Cuma, 20 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Fas
Medya Bürosu

No: FSu2013BAu20132012u2013MB-TRu20130002 H. 4 Şevvâl 1433
M. Cuma, 24 Ağustos 2012

-Basın Açıklaması- Tihâmî Necîm ile Saîd Fuad'ı Serbest Bırakın! Zira O ikisi; (Rablerine İman İki Gençtirler) Aha İşte Adalet Bakanı da Bu İkisinin Siyasî Tutuklu Olduklarını İtiraf Etmiştir

16.08.2012 tarihinde, Hizb-ut Tahrir dosyasından dolayı tutuklu bulunan Tihâmî Necîm ile Said Fuad, ed-Dâr-ul Beydâ'daki Temyiz Mahkemesine getirilmişlerdir. İlk aşamada yargı, bu ikisini K.C.M'nin 206'ıncı bölümünün gereksinimleri gereği para cezasıyla birlikte on ay hapis cezasına mahkum ederken savunma heyetinin biçimsel savunmalarda bulunmasının ardından hakim, karar için 23.08.2012 dosyasını dikkate almıştır. Avukatlar, tutukluların şartlı tahliyelerini talep etmişler ancak savcılık buna itiraz etmiş ve karar organı da reddetmiştir.

23.08.2012 günü, savcılığın tutukluların mahkeme duruşmasına katılma talebini istememesiyle birlikte yargıç avukatlarının duruşmaya katılma taleplerinin kabul edildiği hususunda bir görüntü koymalarının ardından şok olduk. Ancak o, bunun ardından onların getirilemedikleri gerekçesiyle geri çekilmiş ve avukatların ertelenmesi konusunda ısrar edilmesine itirazda bulunmalarına rağmen duruşma, 28.08.2012 Salı gününe ertelenmiştir.

Bu vakıalar karşısında aşağıdaki hususları kaydettik:

a-Adalet Bakanlığı'ndan, tutukluların duruşmaya katılmalarının istenmemesine neden olanları sorgulamasını talep ederiz.

b-Tutukluların adil bir şekilde yargılanmalarının garantilenmemesi hususundaki bütün sorumluluğu Adalet Bakanlığı'na yükleriz. Zira duruşmanın "tutukluların katılamadıkları" şeklindeki boş gerekçeyle ve baypas girişimleriyle ertelenmesi, adil yargılama şartlarının olmadığına dair bir kanıttır. Dolayısıyla ona, şu beş dakikalık gerçeği hatırlatırız; zira başlangıç aşamasında yargı heyeti, daha beş dakika öncesindeki "maraton" görüşmesinde tutukluların mahkumiyetine karar vermiştir.

c-Tihâmî Necîm ile Saîd Fuad'ın serbest bırakılmalarını talep ederiz. Dolayısıyla duruşmanın 23.08'e ertelenmesi, bunun öncesinde, yani 18.08'de şartlı tahliyenin reddedilmesi ve bunun öncesinde de, yani 07.08'de duruşmanın ertelenmesi, mahkeme onların lehine hüküm verse bile tutukluların gözaltında kalmalarını mümkün olan en uzun süre ertelemek isteyenlerin olduğuna dair bir kanıttır. Zaten mahkemenin elinde, başlangıç olarak mahkumiyet süresinin tamamını yada buna yakın bir kısmını geçirmiş olan tutukluları gıyaben mahkum etmekten başka bir şey de yoktur.

d-Mahkeme heyetinin, şartlı tahliyeyi reddetmesinin yanı sıra bugün de boş argümanlarla duruşmayı ertelemesinden dolayı aşağıdaki şu üç hususu vurgularız:

