09 Eylül 2022 Cumartesi günü Darfur’un El Faşir kentini ziyaret eden ABD’nin Sudan Büyükelçisi John Godfrey, eyalet hükümeti ile bir toplantı gerçekleştirdi. Godfrey yaptığı basın açıklamasında, el-Faşir’e yaptığı ziyaretin amacının Darfur’daki genel durumu, kalkınma ve istikrar konularındaki gelişmelerin yanı sıra Sudan’daki Cuba Barış Anlaşması’nın uygulanmasındaki ilerlemeyi gözlemlemek olduğunu söyledi. Üç günlük ziyaretleri sırasında büyükelçi ve beraberindeki Kongre üyeleri ile ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nda (USAID) üst düzey bir yetkili olan Mervyn Ferro’nun Zemzem mülteci kampını ziyaret etmesi, sivil yönetimler ve direniş komitelerinin liderleri ile görüşmeler yapması, el-Faşir Üniversitesi ve el-Faşir’in kuzeyindeki Tura köyünü ziyaret etmesi planlanıyor.

ABD’nin Sudan büyükelçisinin bu temasları, devlet başkanı veya yardımcısının temel görevleri arasında yer alan ülkenin iç işlerine açık bir müdahaledir. Yoksa ABD büyükelçisi Sudan’ın genel valisi mi oldu? ABD büyükelçisi, bölge yöneticileriyle görüştü, devletin tebaasıyla görüşmeler yaptı, kalkınma ve istikrar meseleleri ile yöneticinin diğer eylemlerini ele aldı!

Bu müdahale, bağımsızlık iddiasında bulunan saygın bir ülkede gerçekleşmez, sözde uluslararası yasalara rağmen ancak Sudan’da gerçekleşebilir. Uluslararası yasalar, büyükelçilerin ev sahibi ülkenin içişlerine karışmasını yasaklar. Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41-1. maddesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Kabul eden Devletin kanunlarına ve nizamlarına riayet etmek, ayrıcalıklarına ve bağımsızlıklarına halel gelmeksizin, bu gibi ayrıcalıklardan ve bağışıklıklardan yararlanan her şahsın görevidir. Anılan Devletin iç işlerine karışmamak da bu şahısların keza görevidir.”

Batı (Amerika ve Avrupa) ve Sudan’daki büyükelçileri, Sudan’ı bağımsız, egemen bir devlet olarak görmüyor. Bu nedenle Sudan, tüm büyükelçiler için mubahtır. Sudan’ın iç ve dış işlerinin en küçük ayrıntısına bile karışıyorlar. Sudan’ın önceki ve şimdiki yöneticileri, sözle bile olsa ülkenin işlerine karışmalarına engel olamıyorlar. Hilafet Devleti kurulu olsaydı, sömürgeci bir ülkenin büyükelçisi veya vatandaşı Halifenin izni olmadan ülkemize giremezdi.

Sudan ve diğer Müslüman ülkelerin halkları, Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devletini kurmak için çalışmalıdır. Hilafet, gerçek egemenliği sağlayacak, sömürgeci kâfirin ülkemize müdahalesini yasaklayacak, Amerika, İngiltere ve tüm açgözlü ülkelerin Müslüman ülkelerde bir büyükelçiliği veya büyükelçisi olmasına izin vermeyecektir. Hizb-ut Tahrir’in incelemek, temeli üzerine Hilafeti kurmak ve hükümlerini uygulamak için sunduğu ve Hilafet Devletinin dünyadaki kurulu diğer devletlerle ilişkisini tanımlayan Hilafet Devleti’nin Anayasa Tasarısının 189. maddesine göre: “Üçüncüsü: Kendileriyle aramızda anlaşma bulunmayan devletler, İngiltere, Amerika ve Fransa gibi bilfiil sömürgeci devletler ile Rusya gibi beldelerimize göz diken devletler, hükmen harbî devletler sayılırlar. Onlara karşı her türlü ihtiyati tedbir alınır. Onlarla herhangi bir diplomatik ilişki kurulmaz. Bu devletlerin tebaaları, beldelerimize ancak pasaportla ve her kişi her girişi için özel bir vize almak suretiyle girebilir. Fakat fiilî harbî devlet haline gelirlerse bu geçerli olmaz.”