حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi
No: HTu2013BAu20132013u2013MMBu2013TRu20130034 |
H. 12 Cumâde’s Sânî 1434 M. Pazartesi, 22 Nisan 2013 |
-Basın Açıklaması- Evet, Dünyadaki Krizlerin En Önemlisi Suriye Krizidir Ey El-İbrahimî! Çünkü Bu Kriz, Allah'ın İzniyle Raşidî Hilafet Devleti'nin Kurulmasıyla Sonuçlanacaktır
El-Ahdar el-İbrahimî 19.04.2012 Cuma günü, Uluslararası Güvenlik Konseyi'ne Suriye'deki çatışmayı durdurmak için tutumunu birleştirme çağrısında bulunarak dünyadaki en önemli krizin Suriye krizi olduğunu açıklamıştır. Nitekim bu açıklama, Amerikan yönetimindeki birçok yetkililerin, silahların aşırıcıların ellerine geçmesinden korktukları için Şam ayaklanmacılarının silahlandırılmasının sonuçları noktasında uyarıda bulundukları açıklamalarıyla eş zamanlı yapılmıştır. Ayrıca Wall Street Journal Gazetesi raporunda, Obama yönetimindeki üst düzey yetkililer son haftalarda Suriye ayaklanmasına yönelik değişik bir vizyonla bazı milletvekili ve müttefiklerini şaşırttıklarını ortaya çıkarmıştır ki o vizyon şöyledir: Şuan kesinlikle askerî bir yardım yapılmasını istememeleri, çünkü bir üst düzey yetkilinin söylediğine göre "iyilerin ve seçkinlerin" listenin başında veya ön planda olmadıklarına inanmalarıdır. Ayrıca rapor yetkililerin, aşırıcıların nüfuz etmelerini frenlemek ve Devlet Başkanı Esed'in yönetimden ayrılmaya ikna edilmesiyle birlikte Batılı hükümetlerin liderliğe getirmeyi ümit ettikleri ılımlı ayaklanmacıları güçlendirmek amacıyla vakit kazanmak için meselenin hassas bir manevrayı gerektirdiği şeklindeki sözlerini aktarmıştır. Nitekim John Kerry, Amerikan Senatosu'nun önünde şöyle demiştir: "Kaosun artmasına neden olmadığımızdan emin olmak için dikkatli bir şekilde ilerlemeye çalışıyoruz." Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Paraları ele geçiren ve savaşa katılan aşırıcılar, kesinlikle bir tehdit oluşturmaktadırlar. Bu yüzden bizim yapmamız gereken, mümkün oldukça onları uzaklaştırmaya çalışmaktır."
Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle'nin, "Suriyeli muhaliflerin, kendilerini terörist ve aşırıcı güçlerden uzaklaştırmaları gerektiğine" vurgu yaptığı bir sırada daha önce Avrupa Birliği'nin Suriye'ye dayattığı silah ambargosunun kaldırılması çağrısında bulunarak tek güvenli uygulamanın muhalefetin çıkarı için askerî terazinin kefesinin tercih edilmesini vurgulayan Fransa, şartların silahların teslimi için "uygun olmadığına" itibar ederek geri dönüş yapmıştır. Hatta Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Strasbourg'daki Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonuna Üye Temsilcilerin önünde şöyle bir uyarıda bulunmuştur: "Şayet durumun devam etmesine izin verirsek, Suriye, bölgesel düzeydeki yansımaları bölünmelere neden olacak riskli bir parçalanmayla karşı karşıya kalacaktır. Zira Suriye krizi, yerel bir sorun olarak geri dönmeyecektir. Tabii bu, daha henüz başlamamış olan Suriye'nin bölüneceğini varsayarsak olacaktır. Dolayısıyla böyle bir durum altında militanlar başarılı olacaklardır." Ve şöyle bir uyarıda bulunmuştur: "Şayet el-Kaide yanlısı militan örgütler güç dengesinin ortasında yer alma imkanı bulurlarsa, istikrarsızlık riskleri Ürdün, Lübnan ve Türkiye'ye kadar uzanacaktır. Aynı şekilde Arap-İsrail çatışması yönüne uzanacak sonuçları da düşünmeliyiz."
Yahudi varlığının Başbakanı Benyamin Natenyahu, yapmış olduğu açıklamasında "Suriye'de bulunan silahların" ayaklanmacıların eline geçebileceği ve "uçaksavar silahların, kimyasal silahların ve diğer silahların, çok riskli olup oyunun kurallarını değiştirebileceği" uyarısında bulunmuştur. Ve şöyle bir eklemede bulunmuştur: "Onlar, şartları değiştirecekleri gibi Orta Doğu'daki güç dengesini de değiştireceklerdir... Aynı zamanda küresel düzeyde terörist bir tehlike de oluşturabilirler."
Basiretli bir gözlemcinin şu soruyu sorma hakkı vardır: Tüm bu tutumların arasını bağlayan bağ nedir acaba? Daha önce Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de gerçekleşen Arap Baharı ayaklanmaları hakkında neden hiçbir şey işitmiyoruz?? Suriye ayaklanmasını onlardan ayıran şey nedir??
Buna cevap şudur: Batı, daha önceki ayaklanmaları çevrelemede, onların dalgalarını dindirmede ve onların gidişatlarını kontrol etmede başarılı olmuştur. Ancak o, şu ana kadar Batılı ülkelere bağlı blokları kırmada ve Batı'nın çıkarları için bir tehlike oluşturmayacak şekilde yeni bir "ayaklanma" sözleşmesi formüle etmede başarısız olmasının yanı sıra Batı dünya sisteminin trajedilerini dağıtmaya dönük dünya halklarının arzuladığı hadaratsal bir örneklik sunamamıştır.
Şayet Batılı liderler, Suriye'deki ayaklanmanın dizginlerini tutması ve kendi çıkarlarına hizmet eden Esed rejiminin ardından sürecin formülasyonunu sağlaması için kendisine ait bir "Karzai" ortaya çıkarma imkanı bulabilselerdi, daha önce Scud füzelerine ihtiyacı olan Neron'un dışında tarihin bir benzerine şahit olmadığı iki yıldır süren kanlı bir zulme gerek kalmayacaktı. Hatta Stalin bile Rusya'nın şehirlerini tahrip etmek için halkının başlarının üstüne füzeler kullanmamıştır...
Ancak onların, bir kısmını aktardığımız açıklamaları, Şam ayaklanmasının başarıya ulaşacağından ve Arap Baharı ayaklanmalarına karşı başarısız olmaktan korktukları gerçeğini ifşa etmektedir: Dikkat edin bu, Batılı ülkelere bağlı blokları kıracak, Ümmeti sömürgecilerden kurtaracak, [لا إله إلا الله محمد رسول الله] tevhid râyesini yükseltecek ve dünyanın gıpta edeceği bir İslam toplumu inşa edecek olan Hilafet Devleti'nin kurulmasıdır. Bu, Aziz olan Allah'a hiçte zor değildir.
Son olarak bizler tüm bu insanlara, Allah'ın izniyle Hilafet'in kurulacağını ve tüm Şam topraklarının Allah'ın izniyle çok yakında kurulacak olan Hilafet Devleti'nin sultanının altında olacağını vurgularız.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisi |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi el-Mezra’a, P.K. 5010-14, Kolombiya Merkezi B Blok Kat:2, Beyrut/Lübnan Telefon: TEL: 0096 113 07 59 4 / GSM: 0096 171 72 40 43 www.hizb-ut-tahrir.info |
E-Mail: media [@] hizb-ut-tahrir.info |