Cuma, 27 Muharrem 1446 | 2024/08/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu

No: SDu2013BAu20132015u2013RSu2013TRu201318 H. 15 Cumâde’s Sânî 1436
M. Cumartesi, 04 Nisan 2015

Reddiye Sayın Mekkî el-Mağribi Tarafından Kaleme Alınan "Hizb-ut Tahrir ve Siyasi Analiz Bürosu" Başlıklı Makaleye Yanıt

Sayın Mekkî el-Mağribi,

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Biz, 2015 Nisan ayının ilk Çarşamba günü es-Sudani gazetesinde "Hizb-ut Tahrir ve Siyasi Analiz Bürosu" başlığı altında yayınlanan makalenizi okuyup inceledik. Bu makale aracılığıyla bize bazı atıflarda bulundunuz. Örneğin "Aynı zamanda onlar siyasi yorum ile siyasi analiz ve Hizbin siyasi konumu arasını kombine ederler." Ve "... Onlar, Yemen olayları hakkında yayınlanan bildiride analiz ile yorumu birbirine karıştırdılar." dediniz ve sonra da "Bu çok absürt bir analiz. Zira İngiltere ile Amerika'nın siyaseti motamot örtüşüyor..." sonucuna vardınız.

Birincisi: Hizb-ut Tahrir tarafından yayınlanan bildirilere özel ilgi gösterdiğiniz ve onlara yorumda bulunduğunuz için size teşekkür ederiz. Bu ilginizi saygı ve takdirle karşılıyoruz.

İkincisi: Biz, siyasi analizin siyasi yorumdan farklı olduğunu elbette biliyoruz. Ancak biz ideolojik siyasi bir partiyiz. Akademisyenlerin yaptığı gibi sadece olay ve vakaları analiz etmekle yetinmeyiz. Ayrıca -herhangi bir siyasi olay ve olgulara- analiz yapmadan da yorumda bulunmayız. Biz, siyasi olaylar hakkında bir görüş ortaya koymak için olayları analiz ederiz, sonra da ideolojik perspektiften-İslam akidesi- onları yorumlarız. Bu yüzden makalenizde geçtiği gibi ortada hiçbir karışıklık yoktur.

Üçüncüsü: Siyasi olgulara vakıf olmak ve onlara hüküm vermek, uluslararası politika ile ilgili çok ince ayrıntıları bilmeyi gerektiriyor. Ancak bu vakalar siyasi bilgilerle ve bu bilgiler de önceki vaka ve olaylarla ilişkilendirildiğinde doğru hükme ulaşılabilir. Çünkü siyasi olaylar ve siyasi vakalar görünüşlerine göre değerlendirilmez. Aksi halde yüzeysel bir değerlendirme olur. Oysa olaylar derin belki de aydın düşünceyi gerektirebilir. Tabii ki bu hüküm de özel bakış açısına göre olmalıdır. Dolayısıyla Müslümanlar olarak bizler, siyasi olaylar ve olgulara İslam akidesi perspektifinden bakmalıyız.

Kaldı ki biz, İslam'a göre kalkınmak için çalışan ideolojik siyasi bir partiyiz. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir, ümmeti İslami fikir ve hükümlerle kültürlendirerek ümmet nezdinde siyasi uyanıklık oluşturmak için emek sarf ediyor. İslam'ın fikir ve hükümleri, siyasi olaylar takip edilerek olgular ve olaylar üzerine indirgenen fikir ve hükümlerdir. Onlar, soyut teorik bilgiler değildir. Gazeteciler, haberleri öğrenmek ve aktarmak için olayları takip ederler. Hizb ise olaylara olaylar üzerine hüküm vermek ya da onları diğer olay ve fikirler ile ilişkilendirmek veya onları meydana gelen siyasi eylemler ile irtibatlandırmak için İslami akide zaviyesinden bakar. İşte ümmet nezdinde siyasi uyanıklığı oluşturan yegâne yol budur. Hizb-ut Tahrir işte bunu yapıyor. Biz, olaylar üzerine yüzeysel veya sathi görüş vermeyiz. Aksine olgular ve olayları derinlemesine anlamaya çalışırız. Bu da doğal olarak siyasi olaylar ve vakaların dakik ve derinlemesine analiz edilmelerine olanak veriyor.  İşte bu perspektiften hareketle Yemen'de devam eden olayları analiz ettik.

