, bir kesim tarafından insanlığa zulmedilmesinin, işgalin ve zorbalığın karşısındadır.
Üçüncüsü: "İsrail'i" destekleyen bu gurupların bize yönelttiği suçlamaların hiçbir inandırıcılığı yoktur. Çünkü sürekli şiddet yöntemini benimseyen bizzat "İsrail'dir". Zira geçen yarım asırdır Filistin'deki halkımıza zulmeden bizzat "İsrail" olduğu gibi tüm etik standartları hiç sayarak yerleşim birimlerini genişletme kampanyalarını meşrulaştırmak için sürekli masum Filistinlileri kovan, evlerini yıkan ve topraklarını gasp eden de bizzat "İsrail'dir". Bu da "İsrail'in" Yahudi olmayan kimselere karşı ne denli nefret beslediğini ortaya koymaktadır.
Dördüncüsü: Devletlerarası sahnedeki gelişmeler dikkate alındığında bu suçlamalar inandırıcılığını kaybetmektedir. Zira bu guruplar, hem Katar'daki el-Mebhuh suikastı olayında sahte pasaportlar kullandığında hem küstahça yardım konvoyuna saldırarak Gazze'deki savunmasız halkımıza yardım ulaştırmak için deniz üzerinden yola çıkan yardım çalışanlarını katlettiğinde hem de Güney Lübnan'a saldırarak yerle bir ettiğinde "İsrail'i" destekleyici bir tavır takınmışlardı. Şimdi ise Filistin'deki işgal eylemlerini ifşa etmeye çağrıda bulunan herkesin konumunu zayıflatmaya çalışarak mağdur ve kurban rolüne bürünmeye cüret ettiklerini görmekteyiz.
Beşincisi: Avustralya'daki Yahudi kuşağı bilmelidir ki "İsrail'in" maddi ve askeri gücü, zati bir güç olmayıp ancak ekonomik ve siyasi gücü zayıflayamaya, sallanmaya başlayan Amerika Birleşik Devletleri gibi onun varlığından faydalanan Batı dünyasından beslenen bir güçtür. Zira tek kutuplu Amerikan düzeni, şu anda son nefeslerini aldığı gibi "İsrail" denilen varlık da şu anda yok oluş anını yaşamaktadır ve "İsrail'in" desteklenmesi siyasi olarak bir işe yaramadığında da Batılı müttefikleri onu bir çırpıda terk edecektir.
Altıncısı: İslam dünyasındaki yöneticilere gelince; istisnasız şekilde Batı dünyasının elinde birer kukladan başka bir şey değildirler. Dolayısıyla onlar, meşruiyetlerini yitirmişler ve hiçbir inandırıcılıkları kalmamıştır. "İsrail" devletini itiraf etmeleri ve onunla barış anlaşmaları yapmaya çalışmaları asla fayda vermeyecektir. Zira İslam dünyası, "İsrail" devletini asla ve kata tanımayacağı gibi Filistin'in bir bütün olarak Müslümanlara ve kovulan esas sahiplerine döndürülmesinden başka bir şeyi asla kabul etmeyecektir.
Yedincisi: Avustralya'daki Yahudiler istikbalin asla Amerika'nın ve İngiltere'nin olmayacağını ancak İslami Hilafetle temsil edilecek İslam'ın olacağını bilmelidirler. İstikbali ve asırlar boyunca İslami Hilafet'in gölgesinde kendilerine nasıl muamele edildiğini düşündüklerinde tarihe dönmeliler, İslami yönetim altında İspanya'daki durumlarına, Müslümanlar Endülüs'ü kaybettiklerinde kendilerine yapılan iğrenç muamele yöntemine, Engizisyon mahkemelerine, Osmanlı Hilafeti gölgesindeki durumlarına bir bakmalılar ve yirminci yüzyılda Avrupalıların kendilerine yaptıkları muamele ile karşılaştırmalıdırlar. Zira Müslümanlar, Nebileri [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu hadis-i şerifteki vasiyetini itibara almışlardır: من آذى ذمياً فأنا خصيمه يوم القيامة "Her kim bir zimmiye eziyet ederse kıyamet günü ben onun hasmıyım." Tüm bunlar ise Avrupa'nın Yahudilere yapılan muamele keyfiyetine egemen olan siyasi atmosferlere göre hareket ettiği bir zamanda olmuştur. Dolayısıyla arada engin bir fark vardır ve hakikati araştırmak isteyen her araştırmacı için nice olaylar vardır.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Avustralya Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: (+61) 438 000 465 www.hizb-australia.org |
E-Mail: media@hizb-australia.org |