Yahudi liderler, Mısır ve Ürdün yöneticilerinin Yahudi varlığıyla zillet ve utanç anlaşmaları yapmadan, mübarek toprak Filistin ve üçüncü Harameyn mübarek Mescid-i Aksa’daki varlığını tanımadan önce kendileriyle barış yapacak, tanıyacak, normal ilişkiler kuracak, karşılıklı elçiler atayacak bir Arap yöneticisi ile barış yapmak için yalvarıyor, ölümü göze alıyorlardı. İhanet, saldırganlık ve küstahlık, Yahudilerin karakteristik özelliğidir. Bu yöneticilerin ya akıllarından geçmiyor ya da biliyorlar ama yine de böyle yapmakta ısrar ediyorlar. Ne kadar taviz verirlerse versinler, ilişkilerini normalleştirirlerse normalleştirsinler, ne kadar anlaşmalar ve ihanetler yaparlarsa yapsınlar, Yahudi liderlerin gözetecekleri bir ahitleri ve koruyacakları bir antlaşmaları yoktur. Aşağılık yöneticilerin, çirkin amellerini güzelleştirmek amacıyla kendi halkları karşısında aşağılanmalarına ve rezil olmalarına rağmen Yahudiler, daha fazla saldırganlıkları, Filistinlileri katliamları, sürgünleri ile bu yöneticilere küstahlık taslamaya ve şantaj yapmaya devam ediyorlar. Önceki kindar Yahudi liderlerin yaptığı gibi yeni güvenlik bakanı Ben Gvir’in Yahudi güçlerinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya düzenlediği baskın küstahlıklarının sonuncusu olmayacaktır.

Yeni Yahudi hükümetinin bakanı olarak Itamar Ben Gvir’in mübarek Mescid-i Aksa’ya düzenlediği baskın karşısında ise Ürdün Dışişleri Bakanlığı, her zamanki gibi Ben Gvir’in Mescid-i Aksa baskınıyla ilgili protesto notası vermek için Yahudi varlığının Amman büyükelçisini Salı günü bakanlığa çağırdı. Yahudi bakan, Ürdün kralının birkaç gün önce CNN’de yaptığı bu tür provokasyonların barışın ve iki devletli çözümün temellerini baltalayacak bir intifadaya yol açabileceği uyarısını dikkate almadı.

Cani Yahudi varlığı, Filistin’de öldürme, evleri yıkma, tutuklama, işkence ve yerleşim yerlerini genişletme gibi her türlü vahşeti işlemeye devam ediyor. Mescid-i Aksa baskını bu suçlarından sadece biri. Dışişleri Bakanlığının, sanki vesayet ve statükoyu korumak Filistin meselesiymiş gibi Yahudi varlığı büyükelçisine nota vermesi ise başka bir garabettir. Yahudi liderlerin hepsi suçludur, Netanyahu ve Ben Gvir gibi aşırılık yanlıları ile iki devletli çözümü savunan liberal Lapid arasında hiçbir fark yoktur. Bazıları küstahlıkla alenen vahşet işlemekteler, bazıları da dünyayı kandırmak, normalleştirici hain bağımlı rejimleri desteklemek için küstahlıklarını gizlemektedirler. Aralarındaki tek fark budur. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا“İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın.” ^{[Maide 82]}

Ülkemizdeki yöneticilerin, Yahudi varlığını sadece kınamaları, suçlarını ve saldırganlığını sürdürmesine rağmen Yahudi varlığı ile bir sorunlarının olmadığını söylemeleri gerçekten üzücü. Ondan en ufak bir hesap dahi sormuyorlar. Hatta Yahudi varlığı, bedeli ne olursa olsun ilişkilerinin normalleşmesi konusunda aynı tarafta yer aldıklarından emindir. Ürdün ve Filistin’in başvurusu üzerine sözde uluslararası toplum veya Güvenlik Konseyi’nin toplanması da umurunda değil. Tek umursadığı şey, Amerika’nın muhalefetidir. Zira ABD, iki devletli çözüm, statükonun değişmesi ve provokasyonların planlarını ve çıkarlarını baltalayacağından korkmaktadır. Kitlesel ayaklanmalar veya bölge yöneticilerine karşı kitlesel hareketlerin yol açacağı istikrarsızlık, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını baltalayabilir.

Ey Müslümanlar! Ey Ürdün halkı! Yahudilerin, yöneticilerinizin ve sömürgeci kâfir Batı’nın pozisyonu işte budur. Bu pozisyon sadece bugün değil, Yahudilerin Filistin topraklarını ve Mescid-i Aksa’yı gasp etmesinden bu yana hiçbirinize sır değildir. Yahudilerin işlediği suçlara verilecek cevabın, orduları hareket geçirmek olduğunu anlamayan aklı başında bir insan var mı? Ordular, Yahudi varlığını ortadan kaldırmak ve tüm Filistin’i İslam yurduna iade etmek için cihat ve şehadet özlemiyle yanıp tutuşmaktadır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.”^{[Enfal 72]}

Boş kınamalarla ya da bu mutant varlığın yanında duran uluslararası topluma çağrı yapmakla Yahudi saldırganlığının sona ermeyeceğinin bilincinde olan basiret ve feraset sahibi biri yok mu? Öyle günler gelecek ki başta Amerika ve Avrupa olmak üzere tüm dünya, harekete geçtiklerinde Müslümanların gizli bir güce sahip olduklarını göreceklerdir. Yahudiler de, Batı’nın maşası olma serüvenlerinin, Müslümanların yöneticilerin Müslümanlara eziyet etme güvencelerinin, evlerini ve kutsal yerlerini işgal etmelerinin zannettiklerinden çok daha pahalıya mal olacağını göreceklerdir. Cihad saati yaklaşmıştır ve savaşma vakti gelmiştir. Zaman, Filistin ve işgal altındaki tüm Müslüman ülkelerdeki Müslümanları destekleme zamanıdır.

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” ^{[Hud 113]}