بسم الله الرحمن الرحيم
Müslümanların Oruç ve Bayramın Birliğinde İhtilaf Etmesi Başlangıç Noktası yada Kaynaklarda Olan İhtilaftan Dolayı mıdır?
Fas'taki Oruç ve bayramın başlangıcının ilan edilmesi ile Zilhicce ayının girişi her yıl özel yada genelde tartışma konusu olurken genellikle de Fas'taki orucun başlangıcı ve sonu, diğer İslam ülkelerinden bir gün gecikmeli olmaktadır. Hatta her Ramazan'ın başlamasıyla birlikte Fas halkının dilinde şu cümleler meşhur olmuştur: "Ayı gördünüz mü? O bir günlük mü yoksa iki günlük müdür?" "Biz, her zaman onun başını ve ayaklarını yeriz." "Bizim günahımız onların üzerinedir." Yani orucu ve bayramı ilan edenlerin üzerinedir. Dolayısıyla Fas halkı için iki arefe ve iki oruç olur hale gelmiştir. Büyük arefedir ki o; hacıların vakfe günüyle örtüşmekte olup buda Fas'ın kameri ay takvimine göre Zilhicce'nin sekizinci günüdür. Diğeri ise küçük arefedir ki oda; bundan bir gün sonrasıdır. Dolayısıyla da insanlar her iki arefede de oruç tuttukları gibi hatipler de minberlerden buna çağrıda bulunmaktadırlar. Nitekim devletin, orucun ve bayramın gecikmesi ile İslam ülkelerinin Zilhicce ayı da dahil hilal aylarının ispatında ihtilaf etmeleri hususundaki delili, başlangıç noktasındaki ihtilaftır.
Ey Müslümanlar!
İyi biliniz ki Fas'taki orucun ve bayramın başlangıcının ilan edilmesi, siyasi bir karar olup bunun başlangıç noktasının ihtilaf etmesiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Başlangıç noktasının ihtilaflı olması, astronomik bir olgu ve evrensel bir yıl olup bunun ulusal sınırlar ve mevcut siyasî rejimlerle hiçbir ilgisi yokken bizler, Ramazan ayının girmesinin ve çıkmasının ilan edilmesinin ulusal devlet sınırlarıyla ve yöneticinin arzularıyla ilişkilendirildiğini görmekteyiz. Dolayısıyla tek bir ulusal devletteki iki Müslümanın, aralarındaki mesafe ne kadar uzak olsa da oruçları birleşirken aralarını ayıran dikenli sınırlardan dolayı birbirine komşu olan iki Müslümanın oruçları ihtilaf etmektedir! Mesela Doğu Vecde halkı, en Güney'deki Kuveyra halkı ile birlikte oruç tutarlarken birisi Faslı ve diğeri de Cezayirli olmasından dolayı George Bagel sınır noktası tarafındaki iki Müslümandan her birinin kendine ait orucu bulunmaktadır. Peki ayın başlangıç noktası Vecde ve Kuveyra'nın arasını birleştirirken aynı yerdeki George Bagel ile Moritanya ve Cezayir ile birlikte olan Fas sınır boyu üzerindekileri farklılaştırmakta mıdır?!
Orucun ilan edilmesi, ulusların farklı olmasına ve siyasî tabiiyete göre olmasının yanı sıra bazı ülkelerde de mezhepçi tabiiyete göre olup başlangıç noktasındaki ihtilafa göre değildir. Her ne kadar yalan ve iftirayla böyle olduğunu iddia etmiş olsalar bile.
Başlangıç noktasındaki ihtilafın, hilalin ispatına etki etmesi meselesine gelince; o zamanki iletişim araçları yetersiz olduğu için İslamî Hilafet'in her köşesindeki bütün Müslümanlara ayın girdiği haberini bildirmenin vakıa olarak imkansız olmasından dolayı geçmiş alimler bunu incelemişlerdir. Mesela Horasanlı (Asya) bir Müslüman en uçtaki Faslı bir Müslümana, ulaşım aracının hayvan olduğu bir zamanda Ramazan hilalini gördüğünü nasıl haber verecek?