"Cevabın açıklığa kavuşması için aşağıdaki hususlara bir göz atmak gerekiyor:

1- Son yıllarda, özellikle 1978 yılında Ali Salih iktidara geldikten sonra Yemen'de İngiliz nüfuzu yerleşti. Ali Salih, Amerika'nın Yemen'de kolunu kanadını kırdı, daha doğrusu kesti. Amerikan ajanlarını ve yandaşlarını kovdu. Neredeyse Yemen'de etkin siyasi aktörlerin tamamı, İngilizlere ve onun ajanlarına sadık hale geldiler. Bu durum, Yemen'de 2011 yılında Arap Baharı patlak verene dek sürdü. İnsanlar, zulmü ve diktatörlüğünden dolayı Ali Salih'e başkaldırdılar. Başkaldırılarında diğer Arap ülkelerindeki değişim rüzgârlarının etkisi altında kaldılar. Ancak devrime kalkan kitleler, siyasi uyanıklıktan yoksun oldukları için diğer taraf, özellikle Amerika ve onun bölgesel müttefiki İran ve yerel müttefiki Husi ve Güney hareketi devam eden olayları istismar ettiler. Olayları ender bir fırsat gören Amerika, ilk kez çok güçlü bir şekilde Salih'in iktidarını sarsabildi. Onun iktidar pençesini zayıflatarak otoritenin kurumlarını şöyle bir silkeledi.

2- Amerika, büyükelçilik ve özel temsilci yanı sıra, yerel ajanları aracılığıyla da olaylara çözüm bulmak için ciddi olarak çalışmaya koyuldu. İngiltere, Amerika'nın bu konuda ciddi olduğunu görünce, hemen alışılagelmiş üslubunu takip ederek kendi nüfuzu koruyan bir çözüm ortaya attı. Bu çözüme göre Amerika ile birlikte hareket edilecek ve İngiltere'nin Yemen'de nüfuzunu kaybettirmeyen şeyler Amerika'ya verilerek gönlü hoş tutulacaktı. İşte bu çözümü uygulamak için Körfez ülkelerindeki piyonlarını harekete geçirdi. Körfez ülkeleri, 2011 Nisan ayının başında Ali Abdullah Salih'i azlini, yargılanmama taahhüdünü, yetkilerini sadık yardımcısı Abid Rabbo Mansur Hadi'ye devredilmesini, ardından iki ay içinde seçimler yapılmasını, daha sonra da yeni bir Anayasa hazırlanması için çalışma başlatılmasını öngören Körfez Girişimi'ni ortaya attılar. Amerika da, Ali Abdullah Salih'i uzaklaştırmanın bir adımı olarak gördüğü bu girişimi onayladı. Amerika, Salih'i güçlü bir İngiliz uşağı olarak görüyordu. Hadi'yi ise biraz daha yumuşak başlı, çalışılabilir, çıkarlarına uygun ve Ali Salih'ten çok daha uysal olduğunu gördü. Reuters, 14 Ağustos 2014'te buna delalet eden bir haber yayınladı. Haberde "Washington, Hadi'yi Salih'ten çok daha kolay çalışılabilir bir ortak olarak görüyor." denildi. Bu nedenle Amerika, İngiltere'nin güçlü uşağı Ali Abdullah Salih'ten kurtulduktan sonra Yemen'de İngiliz nüfuzunun zayıflayacağını düşündü. Amerika, girişimi geçici bir adım kabul etti. Girişimi geliştirmek veya iptal etmek için şu iki üslubu kullanarak girişimi biraz zora sokmak istedi. Birincisi: Girişimin reddedilmesi ve allak bullak edilmesi için uşakların, özellikle Husilerin teşvik edilmesi. İkincisi: Girişimi, tamamen veya kısmen Amerikan çıkarlarını gerçekleştirecek şekilde düzenlemek için BM, ya da daha doğrusu Amerika'nın Yemen özel temsilcisi Cemal b. Ömer'in devreye sokulması. Böylece girişim, futbol topu gibi bir oraya bir buraya savruldu. Bir taraftan İngiltere ve Körfez'deki uşakları, Körfez Girişimi yoluyla çözümün dizginlerini ellerinde tuttular ve Amerika'nın kabul etmek zorunda kaldığı bir kamuoyu oluşturdular. Öte yandan ise Amerika, girişimi köklü İngiliz ajanı Ali Salih'ten kurtulmanın bir adımı olarak kabul etti. Çünkü halefi Hadi, her ne kadar İngiliz uşağı olsa da, daha yumuşak ve daha müsamahakâr olduğunu için Amerika, Husiler ve Güney Hareketinin gücü ve ajanı Cemal b. Ömer'in müzakereci eylemleri sayesinde girişimin şartlarını değiştirebilir veya uygulanmasını aksatabilir veya iptal edebilirdi. Başka bir deyişle İngiltere, girişimi nüfuzunu kurtarmanın ve korumanın bir çaresi olarak gördü. Çünkü Hadi, kendi adamı, siyasi ortam da uşağıydı. Aynı zamanda Amerika'nın gönlünü de hoş tutuyordu. Belki bu, onun baskılarını hafifletebilirdi. Amerika ise girişimi Yemen'de gerçek nüfuza sahip olmanın bir adımı olarak gördüğü için kabul etti.

