حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
No: RD–BA–2017–MB–TR–21 |
H. 14 Safer 1439 M. Cuma, 03 Kasım 2017 |
Ürdün Yargıtay Hâkimleri Hizb-ut Tahrir Gençlerine İnsaflı Davranacak mı? Yoksa Yargı Tabutuna Yeni Bir Çivi mi Çakacaklar?
Sömürgeci kâfir devletler, 1924 yılında Hilafeti yıktıktan sonra Müslümanlara kendi hayat görüşlerini dayattılar. İslam’ı yönetim sisteminden dışladılar. Uluslararası konuma hâkimken uluslararası konumdan uzaklaştırdılar. Mübarek Filistin toprakları üzerinde Yahudi varlığını kurdular. Sömürgeci güçler, Arap ülkeleri dâhil Müslüman ülkelerde hegemonya kurdular. Sonra o ülkelere nüfuzlarını koruyan, İslam ümmeti özellikle Arap halklarının tehlikesi karşısında Yahudi varlığının bekçiliği yapan, İslami hayat ve yaşam tarzını engelleyen ajan yöneticiler diktiler. Bütün bunlarla da yetinmeyen sömürgeci kâfir devletler, İslam ümmeti ve halklarını siyasi hareketlerden uzak tutmak için yoğun çaba sarf ettiler, hâlâ da sarf ediyorlar. Sırf bunun için kimi zaman siyasi hareketlere karşı mücadele yürüttüler, üyelerini kovuşturdular. Kimi zaman da hareketlerini kısıtladılar, etkisini ve insanların hareketlere katılımını yasakladılar. Müslüman topraklarda oluşturdukları ve yarattıkları statükoyu yerleştirmek için uydu hükümetleri ve rejimleri kendi başlarına bıraktılar. Müslümanların hayatından İslam’ı dışlamak için plan yaptılar ve uygulamasını sağladılar. Kâfir güçler, Arap dünyası dâhil İslam dünyasındaki sömürüsünü sürdürüyor. Yahudi varlığının bekasını korumaya devam ediyor. Yahudi varlığını İslam ümmetinden savunma ve koruma görevini, bölgeye entegrasyonunu Arap ülkeleri özellikle de çevredeki rejimlere havale ettiler. Yoksulluk, sefalet, borç batağı ve geçim derdine düşen, yolsuzluk ve vergilere boğulan Ürdün halkı gibi İslam ümmeti de kutsal Filistin toprakları veya belli bir parçasında Yahudi varlığının mevcudiyetini kabul etmedi, etmeyecektir de...
Siyasi partiler, insanların görüşüne tercümanlık ederler. Sömürgeci kâfir ve nüfuzuna karşı halkı kışkırtabilirler. Ümmete, İslam’a, ülkeye, zenginlikleri ve olanaklarına karşı kurulan entrikaları başarısızlığa uğratmak, rejim ve hükümetleri muhasebe etmek, onlar karşısında durmak için insanları sevk ve idare edebilirler. Bu yüzden zorba rejimler ve ülkemizde nüfuz sahibi sömürgeci güçler, Müslümanların hayatında etkili siyasi partilere karşı savaş açmışlardır.
Hizb-ut Tahrir, küresel bir davet sahibidir. Büyük bir kalkınma projesi -Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti- taşıyor. Ümmete onurunu, saygınlığını ve otoritesini yeniden iade edebilir. Sömürgeci kâfiri ülkeden kovarak Müslüman ülkelerdeki nüfuzunu sona erdirebilir. Ümmete dayatılan sefaletten onu kurtarabilir. Çünkü Hizb, insanların yönetim, ekonomi, eğitim, sağlık ve sosyal hayattaki işleri ve sorunları için doğru çözümlere, tedavilere ve politikalara sahiptir...
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَىٰ لِلْمُسْلِمِينَ “Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” [Nahl 89] Azami gayret ve tam bir imanla çalışan bir avuç Müslüman liderliğinde akidesinden fışkıran bu büyük projeyi benimseme istidadı olan İslam ümmeti, bu projeyi gerçekleştirmek için canını, malını, değerli her şeyini feda etmeye hazırdır.
إِنَّ اللَّهَ اشْتَرَىٰ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ “Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır.”[Tevbe 111] Hizb-ut Tahrir, fikri ve metodu üzerinde herhangi bir pazarlığı kabul etmez. Bakanlık, parlamento koltuğu, belediye meclis üyeliği veya yasal partisel ve politik çalışma için büyük projesini cüceleştiremez. İslam ve ümmetin çıkarı için hiçbir kimseye yağcılık yapmaz. Kutsal topraklar pis Yahudi varlığından temizlenene kadar Yahudi varlığı ile savaşın devamı ve sürmesinden yanadır. İşte bütün bu ve diğer nedenlerden ötürü Ürdün hükümeti, İslam ümmetinin kalkınma projesini önlemek ve bu projenin sömürgecilerin nüfuzuna vereceği etkiyi bertaraf için sömürgecilik ajandası uyarınca hareket etmiş ve Hizb-ut Tahrir ile mücadelede art niyetin bir göstergesi olarak askeri savcılığı kullanmıştır. Amaç, insanları korkutmak, Hizb tarafından insanlara ve gerçek güç sahiplerine yapılacak hitabın önüne geçmek, hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelen sefaletten kurtuluş arzusunda olan ve bunun için etkin doğru yolu arayan insanlar üzerindeki politik ve fikri etkisini sınırlamaktır. İnsanlar, sömürgeci Batı bağımlısı, ülkenin iç ve dış işlerinde Amerikan talimatlarına boyun büken, beyhude ekonomik politikalar ve icraatlar yürüten ardışık rejim ve hükümetin dayattığı sıkıntılardan kurtuluş reçetesi arayışı içindedir. Hükümet, Hizbin fikirlerinin ümmet arasında revaçta olmasını engelliyor. Çünkü bu fikirler, İslam ümmetini İslami temelde kalkındıracak, ümmete yeniden izzet kazandıracak, haysiyet ve otoritesini geri verecektir. Ürdün rejimi ve hükümeti, Hizbin meşru politik muhasebesini, İslam’a, Müslümanlara ve ülkelerine karşı kurulan uluslararası Haçlı komplosunu deşifre etmesini, Müslümanların hükümdarları ve rejimlerince bu komploda oynanan rolü ifşa etmesini önlüyor.