Başlangıç noktasının ihtilafının, hilalin görünmesinin ispatına etki ettiğini söyleyenler, Kurayb'in şu hadisini delil getirmişlerdir ki hadis şöyledir:
أنّ أم الفضل بعثته إلى معاوية بالشام، فقال: فقدمت الشام فقضيت حاجتها واستُهل عليّ رمضان وأنا بالشام فرأيت الهلال ليلة الجمعة، ثم قدمت المدينة في آخر الشهر، فسألني عبد الله بن عباس، ثم ذكر الهلال، فقال: متى رأيتم الهلال؟ فقلت رأيناه ليلة الجمعة، فقال: أنت رأيته؟ فقلت: نعم، ورآه الناس وصاموا وصام معاوية، فقال لكنّا رأيناه ليلة السبت فلا نزال نكمل ثلاثين أو نراه، فقلت: ألا تكتفي برؤية معاوية وصيامه؟ فقال: لا، هكذا أمرنا رسول الله صلى الله عليه وعلى آله وسلم "Ümmü el-Fadl, (Kureyb'i) Şam'da bulunan Muaviye'ye göndermiştir. (Kureyb) dedi ki: Şam'a geldim ve Ümmü el-Fadl'ın ihtiyaçlarını giderdim. Ben Şam'da iken Ramazan hilali girmişti. Cuma gecesi hilali gördüm. Sonra ayın sonunda Medine'ye geldim. Abdullah İbn-u Abbas bana soru sordu. Sonra hilalden bahsederken şöyle dedi: Hilali ne zaman gördünüz? Ben de dedim ki: Onu Cuma gecesi gördük. (İbn-i Abbas) dedi ki: Sen hilali gördün mü? Ben de dedim ki: Evet, insanlarda hilali görerek oruç tuttular ve Muaviye'de oruç tuttu. (İbn-i Abbas) ise Fakat biz hilali cumartesi gecesi gördük, (Ramazan'ı) otuza tamamlayıncaya veya onu (hilali) görünceye kadar (orucu) tutmalıyız dedi. Ben de dedim ki: Muaviye'nin görmesi ve oruca başlamasıyla yetinmeyecek miyiz? (İbn-i Abbas) dedi ki: Hayır, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Ala Âlihi ve Sellem) bize böyle emretti." Dolayısıyla İbn-u Abbas, Muaviye'nin hilali görmesini kabul etmemiş ve onun orucuyla da oruç tutmamıştır. Dolayısıyla bu, şeri bir delil değildir. Sadece İbn-u Abbas'ın, Sallallahu Aleyhi ve Ala Âlihi ve Sellem'in şu kavli hakkındaki içtihadıdır:
صوموا لرؤيته وأفطروا لرؤيته "(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da bayram edin."
Dolayısıyla da bu tercih edilen içtihat, Ensar'dan bir gurup tarafından rivayet edilen sarih hadise aykırıdır ki o hadis de şudur:
غُمَّ علينا هلال شوال فأصبحنا صياماً، فجاء ركب من آخر النهار، فشهدوا عند النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم أنهم رأوا الهلال بالأمس، فأمرهم رسول الله أن يفطروا، ثم يخرجوا لعيدهم من الغد "Dediler ki: Şevval hilalini (hava koşulları nedeni ile) göremedik. Böylelikle sabaha oruçlu olarak başladık. Günün sonunda bir kafile geldi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Ala Âlihi ve Sellem)'in yanında dün hilali gördüklerine dair şahitlik ettiler. Bunun üzerine Rasulullah onlara oruçlarını bozmalarını, daha sonra da ertesi gün bayramları için çıkmalarını emretti."
Böylece Resul (Sallallahu Aleyhi ve Ala Âlihi ve Sellem) onlara, Medine-i Münevvere dışında Şevval hilalinin başkaları tarafından görülmesi nedeniyle Ramazan'dan bir gün sandıkları bir günde oruçlarını bozmalarını emretmiştir. Zira kafile hilali, Medine'ye varmadan bir gün önce görmüşlerdi.
Bugünkü duruma gelince; bütün devletlerde çeşitli iletişim araçları mevcut olup hilalin görülmesi haberini bütün dünyaya bir kaç saniyede iletmeye muktedirdirler. O halde Müslümanların ister doğrudan gözle görülmesi şeklinde olsun isterse de yakını veya uzağı gören dürbün gibi vasıtalar ile görülmesi şeklinde olsun bu şekillerden birisi ile hilalin görülmesinin yeryüzünün herhangi bir yerinde sabit olması haberini işitince oruca başlamaları yada bayram için orucu bozmaları gerekir. Çünkü muteber olan görmek, gözle görmektir. Yoksa astronomik hesaplamalar değildir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:
فإن غُمَّ عليكم فأكملوا العدّة ثلاثين "Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayınız."
Ey Müslümanlar!
Hak, apaçık ortadadır. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:
صوموا لرؤيته وأفطروا لرؤيته، فإن غم عليكم فأكملوا العدة ثلاثين "(Ramazan ayının) hilalini gördüğünüz zaman oruç tutun. (Şevval ayının) hilalini gördüğünüz zaman da bayram edin. Eğer size hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayın."
Bu hadisteki (oruç tutun.... Ve bayram edin) hitabı, Müslümanların tamamı için olup Faslı ile Cezayirli ve Moritanyalı arasında bir fark olmadığı gibi Faslı ile Endonezyalı ve Türkiyeli ile Mısırlı arasında da bir fark yoktur.
Bir Müslüman, Ramazan yada Şevval hilalini gördüğünde bütün Müslümanların oruç tutmaları veya bayram etmeleri gerekmektedir ki bu hususta bir ülkeyle diğer bir ülke bir Müslümanla diğer bir Müslüman arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Müslümanlardan hilali gören bir kimse, onu görmeyen için bir hüccettir. Zira İbn-u Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
جاء أعرابي إلى النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم فقال: رأيت الهلال، فقال: أتشهد أن لا إله إلا الله وأنّ محمداً رسول الله، قال: نعم، فنادى النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم أن صوموا "Bir bedevi, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Ala Âlihi ve Sellem]'e gelerek ben hilali gördüm dedi. O da buyurdu ki: Allah'tan başka ilahın olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik eder misin? O da (Bedevi) evet deyince bunun üzerine Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Ala Âlihi ve Sellem] oruç tutunuz diye nidada bulundu."
