20 Kasım 1922’de Lozan Konferansı’nda İngiliz Dışişleri Bakanı George Curzon, ülkesinin Türkiye’nin bağımsızlığını tanıması için dört şart ileri sürdü: Halifelik makamının kaldırılması, Halifenin ülkeden ayrılması, mallarına el konulması ve laik devletin ilanı. Bu güne kadar bu şartlar hala geçerli. Bunlar, sömürgeci kâfir Batının Müslüman ülkelerdeki bir yönetim sistemini tanımasının şartlarıdır. Müslüman ülkelerdeki ajan yöneticiler, hala sömürgeci Batının güdümü altındadırlar. Yağmalamak istediğinde, ülkeyi Batıya açmakta, Müslümanlar ayaklandığında, onları demir ve ateşle öldürmektedirler!

Bu nedenle Müslümanların yöneticileri, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in geçen perşembe günü ölümünün ardından derin üzüntülerini ve yas tuttuklarını dile getirdiler! Sanki ölen, anneleriymiş gibi kraliçeyi saygınlık ifade eden sözcüklerle tanımladılar! Hatta bazıları ulusal yas ilan edip bayrakları yarıya indirdiler! Oysa eski Başbakanı Boris Johnson, İngiliz Avam Kamarası’nda yaptığı taziye konuşmasında, 2012’de kraliçenin İngiliz yanlısı bir Arap hükümdarın aptallığıyla alay ettiği anekdotunu anlatarak milletvekillerini güldürdü!

Ey Müslümanlar! Bu yöneticiler, ne lider ne de egemen değillerdir. Aksine sömürgeci kâfir Batının özenle seçtiği aşağılık ajanlardan başka bir şey değillerdir. Bazıları, evcilleştirilmiş fare gibi efendilerinin kafeslerinde yatıyorlar. Vicdanlarının derinliklerinde, iktidarlarının amacının Müslüman ülkeleri Batı çıkarlarına açmak, İslami yönetimi geri getirmek isteyenler darbe vurmak olduğuna inanıyorlar. Sömürgeci nüfuzun ülkelerimizdeki bu uzun kollarını ancak Hilafet söküp atabilir. Hilafetin dönüşüyle otoritenizi geri alacak, dininizi üstün kılacak, ülkenizi koruyacaksınız. Bu mesele, başta ordular olmak üzere güç ve kuvvet sahibi kişilerin Hilafetin yeniden kurulması çağrısına cevap vermesine bağlıdır. Onların ellerinden tutun ve Hilafetin kurulmasına yönlendirin. Çünkü onlar, gerçek yönetimin direkleridir.

Ey güç ve kuvvet ehli! Tahta çıkarken İngiltere’nin yeni kralı, Protestanlık dinini koruyup kollayacağına dair yemin etti. Sizse, Batıya, İslam ve Müslümanlarla mücadele sözü vermiş yöneticilere karşı hala sessiz kalıyorsunuz! Bunun neresindesiniz? Hainlerin kökünü kazımak ve yemininizi yerine getirmekte geç kalmanızın mazereti nedir? İslam dinini korumak, egemenliğini savunmak, Müslümanları ve çıkarlarını gözetmek için verdiğiniz sözünüz nerede?

Allah’ın sizden daha hayırlı insanlar getirmesini mi bekliyorsunuz? O zaman Allah ve Rasûlü ile savaşan hain ajanlara hizmet ederek ömrünüzü boşa harcamış olursunuz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ “Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” ^{[Muhammed 38]}