3- Bundan sonra işler bu minvalde seyretti. Körfez Girişimi'ni, 18 Mart 2013 tarihinde başlayıp 25 Ocak 2014 tarihine kadar devam eden Ulusal Diyalog Konferansı izledi. Ulusal Diyalog Konferansı'nda Yemen'i federal sisteme dönüştürüp altı bölgeye ayıran sonuç belgesi kabul edildi. Ancak Husi Hareketi'nin sözcüsü Muhammed Abdüsselam "Biz, bu belgeye imza atmadık ve bu belgenin ne Güney sorunu, ne de bekleyen ulusal sorunlar için bir çözüm olacağını düşünmüyoruz. Bölünme, siyasilerin kaprislerine göre gerçekleşti." açıklamasını yaptı. [10.2.2014 Dünya Kanalı sitesi] Böylece Amerika, Yemen'deki ajanlarının bizzat bölünme değil, bölünme yöntemini kabul etmemelerini, ajanlarının nüfuzunu genişletmeye yönelik bir sonraki adım için hazırladı. Bir taraftan Amerika, bölünme ilkesine yoğunlaştı. Öte yandan Husiler ve Amerikan uşakları da girişimi reddettiler. Kendilerince şartlar ortaya attılar ve sıcak denize ulaşmak için bölünmenin yeniden gözden geçirilmesini istediler. Aksi halde girişimi iptal etmek için çalışacaklarını söylediler. Bunun bir başlangıcı olarak da Amerika, 30 Temmuz 2014 tarihinde yürürlüğe giren hükümetin yakıt fiyatlarına zam kararını istismar etti. Husileri ve Güney Hareketi'ni Hadi hükümetine yönelik direnişe çağırdı. Amerika, Hadi'ye karşı Güney Hareketi'ni politik ve güvenlik yönünden destekledi. Politik yönden Amerika, Husileri El Kaide gibi terörist örgüt değil, aksine siyasi bir hareket olarak kabul etti. Amerikan Büyükelçisi Matthew Tueller, 18 Eylül 2014'de düzenlenen basın toplantısında, "Biz, siyasi sürece katılan o grupları birbirinden ayırıyoruz. Husi Hareketi, Ulusal Diyalog Konferansı'na katıldı ve bundan birçok olumlu sonuçlar doğdu. Onların siyasi pozisyonları ve meşru emelleri var. Bu yüzden biz, grup ve siyasi partilerin yaptıkları uygulamaların aynısını yaptıkları için el-Husi ve hareketini destekliyoruz." Dedi. Açıklamanın devamında Elçiliğin bu Diyalogları takip ettiğini söyleyen Amerikan Büyükelçisi, "Bazı katılımcılar ile yapılan görüşme sayesinde biz, diyalogların Husilerin talepleri üzerinde odaklandığını biliyoruz. Onlar, hükümette rol almayı düşünüyorlar. Bunların, Diyaloğa katılan tarafların tartışabilecekleri meşru sorunlardır." ifadesini kullandı. Ayrıca Büyükelçi, "Özellikle müzakereler, Sana ve çevresinde güvenlik koşulları oluşturabilirse, müzakerelerin başarısı, doğru yönde atılmış bir adım olacağını" kaydetti. [Murakıbın Press sitesi] Güvenlik yönünden ise 09 Eylül 2014'de Husiler, Sana'ya saldırı düzenlediklerinde, ordu ve polisin direnciyle karşılaştılar. Yedi Husi militanını öldürdüler. Tam terazinin kefesi Hadi'den yana ağır basacakken Amerika, alelacele BM Özel Temsilcisi veya "Amerikan Özel Temsilcisi" İbn Ömer'i Yemen'e gönderdi. İbn Ömer de Hadi'ye baskı yaptı. Müzakere çağrısıyla ve İbn Ömer aracılığıyla Hadi ve ordu üzerindeki Amerikan baskısıyla desteklenen Husilere, müzakere ortamı sırasında olayları tırmandırması için yeşil ışık yakmasıyla sorunu sürüncemeye bıraktı. Sonra 11 Eylül 2014 tarihinde Yemen Savunma Bakanını ziyaret eden ABD'nin Yemen Büyükelçisi Matthew Tueller, jeopolitik konumu gereği Yemen'in güvenlik ve istikrarının, hem bölge hem de dünyayı ilgilendirdiğini teyit etti. ABD Büyükelçisi, Savunma Bakanı Binbaşı General Muhammed Nasır Ahmed ile yaptığı görüşme sırasında Yemen'in birliğini, istikrarını ve güvenliğini destekleyen Amerikan yönetiminin konumunu yineledi. Görüşmede, Yemen'in güvenlik durumu ve mevcut krizden güvenli şekilde çıkış yolları ele alındı. [11.9.2014 el-Meşhed el-Yemeni] Muhtemelen Savunma Bakanına yapılan bu ziyaret, olaylardan da anlaşıldığı gibi ordunun Husilere karşı koymasını önlemeye yönelikti. Bu yüzden 28 Eylül 2014 tarihinde bazı askerler, istifa etmesi ve ordunun görevini yapmasına engel olmak suçlamasıyla yargılanması için Savunma Bakanı Muhammed Nasır'a karşı gösteri düzenlediler.