1-Hizb-ut Tahrir dosyasından tutuklu olanların mazlum olduklarını, dosyalarının adli değil siyasî dosya olduğunu ve suçlarının ise Rabbimiz Allah'tır deyip gördükleri fesadı temelden reddetmeleri olduğunu tüm mahkeme bilip konuşmaktadır. Dolayısıyla tutukluların cezaevinden geçirdikleri her bir gece, kıyamet gününün karanlıkları olan bir zulüm olup buna neden olan herkes bunun günahını çekecektir. Dolayısıyla da mahkeme heyetine yakışan, onları şartlı olarak serbest bırakmasıdır. Zira o, onların masumiyetlerini bilmekte olup onların huzuruna getirilmelerine dönük tüm yasal haklara sahiptir. Çünkü bu ay, rahmet ve Allah'tan ittika etme ayı olmasının yanı sıra bu günlerde, bayram günleridir. Ancak o, Tihâmî, Saîd ve akrabalarını bu sevinçten tamamen mahrum etmiştir. Aynen Müslümanlar ve insanlık için büyük bir fırsat olan peygamberin doğum yıldönümü öncesi gecesinde İçişleri'nin onları tutukladığında yapmış olduğu gibi. Aynı şekilde ona yakışan tutukluların serbest bırakılmalarını hızlandırması ve her defasında duruşmalarını ertelememesidir. Zira böylece onların, cezaevinde kalmalarını mümkün olan en uzun süre ertelemek isteyenlerin bir eli olacaktır.

2-Mahkeme başlangıçta dosya için karar vermeden önce suçlular hakkındaki duruşma öncesi tutukluluk süresi dört ay uzatılmış ve temyiz duruşma tarihi belirlenmesi öncesinde de geriye zapta dahil olan iki aylık bir dosya kalmıştır. Yargı heyetinin, temyizle yaptığı bu ertelemelerle birlikte tutuklular, haklarında nihaî karar verilmeden önce başlangıçta kendileri için verilen sürenin yaklaşık dörtte üçünü yatmış olacaklardır. Halbuki bu, bazı ülkelerde serbest bırakılmayı arzulayan mahkumlara tanınan süredir. Dolayısıyla bu, mahkemenin tutukluların şartlı tahliye edilmesine izin vermesi için yeterli olmasına rağmen ancak o bunu yapmamış bilakis bunun üzerine bir de bugünkü duruşmanın ertelenmesini eklemiştir.

3-Dosyaların mahkeme önüne getirilmesi, alternatif yaptırımlar, önemli davalarda yargılama öncesi tutukluluğun değiştirilmesi ve adaletin reform masasının üzerine atılması hız kazanmıştır. Dolayısıyla yargıçlar, reform konusunda devam eden görüşmelerin bir parçası olup reformun iyiliği için yargıçlara kanaatlerinin ve anlayışlarının değişmesi dayatılmaktadır. Nitekim mahkemenin, yargı önüne gelme süresi uzayan ve siyasî dosya olması vasfıyla sahiplerinin yerinin cezaevi değil de sadece tartışma ve görüşme olması gereken Hizb-ut Tahrir dosyası için şartlı tahliyenin reddine karar vermesi ve kararın ertelenmesinin baypas edici yollarla bu güne kadar gelmesi, bizi şu soruya sormaya itmektedir: Yargıç kendi kanaatine göre mi karar vermektedir, yoksa tutuklama kararı verenlerin yada bunu emredenlerin hesabına mı karar vermektedir? Zaten İçişlerinin, suçluları mahkum ettiği, tutuklamanın ardından en az 24 saat içerisinde yaptığı açıklamada suçu formüle ettiği ve daha henüz soruşturmanın sona ermediği de bilinmektedir.

Tihâmî Necîm ve Saîd Fuad, sağlıklı hiçbir temeli olmayan bir suçtan dolayı siyasî olarak tutuklanmışlardır. Ayrıca Tihâmî'nin aldığı para havaleleri, sadece yabancı firmalara sağlanan hizmetler gibi bilgi mühendisi olarak çalıştığı ücretleri olup Saîd Fuad ise herhangi bir para havalesi almamıştır. Dolayısıyla bu ikisi, ne barbar ne terörist nede güvende olanları korkutanlardır. Bilakis onlar, İslam'ı taşımakta ve vakıaya İslam penceresiyle bakan, sorunlarını belirleyen, ona yönelik İslamî çözümler sunan ve hiçbir maddî ve manevî zorlama olmaksızın insanlara delil ve burhanla görüşünü sunan İslamî siyasî bakışa göre ona davet etmektedirler. Ayrıca devlet, Hizb-ut Tahrir'in hakikatini bildiği gibi aynı şekilde Adalet ve Özgürlükler Bakanı'nın şahsında hükümet de onu bilmektedir. Nitekim günlerden bir gün, aynı suçlamalarla hazırlanmış olan benzer bir dosya için hizbin şebâbını savunan bir kişi, mahkeme sırasında "gülünç bir şaka" yapmış ve şöyle demiştir: "Nazariye mensuplarına savaş açan boş bir dosyayı harekete geçiren kamu davaları işi kimin elindedir."

