Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti, devrimin sekizinci yıldönümünde kendine özgü renkleriyle Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bayrak ve sancaklarının dalgalandığı bir yürüyüş düzenledi. O yürüyüşten bu yana medyadaki bazı kiralık figürler, Hizb-ut Tahrir ve Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devletinin kurulması çağrısında bulunanlara karşı kışkırtıcı bir kampanya başlattı. Hilafet savunucuları ve Ukab bayrakları taşıyanlara karşı yargı ve güvenlik güçlerini harekete geçirmek için yalan ve yanlış haberler uydurdular.

Bu olay gösterdi ki bu kampanya sahipleri, sadece İslam’daki yönetim sisteminden bihaber değiller, aynı zamanda tarihi olaylardan da bihaberler ya da kasten görmezden geliyorlar. Tarihi olaylar, olanaklar ve zor şartlara rağmen Tunus halkı ile Hilafet Devleti arasında var olan daimi ilişkinin en güçlü tanığıdır. İslam çağrısını Arap Yarımadası’ndan Tunus dâhil olmak üzere Kuzey Afrika’ya taşıma şerefine olmak Hilafet Devletine onur olarak yeter. Buralardaki halkları putperestliğin karanlık ve sapıklığından İslam’ın aydınlık ve genişliğine çıkaran Hilafet, Tunus’u işgal ettikten sonra 36 yıl boyunca atlarıyla Zeytune Camisini kirleten İspanyolları Tunus’tan kovarak ülkeyi Üçüncü Haçlı Seferi’nden kurtarmıştır.

İslam Devletinin tarihi gücünü ve kahramanlıklarını bilen Haçlı Batılı ülkelerin liderleri ve düşünürlerinin, Hilafet sisteminin geri dönüşü hakkında yaptığı uyarılara şaşırmıyoruz. Aksine tuhaf olan, bu kirli işi onlar adına kendi rengimizden bazı insanlar yapmasıdır. Tunus medyası, Haçlı Batının her türlü köhne ve absürt düşüncelerini ifade edenlere düşünce özgürlüğü talep ederken, entelektüel ve politik yolla Hilafet Devletinin kurulması ve İslami hayatın yeniden başlaması çağrısında bulunan Hizb-ut Tahrir’e karşı güvenlik ve yargıyı kışkırtmaktadır!

Aslında bu kampanya sahipleri ve liberal kapitalist Batının Müslüman orduların dalgalandırdığı, izzet ve egemenliklerinin simgesi olan sancak ve bayrak karşısında sergilediği korku ve paniğin nedeni, yakında İslami sistemin kurulacak olmasıdır. Çünkü İslam ümmeti devrim sürecinden geçiyor. İktidardaki kukla rejimler ile Hilafet çağrısına dayanamayan ve bu çağrı karşısında çaresiz kalan sahte demokrasi ifşa olmuş durumda. İşte bu yüzden medyanın yaydığı yanlış ve yalanlar karşısında yasaların izin verdiği cevap hakkını kullanmamıza müsaade edilmiyor. Bu da medyanın, ümmete, inancına ve uygarlığına karşı sömürgecilikle işbirliği yaptığını, Batının çıkarlarına, yolsuzluk lobilerine ve ondan beslenenlere hizmet ettiğini göstermektedir.

Bu başarısız ve yozlaşmış saltanat sonrasının özlemini çeken İslam ümmeti, bu kampanyayı konferans ve şaibeli medya gibi tüm imkânların kullanıldığı karalama girişimlerine rağmen kampanya sahiplerinin başarısızlığının delili olarak görmektedir. İnşallah bir sonraki devrim dalgası, onları olmaları gereken yere, dipsiz uçuruma itecektir.