4- İngiltere, Amerika'nın Yemen yönetiminde önemli kazanımlar elde etmek için kuvvet kullanımı konusunda ciddi ve İran aracılığıyla donatılan Husilerin de silah ve teçhizat yönünden etkili bir güç olduğunu fark etti. Bunu fark eden İngiltere, karşı koymak için iki çizgide seyretmeye başladı: Birincisi: Hadi'nin, Husilerin etkin bir güç olmasına önlemek için Devlet Başkanlığı makamını kullanarak elinden geleni yapması. İkincisi: Husilere ortak olması için Hadi iktidarı muhalifi gibi gözüken Ali Salih'in sahneye sürülmesi. Onun, Genel Halk Kongresi [Eski Yemen Cumhurbaşkanının Partisi] bayrağını taşıyan bazı destekçileri, Husilere katıldı. Ali Abdullah Salih ile temasın sürüp sürmediği hakkında sorulan bir soruya İngiliz Büyükelçisi, "Benim, Ali Abdullah Salih ile doğrudan bir temasım yok. Ama ona yakın partililer de dâhil olmak üzere Genel Halk Kongresi ile temasım devam ediyor." yanıtını verdi. [27.09.2014 Şarku'l Evsat] Buradan, ajanı Ali Salih'e Husilerle işbirliği yapma talimatı verenin İngiltere olduğu anlaşılıyor. Zira İngiltere Büyükelçisi, partiyi yöneten, kontrol eden, hatta bu konuda rakibi ve muhalifi olmayan Ali Salih'in partisiyle temasın sürdüğünü kabul etti. Ayrıca Husilerin resmi sözcüsü Muhammed Abdüsselam da "Biz, 2011 Şubat devrimi öncesi ve sonrasında Ali Salih'in hiç bir rolünün olmadığını biliyoruz. Biz, onun bu durumunun Diyalog Konferansı sonucunda çözüme kavuşacağını umuyoruz." dedi. [23.09.2014 es-Siyasetu'l Kuveyt] Aynı zamanda bu, Husilerin Ali Salih'e olumlu baktıklarını gösterir. Bu da, İngiltere'nin Ali Salih ve onun liderliğini yaptığı iktidardaki Kongre Partisine, böyle bir tutum almasını ve başkenti ele geçirirken Husilerle işbirliği yapma talimatı verdiğini teyit eder. Hatta başlangıçta Husilere direnen Cumhurbaşkanı Hadi'nin Savunma ve Güvenlik İşleri danışmanı Muhsin el-Ahmar bile, Husilerin resmi sözcüsünün de belirttiği gibi, Husilere direnmekten vazgeçti. Ülke dışına çıkarak Suudi rejimine sığındı. Daha sonra Suudi Arabistan'da ortaya çıkan el-Ahmar, kendisine sığınak sağladığı için Suudi rejimine teşekkür etti. Ülke dışına çıkış nedenini de şöyle açıkladı: "Biz, Sayın Cumhurbaşkanı Abdu Rabbo Mansur Hadi ile görüştükten sonra ne pahasına olursa olsun iç savaşı önlemeye karar verdik." [26.09.2014 el-Arab el-Cedid] Böylece İngiltere, el-Husi'ye katılmaları için bazı ajanlarını seferber ederken, el-Husi'ye karşı gelen bazı ajanlarını da ülke dışına uzaklaştırmış oldu. Hadi, Amerika ve yandaşlarının iktidarı ele geçirmelerini önlemek için cumhurbaşkanlığı makamını kullanmasaydı bile, Ali Salih'i Husilerle işbirliğine sevk eden İngiltere'nin bu manevrası, Ali Salih'i Husilerin aktif iktidar ortağı yapardı. Böylelikle İngilizlerin Yemen'deki nüfuzu devam ederdi. Kaldı ki Husilerin, halk desteği olmadığı için onların bu durumu, onları halktan kopuk yöneticiler haline getirir.

5- İşte siyasi ve güvenlik olarak Amerika tarafından desteklenen güçlü Husi ile İngilizlerin siyasi deha ve kurnazlığının egemen olduğu bir atmosfer altında Husiler, Sana'yı bastılar. Ordu, karşı koymaya çalıştıysa da müzakere bahanesiyle bunu önlemek için hemen Cemal b. Ömer devreye girdi. Kendi çıkarları için bu atmosferi kullanan Husiler, Başbakanlık, Ordu komuta merkezi ve devlet Televizyon binası da dâhil olmak üzere hükümet binalarını ele geçirdiler. Bazı binalara da saldırarak yağmaladılar. Başkentin tamamını ya da çoğunu kontrol altına aldılar. Bu atmosfer altında Cemal b. Ömer, çeşitli baskı araçları ile Barış ve Ulusal Ortaklık anlaşması imzalanması için çalıştı. Bu anlaşma sayesinde Amerikan nüfuzunun Yemen'e girdiği artık bir sır değildir. Husiler, bu anlaşma sayesinde bazı kazanımlar elde ettiler. Örneğin anlaşma hükümlerine göre "Cumhurbaşkanının yeni siyasi danışmanları Güney hareketi ve Husiler tarafından atanacak" "Yeni hükümetteki makamların kriterleri Cumhurbaşkanının siyasi danışmanları tarafından belirlenecek." "Yukarıda belirtilen kriterlere uygun olmak ve hiç bir siyasi partiye üye ve bağlı olmamak şartıyla Savunma, Maliye, İçişleri ve Dışişleri bakanları Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek." "Başbakan, hiç bir partiye bağlı olmaksızın tarafsız olacak." Husiler, Körfez Girişimi'nin bu anlaşma ile iptal edildiğini kabul ettiler. Husilerin resmi sözcüsü Muhammed Abdüsselam, Körfez Girişimi'nin sonsuza dek yok olduğunu söyledi. Geçen Pazar günü 21 Eylül 2014 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Saray'ında imzalanan Barış ve Ortaklık anlaşmasına da dikkat çeken sözcü, bu anlaşmanın Diyalog Konferansı'nın sonuçlarına ve halkın taleplerini karşılamaya dayalı yeni siyasi ortaklık için siyasi bir sözleşme niteliğinde olduğunu kaydetti. [25.09.2014 Haber Online] Bununla birlikte resmi otorite, Cumhurbaşkanı Hadi ve bazı önemli bakanlıklar sayesinde İngiltere'nin elinde kaldı. Daha önce söylediğimiz gibi eğer Hadi, Husilerin güçlü iktidar hamlelerini durdurmak için Cumhurbaşkanlığı yetkisini kullanamasaydı bile İngiltere, nüfuzunun geri dönülemez bir yola girmesini önlemek için Ali Salih için Husilerin yanında ona bir kapı aralamıştı. Bir de burada anlaşmanın Ek Güvenlik maddeleri var. Her ne kadar başlangıçta Husiler, onu imzalamayı reddettiyseler de, Ek Güvenlik maddelerini imzalanmayınca Hadi, başbakanın atanmasını erteledi. Bunun üzerine Husiler, yaklaşık bir hafta sonra onu imzalamak zorunda kaldılar. Diğer bir deyişle Husiler, Ek Güvenlik maddelerini imzalamayı reddettikleri için Hadi, başbakanın atanmasını erteleyerek Cumhurbaşkanlığı yetkilerini istismar etti! Onlar da henüz pratikte o anlaşmayı yürürlüğe koymasalar da, başbakanın atanmamasıyla zor duruma düştükleri için imzaladılar. Cemal b. Ömer, Husilerin anlaşmayı imzaladıklarını, sorunun, anlaşmanın imzalanmasında değil, uygulanmasında olduğunu gördü! Bunun için Cemal b. Ömer, başlangıçta imzalamayı reddeden Husilerin, bir hafta sonra Barış ve Ortaklık anlaşmasının Ek Güvenlik maddelerini imzaladıklarını açıkladı. Husilerin resmi sözcüsü Muhammed Abdüsselam, "Bir takım küçük değişiklikler yapıldıktan sonra Ek Güvenlik maddeleri imzalandı." diyerek bunu doğruladı. [27.9.2014 Haber Ajansı] Görünen o ki İran'ın da bunda bir rolü vardır. Çünkü Yemenli yetkililer, casusluk ve militanları eğitmekle suçlanan İran Devrim Muhafızları'ndan iki uzmanı serbest bıraktıktan iki gün sonra anlaşma imzalandı. Ayrıca İran'dan Husilere silah kaçakçılığı yaptığı suçlamasıyla cezaya çarptırılan sekiz kişi de serbest bırakıldı! İngiltere ise sadece anlaşmanın imzalanmasına değil, uygulanma zorunluluğuna da odaklandı. İngiltere'nin Yemen Büyükelçisi Jane Marriott bu tutumu "Husiler, Sana sokaklarından ve çevre kamplardan askerlerini geri çekerek imzalanan anlaşmaya saygı göstermeliler." diyerek dile getirdi. Devamla "Biz, Sana'yı daha erken terk etmelerini ve terk ederken de güvenliği Yemen güvenlik güçlerine bıraktıklarını görmek istiyoruz. Biz, Husilerin ve diğerlerinin Yemen'de meşru bir role sahip olduklarını kabul ediyoruz. Yeni başbakan atandığında Sana sokaklarından çekilmek zorundalar. Biz, Husilerin bunu yapacakları beklentisiyle bunun yakından takipçisi olacağız. Eğer beklenildiği yapmazlarsa, bunu anlaşmanın ihlali olarak kabul edeceğiz." diye de ekledi. [27.09.2014 Şarku'l Avsat]