Bu münasebetle ve Adalet ve Özgürlükler Bakanı'nın, siyasî tutuklulukla olası ilişkisi olan tüm dosyaların envanterini isteyip inceletmesinin ve haberin de 23.08.2012 günü, "Adalet Bakanlığı, şu anda Fas'ta sadece iki siyasî tutuklunun varlığını tanımakta olup bu husus da Faslı Hizb-ut Tahrir tutuklularıyla ilgilidir" şeklinde Akşam Gazetesi'nde yayınlanmasının akabinde sorarız: Bakanlığın ikrarına rağmen neden siyasi tutuklu olan Tihâmî ve Fuad cezaevinde tutulmaktadır? Yoksa o, onunla ilgili kararın sona ermediğini iddia ederek Hizb-ut Tahrir dosyasını bir kenara mı atacaktır? Yada biz, maalesef dosyanız siyasî olup sizden adalet istiyoruz denilmesi için bir kararın çıkmasını mı bekleyeceğiz? Halbuki hükümlü olan siyasî tutuklulara adil davranmak öncelikli bir husus olduğu gibi aynı şekilde talimatların çıkarılması, siyasî tutukluluğun durdurulması bağlamında söz ve fiilinin örtüşmesi için devletin samimiyetini ortaya koyması ve yargı önüne getirilen dosya sahiplerine beraat kararının verilmesi de öncelikli bir husustur. Dolayısıyla kamu işlerinin yönetimi konusundaki ihtilafı çözmek, ağızları kapamak, dilleri kesmek, insanları cezaevlerine koymak, rızıkları kesmek, takip, kovuşturma ve sıkıştırma yapmakla olmaz. Zira bu, hiçbir işe yaramayan ve yaramayacak olan bir politikadır. Nitekim civar Arap ülkelerinin hali buna tanıktır.

Adalet Bakanlığından istenen, söz ve fiilinin örtüşmesi, siyasî tutuklu olduklarını itiraf ettiği Tihâmî Necîm ile Saîd Fuad'ı derhal serbest bırakması, hızla geri kalan siyasi ve düşünce tutuklularının isimlerini ifşa etmesi ve elindeki ilgili tüm dosyalara çözüm getirmesidir. Zira siyasî tutuklular ile düşüncesinden dolayı tutuklananların zamanı geçip gitmektedir.

İslam'ı taşıyıp Hilafet'e davet edenler, daha ne zamana kadar parmaklıklar arkasında kalmaya devam edecekler? جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا "Parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler." [Nuh 7] şeklindeki hak sözü işittiklerinde إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الأَرْضِ الْفَسَادَ "Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum." [Mumin 26] şeklinde nidada bulunan kimseler daha ne zamana kadar devlet içerisinde kalmaya devam edecekler? Ayrıca siyasî ihtilafın idaresinde, قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ "De ki: Haydi burhanınızı getirin eğer gerçekten doğru söylüyorsanız." [en-Neml 64] değil de مَا أُرِيكُمْ إِلا مَا أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلا سَبِيلَ الرَّشَادِ "Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum." [Mümin 29] mantığı daha ne zamana kadar devam edecek? Dahası bakış açısı Allah'a ve şeriatına rüku olması gerekirken daha ne zamana kadar insanlara ve kanunlarına rüku devam edecek?! Halbuki bu, şahit olunan bir cürümdür.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Fas
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Telefon: 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER