22 Mart 2016 günü Brüksel, eş zamanlı patlamalara sahne oldu. Patlamalar sonucunda 31 kişi öldü. Masum insanların ölmesi, elbette büyük bir kayıptır ve İslam, kim olursa olsun masum insanların öldürülmesini asla hoş görmez. İslam, Müslüman ile Gayrimüslim arasında ayrım yapmaz. Bunun aksine pek çok politikacı ve medya, Ankara ve İstanbul patlamalarında hayatını kaybedenleri ya da Beşşar Esed tarafından öldürülen iki yüz bin canı görmezden geldi. Ne yazık ki bir kez daha farklı eğilimleri olan politikacılar ve bazı Batılı medya tarafından kendi siyasi amaçları uğrunda masum insanların öldürülmesinin istismar edildiğine tanık oluyoruz. İltica, mülteciler ve Batıda yaşayan Müslümanlara önyargılı yaklaşılıyor. Sadakatlerini sorgulamak ve geniş kesimler arasında korku atmosferi yaratmak için Belçika’daki saldırılar istismar ediliyor. Öyle görünüyor ki daha fazla korku atmosferi yaratılmak ve Müslümanlara karşı sıradan insanlar radikalleştirilmek isteniyor. 

İngiltere’de yaşayan bizler, sonraki hedefin İngiltere olacağına ve terör tehdidinin şimdiye dek bu düzeyde olmadığına dair siyasilerin sorumsuzca yorumlarını işittik. Eski İçişleri Bakanı John Reid BBC’ye yaptığı açıklamada “Teröristlerin Brüksel benzeri bir saldırı gerçekleştirmek için İngiltere savunmasını “yarabileceklerini” söyledi.” İşte bu tür sorumsuzca yapılan yorumlar, İslam’a ve Müslümanlara karşı uluslararası kamuoyunun oluşmasına neden olacak ve Müslüman ülkelere atılan bombaları haklı çıkaracaktır.

İngiltere’de bu tür olaylar, İslam’a ve Müslüman topluluklara darbe vurmak için bir bahane olarak kullanılıyor. Müslümanları Kuran ve Sünnetin belirlediği İslam’ın temel meselelerinden ödün vermeye zorlamak için “yasak” gibi ulusal önlemler daha da sıkılaştırılıyor. Ne kadar Müslüman olursan, o kadar potansiyel tehdit olursun gibi uyduruk yalanlar ileri sürülüyor.

Tüm bunların nedeni, Batının dış politikası ve son on yıldır süren, Ortadoğu ve İslam dünyasında kaosa neden olan savaşlar hakkında kamuoyunu saptırmak içindir. 

Ne yazık ki bugün biz, İslam dünyasında İslam’ın uygulandığını göremiyoruz. Aksi halde açıkça farklı küresel konjonktüre tanık olurduk. Raşidi Hilafet, İslam dünyasının sorunları için yegâne çözümdür. Raşidi Hilafet, Nübüvvet metodu üzere kurulan bir İslam Devletidir. Sadece Hilafet, dünyaya güvenlik getirebilir. Bu gerçeğin tanığı, tarihtir. Sahabe döneminden yüz yıl öncesi Osmanlı Devletine kadar tüm Orta Doğu istikrar ve huzur içindeydi. Bölgenin Batı ile ilişkisi müdahale ve istihbarattan ziyade devletler üzerinden yürüyordu. Hilafetin yıkılmasıyla Orta Doğu istikrara hasret kaldı. İslam’ın hayatımızdan uzaklaştırılması, Batılı müdahaleler, Müslüman ülkelerin paramparça oluşu ve ajan rejimlerin tepemize dikilmesi, bölge ve dünyaya istikrarsızlık, zulüm, ölüm ve yıkım getirmiştir. Afganistan ve Irak bunun en canlı tanığıdır. Batı ideolojisi çöküyor, entelektüel güvenilirliğini kaybetmiştir. Bu yüzden kendi görüşünü dayatmak ve bölgeyi kontrol etmek için giderek azgınlaşıyor. Bu da topraklarına şiddet ihraç etmesine neden oluyor.

Müslümanlar olarak bizler, siyasi gündem amacıyla Batıdaki ümmete uygulanan baskı ve boyunduruk tuzağına düşmekten emin olmalıyız. Sorunumuzun yegâne çözümü, hayatımızdan İslam’ı uzaklaştırmaktan ziyade daha çok ona yer vermektir. Böylece karanlıkta yaşayan insanları İslam’ın aydınlık ve hayrına çıkaralım. İslam dünyası, İslam’ın aydınlığına kavuşmadıkça bu durum asla değişmeyecektir. Allah’ın izniyle bu pek yakındır. Çünkü bu, Allah’ın bir vaadidir, her ne kadar bu vaadi engellemek için çalışanlar olsa da.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ “Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.” ^{[Saff 9]}