6- Kendisine baskı uygulandığını fark eden Hadi, 23 Eylül 2014 tarihinde, yani anlaşma imzalandıktan iki gün sonra yetkililere, bakanlara ve milletvekillerine hitaben yaptığı bir konuşmada, "Ben, Yemen tarihinin bu zor anında sizlere hitap ediyorum ve bu günlerin zorluğunun tamamen farkındayım. Tüm yaşananların, teslim olan bazı devlet kurumlarının ve ordu birliklerinin sizlerde yarattığı şok etkisinin de farkındayım. Ama hayal edemediğiniz bir tezgâh ve komplo ile karşı karşıya olduğumuzu da bilmelisiniz. Sırtımızdan hançerlendik, aldatıldık." dedi. Konuşmasının devamında ise "Ulusal sınırları aşan bir komplo ile karşı karşıyayız. Çıkar sahibi ve oportünist birçok gücün ittifaka girdiğini ve fırsatı ganimet bilip milletin servetini talan etmeye çalıştıklarını görüyoruz." diye konuştu. [23.9.2014 Yemen Saba Ajansı] İran'a da yüklenen Hadi, "Yemen'in içişlerine müdahaleye karşı defalarca uyardık. Ama tüm yaşananlar, muhtemelen bölgesel hegemonya kurmak ve Yemen'i önemli tehlikelere maruz bırakmak amacıyla bir mesajdır. İran'ın Yemen'in içişlerine müdahil olduğuna dair elimizde kanıtlar var." dedi.

7- Amerika'nın anlaşmayı memnuniyetle karşılaması, olup biten her şeyi desteklediğini gösterir. Amerika, Husiler tarafından başkentin ele geçirilmesini, silah baskısı altında Husiler ile anlaşmanın yapılmasını ve kayda değer siyasi bir varlık kabul edilmelerini istedi. ABD Başkanı Barack Obama'nın İç Güvenlik ve Terörle Mücadele Danışmanı Lisa Monaco, Beyaz Saray'dan Cumhurbaşkanı Hadi ile yaptığı telefon görüşmesinde "Bu başarı, [Anlaşmanın imzalanması] Kapsamlı Ulusal Diyalog Konferansı sonuçları için temel dayanak olacaktır ve ABD, olayları adım adım yakından takip ediyor." dediği belirtildi. [24.9.2014 Yemen Street Konferans net] Böylece olup biten her şey, Amerika'nın baskısı altında oldu. Yemen rejimine, silahlı olsalar da İran yanlısı Husileri, Yemen'in siyasi aktörlerinden biri olarak tanımasını dikte etti. Çünkü Amerika, Lübnan'da İran yanlısı silahlı siyasi partilerde olduğu gibi, Yemen'de de planlarını uygulamak için Husileri kullanmak istiyordu. Amerika'nın Yemen'de uğruna çalıştığı başka bir mesele daha vardı. Ne nedenle Yemen'in dizginlerini, elinde tutmalıydı. Yemen, sadece stratejik konumu sahip değil. Aksine yayımlanan raporlar da gösteriyor ki Yemen, büyük petrol ve gaz kaynaklarına sahiptir. Amerikan TV istasyonu Sky News tarafından aktarıldığına göre yer altındaki dünyanın en büyük petrol rezervleri Yemen'dedir. Bir bölümü Suudi Arabistan'a kadar uzanıyor ve 1.800 metre derinliktedir. Ama asıl rezerv, Yemen topraklarındadır... [8.1.2013 Yemen es-Said sitesi] 13 Ocak 2013 tarihinde Yemen Petrol ve Maden Bakanlığının resmi sitesinde belirtildiği gibi Sky News tarafından yayınlanan raporu Yemen Petrol Bakanlığı yalanlasa da, Amerika gibi sömürgeci güçler, Sky News tarafından yayınlanan raporu kayda değer alırlar. Bu nedenle Amerikan Büyükelçisi ile Yemen Petrol Bakanlığının ilişkileri çok sıcaktır! Yemen resmi ajansı SABA net, ABD'nin Yemen Büyükelçisi ile Yemen Petrol Bakanının 15 Eylül 2014 tarihinde bir araya geldiklerini aktardı. Aktarılana göre, "ABD Büyükelçisi, birçok Amerikan şirketlerinin Abu Dabi'de Kasım 2014 yılında düzenlenecek Uluslararası Petrol Konferansı öncesinde Yemen Petrol ve Maden Bakanlığından uzmanlarla bir toplantının düzenlenme arzusuna işaret etti. Ve Yemen'de petrol sektöründe yatırımı genişletmeye dair belirtilerin olduğuna, özellikle de birçok alanda hâlâ inceleme ve araştırmaların devam ettiğine dikkat çekti." İşte tüm bunlar, Amerika'nın Yemen'e olan ilgisini artırır.

8- Özetle:

A- Yemen'de devam eden çatışma, Amerika ve onun ajanları ile İngiltere ve onun ajanları arasındadır. Tüm taraflar, kendi üslup ve araçlarını kullanıyorlar. Amerika, Cemal b. Ömer aracılığıyla kazanımlar elde etmek için müzakere üslubu yanı sıra Husiler, Güney Hareketi ve İran mantığı ile hareket ediyor. İngiltere'de siyasi deha mantığı ile hareket ederek hem Hadi üzerinden Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanıyor, hem Amerikan baskılarından kurtulmak için iktidarda hassas mevkileri vermeksizin çaktırmadan oyalıyor, hem de Ali Salih ve yandaşlarını Husiler ile hareket etmesine olanak sağlıyor. Ki Hadi başarısız olur da terazinin kefesi Husilerden yana ağır basarsa, iktidar pastasından bir pay kapsın. Yani Ali Salih ve adamları aracılığıyla yönetimde söz sahibi olsun.

B- Husilerin, Yemen'de yeterli halk desteği yoktur. Durum bu şekilde devam ederse, Yemen'de dizginleri elde tutmak ve sürekliliğini sağlamak için tek başına güç unsuru yeterli değildir. Özellikle de siyasi sınıf onlardan yana değilse. Mevcut şartlarda yeni bir siyasi sınıf oluşturmak çok zordur. Hadi ve yandaşlarına gelince, her ne kadar siyasi ortam onlardan yana olsa da ancak itibar ve prestijleri son gelişmeler ile birlikte iyice sarsıldı. Bu ise yıllarca Yemen'de tek egemen güç olan İngiliz nüfuzunun düşüşüne yol açacaktır. Bu nedenle İngiltere ve ajanlarının, daha önce olduğu gibi artık tek başlarına yönetimin dizginlerini ellerinde tutmaları ve sürekli iktidarda kalmaları kolay değildir.

C- Bu, Yemen'de olabilecek bir çözümün, kapitalistlerin yöntemi üzere Amerika ile İngiltere arasında uzlaşmaya dayalı bir çözüm olacağı anlamına gelir. Yönetim, taraflar arasında paylaşılacak. Uzlaşmaya dayalı çözümler, genellikle uzun sürmezler. Bu bir nevi, savaşçının mola vermesi gibidir. Amerika ya da İngiltere, dizginleri tek başına ele geçirene kadar bu böyle sürüp gidecektir. Yani Yemen'deki olaylar gel-gitleri maruz kalacaktır. Bazen sükûnete erecek, bazen de çatışan tarafların askeri ve siyasi güç dengesine göre şiddetlenecektir.

D- Yukarıda belirtilenlerden hareketle Yemen'deki olayların, şu iki durum dışında asla durulmayacağı, sürekli tırmanışta olacağı sonucuna varabiliriz. Birincisi: Amerika ya da İngiltere kendi yararına olayları kesin sonuca bağlayarak Yemen'in tek hâkim gücü olduğunda. Ki bu yukarıda da belirtildiği gibi öyle kolay değildir. İkincisi: Allah Subhânehu ve Teâlâ, bu ümmeti Hilafetle onurlandırdığında. İşte o zaman Hilafet, sömürgeci kâfirlerin nüfuzunu yerle yeksan edecek, ülkeden onların köklerini kazıyacaktır. İnsanlar arasındaki kötülükleri ortadan kaldıracaktır. Küfür ve kâfirler zillete düşecek, İslam ve Müslümanlar da izzet bulacaktır. O gün müminler Allah'ın zaferiyle sevinecekler.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "O gün Allah'ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir." [Rum 4-6] Her iki yurtta da kurtuluşa ermek için iman ve hikmet sahibi Yemen halkına, bu dini ikame etmek yakışır. Şüphesiz Allah Salihlerin dostudur."

İngiltere'nin politikasının Amerikan politikası ile örtüştüğü konusuna gelince, bunu bir daha gözden geçirmenizi öneririz. Zira Amerika, bugün uluslararası politikada tek söz sahibi devlettir. Daha doğrusu devletlerarası konuma neredeyse tek başına hâkimdir. Ancak ne var ki İngiltere, İkinci Dünya Savaşı'ndan önce büyük bir güç olduğu için, birinci devlet olmak amacıyla Amerika ile rekabet edemeyeceğini bilse de, Amerika'nın gölgesi gibi hareket ettiği ve Amerika'nın uydusu olduğu düşünülemez. Bu yüzden İngiltere'nin politikasının Amerikan politikası ile örtüştüğünü söyleyemeyiz. Ama şunu söyleyebiliriz ki İngiltere, Müslüman ülkeler üzerindeki çıkar ve nüfuz çatışmasında Amerika ile birlikte hareket ediyor, doğrudan onunla çatışmaya girmiyor. İngiltere bu konuda bölgede kendisine sadık ve minnet borçlu, yıkılmak üzere olan koltuklarını kaybetmemek için zaman zaman Amerikan fırtınasına başlarını uzatan kadim ajanlarını kullanıyor.

Saygı ve sevgilerle

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan
Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07
http://www.hizb-sudan.org/
E-Mail: [email protected]

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER