Kargo yüklü ilk Hint bandıralı, 2018 Kıyı Nakliye Anlaşması uyarınca Bangladeş’in Chittagong limanını kullanarak Hindistan’ın kuzeydoğu bölgesindeki eyaletlere ulaştı. Stratejik limanlarımızı kullanmanın arkasında yatan sebebin ekonomik olmadığı, stratejik olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Amerika’nın jeopolitik gündemi perspektifinde bakılmalıdır. Yani Çin ve İnşaAllah yakında kurulacak olan ikinci Raşidi Hilafet ile mücadeleye hazırlamak için Hindistan’ı bölgesel olarak güçlendirmektir. Bu nedenle Hindistan, stratejik kaynaklarımızı ve altyapılarımızı kontrol altına almak için her şeyi göze almaktadır. Bunun için 4,5 milyar dolarlık kredi vermeyi bile kabul etti. Yöneticilerimizin ihaneti, bu müşrik devlete bize hâkim olma özgürlüğünü veriyor. Oysa Sri Lanka gibi ülkelerin sömürgeci kâfir jeopolitiği için günah keçisi olduklarına dair çarpıcı örnekler var. Hindistan ilk olarak 2011 yılında Sri Lanka’nın kuzeyindeki Kankesanthurai Limanı’na (KKS) ayak bastı. Şimdi de Çin’in bölgedeki artan nüfuzuyla mücadele etmek için Doğu Trincomalee limanının kontrolünü ele geçirmeye çalışıyor. ^{(Hindistan ve Çin’in Sri Lanka savaş römorkörü”, Diplomat, 23 Mayıs 2017)}

Trincomalee’de büyük bir petrol depolama tesisi ve sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tesisi işletmesinin ve Trincomalee limanını önemli bir geçiş noktası olarak kullanmasının yanı sıra Hindistan ikili ticaret ve bölgesel bağlantının artırılması maskesi altında Sri Lanka’da demiryolu ve karayolu projelerin inşasına yardımcı oluyor. Bangladeş için de aynı modeli takip ediyor. Indian Oil Corp, Bangladeş’e LPG ithalatı için limanımızda büyük bir terminal kurulması için Bangladeş ile bir anlaşma imzaladı. Ayrıca LNG ve petrokimya işine girme istek ve ilgisini de dile getirdi.

Ey Bangladeş Müslümanları! Mevcut hain yöneticiler, ülkenin egemenliğini tehlikeye atmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir. Bu bağlamda stratejik kaynaklarımızı ve altyapılarımızı düşmanlarımıza teslim ediyorlar, ülkemizi sömürgeci güçlerin yuvası haline getiriyorlar. Bu Batı destekli uşak yöneticileri, yalnızca sömürgeci kâfirlerin ve bölgesel piyonlarının jeopolitik çıkarlarına hizmet etmek için iktidara geliyorlar. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in metodu üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurarak Batı hegemonyasını ülkemizden söküp atmak ve bu yöneticilerin hain eylemlerini cezalandırmak zorundayız. Yakında Hilafetin dönüşü ile İslam ümmeti, İslam’ın önderliğinde yeni bir çağ açacaktır. Hem yurt içinde hem de yurt dışında kâfirlere köleliğe asla müsaade etmeyecektir. Bu nedenle halkının işlerini gütmenin sorumluluğu uyarınca devlet, zenginliğimizi ve kaynaklarımızı geri almak için harbi devletlerle yapılan tüm haram anlaşmaları ve sözleşmeleri derhal iptal edecek, üzerimizde herhangi bir stratejik üstünlük sağlamalarına izin vermeyecektir.

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا  “Kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.”^{[Nisa 141]} İslam’ı davet ve cihat yoluyla tüm dünyaya yayma dış politikasının bir parçası olarak devlet, Müslüman toprakları kâfir-müşrikin yasadışı işgalinden ve hâkimiyetinden kurtarmak için çalışacaktır. Hizb-ut Tahrir’in benimsediği Hilafet Devletinin Anayasa Tasarısı’nın 188. maddesinde şöyle geçiyor: “Dış politika, İslam davetini taşıma etrafında döner ve devlet ile diğer tüm devletlerarasındaki ilişki bu temele dayalıdır.” Dahası Hilafet Devleti, sömürgecilerin ve piyonlarının jeopolitiğinin kurbanı olmak yerine bölgede ve dünyada düşman devletler arasında yaşanan siyasi rekabeti yakından izleyecek, böylece konjonktürden en iyi şekilde yararlanabilecektir. Örneğin Çin ve Hindistan arasında yaşanan şuan ki çatışma, Hindistan’ı ilhak etmek ve ezilen Sincan Uygur Müslümanlarını (Doğu Türkistan) korumak için Çin ile müzakere yapma konusunda uygun bir fırsat sunacaktır. Gerçekten de vaat edilen Hilafetin dönüşü, COVİD-19 krizinin ardından parçalanan kapitalist küresel dünya düzeninde oluşan boşluğu merhametle ve adaletle dolduracaktır. Çok yakında Müslümanlar ve gayrimüslimler yüzyıllarca yaşadıkları gibi burada huzur içinde yaşamaya başlayacaklar, ayrımcılığa maruz kalmadan İslami sistemde canları, malları ve onurları tamamen güvende olacaktır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

زُوِيَتْ لِي الْأَرْضُ حَتَّى رَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَأُعْطِيتُ الْكَنْزَيْنِ الْأَصْفَرَ أَوْ الْأَحْمَرَ وَالْأَبْيَضَ يَعْنِي الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَقِيلَ لِي إِنَّ مُلْكَكَ إِلَى حَيْثُ زُوِيَ لَكَ“Allah yeryüzünü benim için katladı. Ben de böylece yeryüzünün doğu ve batı her tarafını gördüm. Ümmetimin hükümranlığı benim için katlanan yerlerine kadar ulaşacaktır.”^{[ Müslim]}