21 Haziran Pazar gecesi El Kamura protestosuna yapılan müdahalenin ve göstericilerin tutuklanmasının ardından Tatavin kentinde gerginlik ve öfke hüküm sürdü. Göstericiler, bölge halkı ile Yusuf El Şahit hükümeti arasında esasında ülkenin zenginliğini yağmalayan yabancı şirketleri hedef alan tüm protestolarda hazır bulunan İşçi Sendikası Genel Sekreteri Nureddin El Taboubi güvencesiyle 2017’de imzalanan anlaşmanın uygulanmasını talep ettiler. Yoksulluk, marjinalleşme, özelleştirme, işsizlik, umutsuzluk ve bölgesel eşitsizliklerin timsali olan şehre güvenlik güçleri takviyesi yapıldı. Yabancı şirketler, kentin zenginliklerini sömürdüler, zenginlikleri başına bela oldu. Geçim darlığına neden oldu, çevreye zarar verdi, gravür hastalıklara yol açtı ve güvenlik sıkılaştırıldı. Bu, istisnasız tüm iç bölgeler için geçerlidir. Şair ne güzel söylemiş: Sırtında su taşıyan, ama susuzluktan çölde ölen deve gibidir.

Ardışık hükümetler, insanların işlerini gütme görevini yerine getirmediler. Sömürgeci çevrelerin simsarlığını yaptılar. Yabancı yatırım, ortaklık ve özelleştirme kisvesi altında ülkenin kapılarını yağmacı sömürgeci şirketlere açtılar. Ülkeyi borca boğdular, ülke ekonomisini Batılı güçlerin ipoteğine verdiler. Ülkenin asıl hükümdarı olan IMF’nin şartlarını kabul ederek, halkı işsizlik, yoksunluk ve dışlanmışlık girdabına soktular. Şimdi de vaatlerini yerine getirmesini isteyenleri bastırmak, ülkenin zenginliklerini geri almadaki çaresizliğini ve işleri güdememesini örtbas etmek için kolluk kuvvetlerini seferber ettiler. Bu tür hükümetler, sadece kökünü kazıma ve soyunu yok etme dilinden anlarlar.

Ey sevgili Tatavin halkı! Atalarınız 1956’da Fransız sömürgeciliğine ve onun aşağılık ajanlarına karşı destansı bir savaşa girişmiştir. Sahte bir bağımsızlığı kabul etmek yerine köydeki dağların zirvesinde şehit olmayı yeğlemiştir. İsimleri nurdan gazetelerde yazılmıştır. Bugün büyük bir liyakat ile onların yolundan yürüyebilir, başladıklarını tamamlayabilirsiniz. Yağmalanmış zenginlikleri kurtarın, çalınan yönetimi geri alın.  Hakkıyla hayırlı selefin hayırlı halefi olun. Çatışmanızın güvenlik güçleriyle değil, sömürgecilik ve yerel enstrümanlarıyla olduğunu bilin. Onun için öfke oklarını ona doğrultun. Ülkemizdeki atardamarını kesin. Atalarınızın iman silahı gibi hareketinizi, hedeflerinizi ve seyrinizi İslam ile süsleyin. Yerel, bölgesel veya uluslararası çatışmaların yakıtı olmamanız için İslam’ı ideoloji olarak kabul edenleri örnek edinin. Kurtuluşunuz, özgürlüğünüz, petrol, gaz, fosfat madenleri, tuz ve diğer mineral zenginliklerinizi geri almanın yolu İslam’dır. Çünkü Allah, bunları kamu mülkiyeti olarak gördü, gelirleri tebaanın her bireyine ya ayni olarak ya da menfaat ve uygun hizmetler şeklinde dağıtılmalıdır.

Ey kolluk kuvvetleri! Halkın zenginliğini koruma iddiasıyla halkınız ve çocuklarınız ile çatışmaya girmeniz, büyük bir suç ve bariz bir yanlışlıktır. Çünkü ülkenin zenginliğini boşaltan, sömürge güçler ve onların yağmacı şirketleridir. Tunus’un petrol ve gaz sahalarındaki mülkiyet oranı, yarısını geçmez ve bazılarına sahip bile değil. Bu yüzden halkınız pahasına sömürgeciliğin koruyucuları olmayın, aksi halde gelecek nesillerin lanetine maruz kalırsınız. Hizb-ut Tahrir, sizi Şeriatın egemenliği ve ümmetin otoritesi merkezli bağımsız bir devlet kurmaya ve sömürgeci bağlantıları kesmeye davet ediyor. İslam’ın nuruyla parıldayan bir Rönesans yaratmanın yolu bu. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُور “Onlar ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah’a varır.”^{[Hac 41]}