Cumartesi, 21 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/23
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu

No: RD–BA–2018–MB–TR–15 H. 21 Şa'bân 1439
M. Pazartesi, 07 May 2018

Sivil Devleti Kabul Etme Çağrısı, Laik Devleti Pazarlamak İçin, İslam’ı Siyasetten, Devletten Koparmak İçin Yapılan Aldatıcı Başarısız Bir Çağrıdır

Ürdün Siyasi Partiler ve Parlamento İşleri Bakanı Musa el-Maayita, Ürdün Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi ile Friedrich Ebert Vakfı’nın düzenlediği Siyasal İslam Sonrası Koşullar, Bağlamlar ve Beklentilerkonulu konferansta yaptığı konuşmada, Siyasi parti ve akımlara sivil devleti taktiksel olarak değil gerçekte ve pratikte kabul etme çağrısı yaptı. Güncelleme ve reform ilkesini kabul etmenin yanı sıra dini siyasetten ayırma temeline dayalı politik düşünceyi geliştirme çağrısında da bulundu. Bakan, fikir alışverişinde bulunmak ve çeşitli konularda entelektüel diyalogda bulunmak için Ürdün kapılarının herkese açık olduğuna dikkat çekti.” [03.05.2018 Er Raye gazetesi]

Öyle görünüyor ki Ürdün hükümeti, sivil devlete çağrı yapmaktan ve teşvik etmekten bıkmıyor. Konferansa, Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak, Yemen, Fas, Türkiye, İran, Endonezya, İspanya, Fransa ve Almanya’dan, İslami hareketler hakkında ve siyasal İslam sonrası konusunda araştırma ve çalışmalar yapan sözde uzman araştırmacılar katıldı. Özen ve itinayla seçilen bu kişiler, devletin teşvik ettiği fikir yanlısıdır ve devletin, İslami gruplara yönelik sivil devleti retorik olarak değil pratik olarak kabul etme çağrısının en önemli destekçisidirler. Bunlardan bazıları konuşmalarında, Arap ve İslam ülkelerinde iktidarda olan sözde siyasal İslam modellerinden dem vurdular. Sözde İslami yönetim modelleri ya da iktidara ortak olan İslami hareketler, sanki gerçekten İslam ile hükmettiler de. Oysa Allah’ın yönetim sistemi, egemen yönetim sistemlerinden tamamen farklıdır. Bunlar, siyasal İslam ne zamandan beri yönetimde uygulanıyor da kendilerince “sonrasından” bahsediyorlar?

Sivil devlet kavramı, laik devlet kavramıyla tıpatıp aynıdır ve İslam akidesi ile taban tabana zıttır. Çünkü sivil devlet, hâkimiyeti Allah’a değil, halka ait kılar. İslam Devletinin aksine sivil devlet, dini devletten, siyasetten, yasamadan ve tüm devlet kurumlarından koparan bir devlettir. İşte sivil devletten tam olarak amaçlanan da budur. Sivil devletin hukukun üstünlüğü ve anayasa hiçbir ilgisi yoktur, çünkü bu, herhangi bir devletin aksiyomatik tanımıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ “Hüküm ancak Allah’a aittir.” [Yusuf 40]

إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ  “Şüphesiz Allah istediği hükmü verir.” [Maide 1]

وَاللّهُ يَحْكُمُ لاَ مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ“Allah (dilediği gibi) hükmeder, O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur.” [Rad 41]

وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَKesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allahınkinden daha güzeldir?” [Maide 50] Bu ayetler, hâkimiyet kavramını açıklamaktadır. Tüm bu evrenin hâkimiyeti Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya aittir.

وَاللّهُ يَحْكُمُ لا مُعَقِّبَ لحُكْمِهِAllah (dilediği gibi) hükmeder, O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur.” [Rad 41] Ayete göre kulları için kanun koyan sadece ve sadece Allah Subhânehu ve Teâlâ’dır. Allah Subhânehu ve Teâlâ, onlara doğru ve yanlışı, hak ve batılı, iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini, iman ve küfrü belirler. Hüküm ancak Allah Subhânehu ve Teâlâ’ya aittir. Bu nedenle yasama hâkimiyeti, Rab ve İlah, yaratıcı ve Müdebbir olması hasebiyle Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın hakkıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ, indirdiğinden başkasını hakem kabul etmeyi, tağut ve cahiliyenin hakemliğini kabul etme olarak niteledi. Hâlbuki bunun inkâr edilmesini emretti. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَOnlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allahınkinden daha güzeldir?” [Maide 50]

Bu nedenle medeni devletin, laikliğin ve insanları kandırmak için kullanılan modern terimlerin İslam ile hiçbir ilgisi yoktur. İnsanlar, bugün daha önce hiç olmadığı kadar İslam Devletinin şeklinin, onun ilahi yasama sisteminin, hükümlerin uygulama metodunun, bu metodun insanların heva ve âdetine bırakılmadığının farkındadır. Dolayısıyla Hilafet sistemi, Allah’ın hükümlerini tesis etmek için yeryüzünde insanları Halife kılan ilahi bir sistemdir. İnsanlar, sadece kendilerini Allah’ın Şeriatı ile yönetecek bir Halife seçerler. İşte bunun dışında hiçbir şey İslam’dan değildir. Ümmet, kâfir Batının değerlerine teşvik eden rejimlerin çağrılarına uyan İslami hareketlerin bu tür aldatma ve manipülasyonlarına artık kanmayacaktır.

İslami Partiler ve Parlamento İşleri Bakanının, dini siyasetten ayırma temeline dayalı siyasi düşünceyi geliştirme çağrısına gelince, bu, 1924’te Osmanlı Hilafetinin yıkılışından bu yana Batı tarafından dillendirilen bir çağrıdır. Batı, fikri ve kültürel saldırı yoluyla İslam ümmetinin çocuklarına bu çağrıyı dayatmaya çalışmıştır. Bunun için de yandaşları, uşakları ve rejimleri kullanmıştır. Sözde dini siyasetten ayırma yaklaşımını benimseyen İslami hareketler ve akımları da bu konuda teşvik etmiştir. Ya da siyasal İslam’ın çirkin yüzünü göstermek, siyasal İslam çağrısının başarısızlık sorumluluğunu birilerini yüklemek, ümmetin basiretini bağlamak ve kalkınma projesinden uzaklaştırmak için Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmeden kendisine bağımlı (İslami) yönetim modellerine teşvik etmiştir. Ancak Ümmet, kalkınmanın Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmaktan geçtiğinin artık farkındadır. Ve şuan ümmet, Hilafete hiç olmadığı kadar yakın.

Bakanın bu çağrısı, sömürgeci Batılı bir çağrıdır. İslam ümmetinin literatüründe siyasetin doğru anlamı, yönetim, ekonomi, sosyal ve diğer alanlarda İslam’ın hükümlerine bağlanmak demektir. Dolayısıyla bu bağlamda din ve politik arasındaki her ayrım, hakka daveti yok sayma ve doğru politikayı engelleme girişimi olarak kabul edilir. Onun içindir ki bir İslami hareketin, daveti siyasetten, dini yönetimden ayırma çağrısını kabul etmesi, gerçek İslam çağrısından uzaklaşma ve rejimlerin pelerini altına girme çağrısıdır.

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. Siyasi parti olarak bizim amacımız, İslam’ı siyasal hayattan koparmak için laiklik ve sivil devlete teşvik eden konferans ve çağrıların gerçek yüzünü, İslam’ı, fikirlerini ve çağrısını hayattan uzaklaştırmak için Ürdün hükümetinin teşvik ettiği manipülasyonu halka ifşa etmektir. Siyasi Partiler ve Parlamento İşleri Bakanının, fikir alışverişinde bulunmak ve entelektüel diyaloglar yapmak için Ürdün kapılarının herkese açık olduğu sözü, tamamen gerçek dışı bir sözdür. Güvenlik güçlerinin Hizb-ut Tahrir gençlerine yönelik tutumu bu sözün yalancısıdır. Yediden yetmişe herkes Hizb-ut Tahrir bilir ki Hizb, kuruluşundan bu yana entelektüel ve politik yolla İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmaktadır. Siyasi ve entelektüel diyalog çağrısında bulunmakla birlikte bir gün olsun bile şiddete başvurmamıştır. Ancak sırf bakan ve hükümetin yukarıda belirttiği sivil devlet fikrine aykırı İslami fikir sundukları için Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde rejimi baltalamakla suçlanmaları gibi gençleri, haksız suçlamalara, baskı, hapis ve gözaltılara maruz kaldılar. Peki, Siyasi Partiler Bakanı’nın bu iddiası nerede kaldı? Ürdün devleti ve İslam dünyasındaki rejimlerin uyguladığı sistematik baskılar, Hizb-ut Tahrir ve gençlerini Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devleti kurulana değin ümmet safında ve ümmetle birlikte siyasi ve fikri çatışma yapmaktan caydıramayacaktır.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
Telefon: 
http://www.hizb-jordan.org/
E-Mail: info@hizb-jordan.org

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER