Lübnan’daki bazı Hıristiyan partilerin ırkçılık ve mezhepçiliği artık bir sır değil. Ramazan ayında yaz saatinin ertelenmesi olayında bu açıkça görüldü. Son zamanlarda bu partiler, Suriyeli mültecilerin sınır dışı edilmesi ve suçlu Esed rejimine geri gönderilmesi çağrılarını artırdılar. Oysa Suriye hala Rus, Amerikan ve mezhepçi milislerin işgali altındadır.

Mülteciler ve savaşlarda yerinden edilmiş kişiler sorunu, insani bir sorundur, siyasi otoritelerin adil ve eşitlikçi bir şekilde yaklaşmalarını gerektirir. Ne var ki Lübnan’daki siyasi otorite, bu mültecilere ve yerinden edilmiş kişilere her zaman haksız ve ırkçı bir şekilde yaklaşmıştır. Ya hareket özgürlüklerini kısıtlamış ya da güvensiz ve yaşanılmaz kamplarda barınmalarını sağlamıştır!

Söz konusu partilerin bu ırkçı ve mezhepsel çağrılarına hiç şaşırmadık. 1975’teki iç savaş sırasında ortaya çıktıklarından beri bu partilerin durumları bu. Ancak yetkisi dışındaki bir güvenlik aygıtının, yasal hiçbir gerekçe olmadan mültecilere karşı sahada önlemler almasını garip buluyoruz. Hükümet özellikle de cumhurbaşkanı bu önlemler karşısında sessiz kaldı! Bu sessizlik, Lübnan yönetimi ve hükümetinin Amerikalı efendilerinin planlarının uygulanmasında yer aldığını vurguluyor. Plan, mültecileri ölüm botları ile Avrupa kıyılarına ve sınırlarına atarak Avrupa ülkelerine şantaj yapılması üzerine odaklanıyor. Aynı zamanda Lübnan’daki yozlaşmış ve oportünist yöneticiler, dikkatlerinin Ukrayna’dan Avrupa’ya gelen mültecilere yönelmesiyle desteklerini azaltan Avrupa ülkelerinden para koparmanın çabası içerisindeler.

Ey Lübnan Müslümanları! Özellikle temsilcileriniz olduklarını iddia eden bu ülkenin siyasetçilerinin eylemlerinden ve güvenlik güçlerinin Suriye halkına yaptığı baskılardan sizler sorumlusunuz. Çünkü bu mezhepsel varlıkta, mülteciler gayrimüslim olsaydı bu tür uygulamalar kesinlikle gerçekleşmezdi. Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye’deki rejimlerin Esed rejimiyle normalleşmesine aldanmayın, çünkü bu rejimler Amerika’nın kararı doğrultusunda hareket ederler. Bu karar, 2011’de devrimin başında beyin ölümü gerçekleşmesine rağmen rejimin ömrünü uzatmak için İran’ı, Lübnanlı parti milislerini, diğer mezhepçi milisler ve ardından Rus ordusunu Suriye’ye sokan kararın ta kendisidir. Yine bu karar, 2008’de Abra, Arsal, Trablus ve ondan önce Beyrut olaylarına yeşil ışık yakan kararın da aynısıdır.

Ey Lübnan Müslümanları! Amerika’nın bölge Müslümanlarına karşı uyguladığı baskıcı uygulamaların başlıca sebebi, Mısır, Sudan, Suriye, Irak, Lübnan ve İran’daki kuklalarına karşı Müslümanların devrime kalkışmasıdır. Lübnan’daki siyasi otorite ise bu baskıcı uygulamaları mültecilere ve yerinden edilmişlere ve hatta tutuklu Müslümanlara karşı ırkçılık ve mezhepçilik olarak tercüme etmektedir. Müslüman tutukluların dosyasının sürekli ertelenmesi ve son olarak askeri mahkemenin Halde olaylarındaki kararı bu yaklaşımdan uzak değildir!

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti olarak biz, hükümeti bu uygulamadaki ısrarcılığı konusunda uyarıyoruz. Sömürgeciliğin gücü dumura uğramaya başlamıştır. Müslüman ülkeler, sömürgeciliğin tüm şekilleri ve ajanlarını kökünden söküp atana kadar hiç durup dinlenmeyeceklerdir. Bu yüzden uyanık olmalısınız. Günler dönüşümlüdür.

وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاءَ وَاللهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ “İşte günleri insanlar arasında döndürür dururuz. Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.” ^{[Ali İmran 140]}