İşte bu nedenle Hizb-ut Tahrir gençleri, yasadışı derneğe üyeliğin yanı sıra rejim ve güvenlik birimlerine Hizb-ut Tahrir gençlerini güvenlik birimlerinin buyruğu ve önerileri doğrultusunda hükümler veren askeri mahkemelerde (Devlet Güvenlik Mahkemesi) yargılanmalarına olanak veren başka ek suçlamalara maruz kalıyorlar. Askeri mahkemeler verdikleri hükümleri tartışmazlar ya da durumu hükümete havale etmezler. Hizb-ut Tahrir gençlerini cezaevine tıkmak için siyasi düzene karşı kışkırtmak ya da rejimi baltalamak suçlamasıyla suçlanıyorlar. Hizb-ut Tahrir gençlerini bu suçlama ile suçlayan Ürdün Devlet Güvenlik Mahkemesi, hak ve hakikatin sesini kısmak, zorba, şer ve sömürgeci güçlere, bozuk ve bozguncuların sistemine kurban etmek için Hizb-ut Tahrir gençlerini üç yıl hapis cezasına çarptırdı. Daha önce de büyük bir iftiraya maruz kalan Hizb-ut Tahrir, Ürdün rejimi ve güvenlik güçleri tarafından Kral Hüseyin b. Talal’a suikast girişiminde bulunmakla suçlanmıştı. O zamanın Devlet Güvenlik Mahkemesi, sanıklara idam hükmü vermiş ancak Yargıtay, gerek Hizb-ut Tahrir gerekse askeri ve sivil sanıklara karşı adaletli davranarak Hizb-ut Tahrir ve yargılanan tüm sanıklar hakkında beraat kararı vermişti. Çünkü Yargıtay hâkimlerinin görevi, adaleti tesis etmek, tarafsız ve bağımsız olmaktır. Onun için Ürdün hükümeti ve güvenlik birimlerinin baskılarına boyun eğmediler. Peki, şimdi Yargıtay, siyasi düzene karşı kışkırtmak ve yasadışı dernek üyeliği suçlamasıyla yargılanan Hizb-ut Tahrir gençleri hakkında beraat kararı verecek mi?
Hizb-ut Tahrir gençlerini bu suçlamalardan beraat ettirecek mi? Herkes, Ürdün hükümetinin Hizb-ut Tahrir ile olan sorununun kanuni veya yargısal değil, siyasi olduğunu biliyor. Bu, altmış yıldan fazladır süren köklü bir sorundur. Hizb-ut Tahrir, İslami hayatı yeniden başlatmak ve İslam davasını taşımak için İslam temeline dayalı seçkin siyasi bir partidir. Kral, bakan, büyükelçi, bekçi, bilgin, sıradan insan, siyasetçi ve gazeteci kısaca herkes, davetini ve barışçıl metodunu bilir. Bu günlerde gençlerin davasına bakacak olan Yargıtay, acaba insaflı davranacak mı? Yoksa insafı bir kenara bırakıp hâkimler, hükümet ve güvenlik güçlerinin iradesine mi boyun eğecekler? Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir gençleri hakkında verdiği karar ve hükmü mü onaylayacaklar? Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünü görmezden gelecekler ya da göz ardı edecekler mi?
وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا “Mümin erkekleri ve mümin kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.”[Ahzab 58] Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın zalimlere yönelik şu tehdidine aldırış etmeyecekler mi?
إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِي “Şüphesiz mümin erkeklerle mümin kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.” [Buruc 10] Ya da Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın müminlere verdiği şu vaade mi tamah edecekler?
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ “İman edip Salih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.”[Buruc 11] Bu durumda Ürdün’ün yargı tabutuna yeni bir çivi mi çakmış olacaklardır?
Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
من أرضى الله بسخط الناس رضي الله عنه وأرضى عنه الناس، ومن أرضى الناس بسخط الله سخط الله عليه وأسخط عليه الناس “Kim halkın öfkesi pahasına Allah’ın rızasını ararsa, hem Allah ondan razı olur hem de insanları ondan razı eder. Kim de Allah’ın gazabı pahasına insanların rızasını ararsa, hem Allah ona gazaplanır hem de insanlar ona gazaplanır.”
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Ürdün Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: http://www.hizb-jordan.org/ |
E-Mail: info@hizb-jordan.org |