Noel günü kutlamaları sonrasında Tanzanya'da farklı kült ve mezheplere sahip Hıristiyan liderlerinin hemen hemen tamamı, vaizlerini Tegeta Emanet Hesabı [TEH] olarak bilinen mevduattan hortumlanan 300 milyar Tanzanya Şili tutarındaki yolsuzluk konusuna ayırdılar. Hıristiyan din adamlarının bu hareketi, demokratik sistemlerde yaygın olan rüşvet, zimmete para geçirme ve tüm yolsuzluk çeşitlerine yönelik nefret ve duygularının açıkça dışa vurumudur. Demokratik sistemlerde bizler günlük sonsuz skandallar silsilesine tanık oluyoruz. 2005/2006 yılındaki Richmond ve EPA [Dış Ödeme borçları] skandalları bunun tipik örnekleridir. O zaman kurulan paravan ve hayali firmalar ile bireyler, Merkez Bankası'nın Dış Ödeme Borçları hesabından 133 milyar Tanzanya Şili tutarında para hortumladılar. Ardından onlara yönelik nazikçe bir çağrıda bulunuldu. Çağrıya kulak vererek parayı geri getiren sanıklar hakkında yasal işlem başlatılmayacağı belirtildi. 1999 yılında da Radar Satın alma skandalı patlak vermişti. Fahiş fiyata Radar Satın alma anlaşması yapılmıştı. Ancak daha sonra, sözleşmeyi güvence altına almak için sözleşme tutarının üçte birinin sözleşmeye aracı olan İngiliz uyruklu vatandaşa ödendiği açığa çıkmıştı.

Hristiyan din adamları, Emanet skandalı gibi yolsuzluklara müsamaha gösteren demokratik politikacıların bu uygunsuz davranışlarına karşı seslerini yükseltmesi, açıkça kişinin siyasi özellikler ile doğmuş olduğunu gösterir. Yani doğal yapısı gereği insanda iticiler vardır. Bu iticiler hem kendisinin hem de başkalarının huzuru için insanı çalışmaya iterler. Bu onun beka içgüdüsünün bir sonucudur. Beka içgüdüsü hayatta kalmak ve huzuru teminat altına almak için insanı tahrik eder. İnsanın vakıası, laik sloganlar temelinde vaaz veren ve "Allah'ın hakkını Allah'a, Sezar'ın hakkını da Sezar'a ver" diyen kilisenin hatalı öğretilerinin aksinedir. Bu laik öğretiler, kilisenin vazgeçilmez pusulası olmasına rağmen biz sık sık Hristiyan din adamlarının kendi öğretilerine muhalif davranıp demokratik politikacıların ahlaksızlıkları ve yolsuzlukları hakkında ileri geri konuşarak siyasete müdahil olduklarını görüyoruz.

Bu temelden hareketle İslami siyasi parti Hizb-ut Tahrir olarak biz, Hıristiyan din adamlarına ve siyasetten uzak duranlara şunu hatırlatmak isteriz ki siyaset, insanın doğasından bir parçadır ve insan ondan asla uzak duramaz. Gerçek ve somut değişim, maalesef Kilisenin her zaman ortak olduğu mevcut bozuk kapitalist ideolojiyi ortadan kaldırıp onun yerine İslam'ı ve onun yönetim sistemi Hilâfeti koymakla gerçekleştirilebilir. Bazı kiliseler, mevcut demokratik politikacıların siyasi ahlaksızlıklarına göz yumma eğilimindedir. Sistem aleyhine konuşsalar da sistemi kökten ortadan kaldırmaktan ziyade aynı iğrenç sistem içinde bazı değişiklikler için çağrıda bulunurlar! Hıristiyan din adamları ve aydınlar için daha iyi bir ideolojiye başvurmalarının şimdi tam zamanıdır. O da İslam ideolojisinden başkası değildir. Tabii ki eğer onlar gerçekten kararlıysalar, masum insanlara yardım için kendilerini adamış iseler, onları kapitalist ideolojinin ve onun yönetim sistemi olan demokrasinin kanlı pençelerinden kurtarmak istiyorlarsa. Kaldı ki demokrasinin başarısızlığı şahit olanlar için gün ışığı kadar açıktır. قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ "De ki: Ey ehli kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız! deyiniz." ^{[Ali İmran 64]}