İbn-u Ömer [Radıyallahu Anhuma]'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
تراءى الناسُ الهلال، فأخبرتُ رسول الله صلى الله عليه وسلم أَني رأيته، فصامه وأمر الناس بصيامه "İnsanlar hilali düşünürlerken ben, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e onu gördüğümü söyledim. O da oruç tuttu ve insanlara da oruç tutmalarını emretti."
Dolayısıyla bir ülkedeki bir Müslümanın şahitliği diğer ülkedeki bir Müslümanın şahitliğinden daha evla olmadığı gibi bölünmeler ile kafirlerin İslam ülkelerine koydukları sınırların da hiçbir kıymeti yoktur.
"Hilalin, bir İslam ülkesinden görülmesi halinde ister ülkeler yakın isterse de uzak olsun şayet halkı ayı görmemiş olsalar bile diğer ülkedeki Müslümanlara oruç vacip olur sözü, Malikiler nezdinden meşhurdur. İbn-u Abdulbirr bunu, el-İstizkâr Kitabı'nda İmam Malik'e atfetmiştir. Ondan da bunu, İbn-u el-Kasım ve Mısırlılar rivayet etmişlerdir. İmam Nevevi el-Mehzeb'in şerhinde, İbn-u Munzir'in İkrima, el-Kasım, Salim ve İshak İbn-u Râhaveyh'den onun hilali gören ülke halkının haricindekilere gerekli olmadığını ve el-Leys, eş-Şâfi ve Ahmed'ten de herkes için gerekliği olduğunu naklettiğini söylemesinin yanı sıra el-Medenî ve el-Kûfi sözünün Malik ve Eba Hanife anlamına geldiğinden başka bir şey bildirmediğini de söylemiştir. Nitekim Fas Evkaf ve İslami İşler Bakanlığı lisanıyla çıkan Hak Davet Dergisi'nin 28. sayısındaki Abdulhâdi et-Tâzî'ye ait "İslam Dünyasında Orucun Birliğine Doğru: Malikiler, Orucu Diğer Ülkelerde de Birleştirmenin Liderleridirler" başlıklı konuda şunlar aktarılmıştır: "Hilalin ne zaman bir bölgede görüldüğü sabit olursa diğer bölge halklarının üzerine, her ne zaman bu kendilerine güvenilir bir yolla ulaşırsa oruçlarında ve bayramlarında bununla amel etmeleri vacip olur şeklindeki söz, Malikiler, Hanefiler ve Hanbeliler nezdinde sahih bir sözdür."
Peki şayet diğer İslam ülkeleri için de tek bir ülkenin görmesi gereklidir sözü, Malikiler -ki bu, meşhur bir mezheb olup Malikiler bunu diyenlerin öncüleridirler- nezdinde sahih bir söz ise o halde devlet, hala ısrarla Maliki mezhebinden olduğunu söylediği halde neden buna muhalefet etmektedir?
Ey Fas Halkı!
Sizlerin de bildiği üzere hak, tabii olmaya en çok müstahak olandır. Dolayısıyla sizlerin, orucun başlangıcının ilan edilmesi bağlamında orucun birleşmemesinin günahının bunu en iyi kanıt olarak ilan edenlerin üzerine olacağını kast ederek söylemiş olduğunuz "Bizim günahımız onların üzerinedir" sözünüz, İslam ülkelerinde şeri olan ayı görenlerle birlikte oruç tutmamanızda sizin için bir mazeret değildir. Hatta devlet bunu ilan etmemiş olsa bile. Zira Yaratana isyanda yaratılana itaat yoktur. O halde oruçlarınızı, Allah'ın ve Resulünün emrine icabet ederek tutunuz ve siyasî yöneticilerin görüşleri ile saray mollalarının zaman ve mekandan kopuk olan fetvalarına göre tutmayınız.
Orucun ve bayramın birleşmemesine dönük köklü çözüm, İslam ülkelerinin, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in râyesinin olduğu tek bir râye altında birleşmesi ve Müslümanlara da bütün Müslümanları tek bir devlet altında toplayacak, onlara İslam'ı tatbik edecek, Müslümanların oruçlarını birleştirecek, bayramlarını birleştirecek ve şiarlarını birleştirecek olan bir Halife nasbetmek için ciddi bir şekilde çalışmaktadır. Böylece Hacılar için büyük arefe Fas devleti için de küçük arefe şeklinde iki arefe işitmeyeceğiz.
Ey Müslümanlar! Kur'an ayını, Kur'an'ın devletini kurmak için çalışma ayı kılmak gerektiğini çok iyi biliniz.
Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:
وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ "De ki: (Yapacağınızı) yapın! Muhakkak ki yaptıklarınızı Allah da resulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir." [et-Tevbe 105]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Fas
H. 26 Şa'bân 1433
M. Pazartesi, 16 Temmuz 2012