بسم الله الرحمن الرحيم
Kimyasal Silah Hakkında Güvenlik Konseyinin Kararı Sömürgeci Kâfirlerin Gerçek Yüzlerini Ortaya Koyuyor, Kâfirler Müslümanların Beldelerinden Güç Araçlarını Çekip Almak Karşısında Tek Bir Millettir
Güvenlik Konseyi, oybirliğiyle 2118 rakamlı bir karar yayınladı. Eller hep birden onay için havaya kalktı, veto eden olmadı. Hatta muhalefet şerhi koyan bile olmadı. Bu, Şam zalimi Esed'in otuz ay boyunca Suriye halkına karşı başlattığı katliamlardan bu yana ilk konsensüstür. Amerika ve müttefikleri liderliğindeki uluslararası toplum binlerce yaşlı, kadın ve çocukların akıtılan kanlarını, füzelerle bombalanarak kollarını, bacaklarını kaybeden yüz binlerce yaralıyı, evleri tahrip edildikten sonra yerlerinden edilen milyonlarca insanı umursamadı. Tüm bunlar, uluslararası toplumu bir karar almak için harekete geçiremedi. Aksine Amerika, Rusya ile şunu kabul etmek ve bunu reddetmek gibi pis bir anlaşma üzerinde uzlaştılar ki zalim Esed, taş taş üstünde bırakmasın. Bu da kâfirleri bir araya getirmek için yetmedi. Ama kimyasal silahsızlanma düşüncesi onları bir araya getiriverdi. Oysaki Yahudi devleti ve diğer devletlerin, özellikle kimyasal silahın yayılmasını önleme iddiasında bulunan büyük devletlerin depoları bu silahlarla doludur. Aklı başında her insan, kâfirlerin bu karar üzerinde fikir birliğine vardıklarını bilir. Çünkü bu karar, İslam ve Müslümanlara karşıdır. Kâfirler, Şam zalimi Esed'in düşmek üzere olduğunu, dolayısıyla bu silahın Müslümanların eline geçeceğinin farkındadır. Bu da hem onları hem de üvey evlatları Yahudi devletini korkutuyor. Uluslararası gangsterler başkanı Obama'nın da belirttiği gibi Yahudilerin güvenliği, bölgede Amerika'nın birincil çıkarıdır. Sonra bölge zenginlikleri özellikle siyah altın denen petrol gelir...
Sömürgeci kâfir devletlerin, toplantılarında Müslümanlara saldırmak konusunda konsensüs sağlamaları yeni bir şey değildir. Bundan önce de bu yolu takip edenler oldu. Müslümanların herhangi bir sorunları söz konusu olunca, kâfirler aralarındaki husumeti unutuveriyor. Örneğin Arap kabileleri kendi aralarında nadiren bir araya gelirlerdi. Hatta sadece bir deve için aralarında senelerce savaştılar. Bununla beraber Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem karşısında husumetlerini unutuverdiler ve Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i öldürmek için her kabileden bir erkeğin katılacağı toplam 40 kişilik bir grup üzerinde görüş birliğine vardılar. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i hicret etmek isterken kendi evinde öldürmek üzere anlaştılar. Keza Persler ve Romalılar arasında da çok şiddetli düşmanlıklar vardı. Buna rağmen H.12 yılının Ramazan ayında Irak savaşında Firaz Muharebesinde -bugün bu yer Ebu Kemal'in doğusuna düşüyor- Müslümanlarla savaşmak için aralarında işbirliği yaptılar. H.5 M.11 asrın sonlarından itibaren yaklaşık 200 sene Avrupa krallıklarından oluşan Haçlılar, aralarındaki onca husumetlere rağmen Müslümanları yok etmek için ittifak ettiler. Sonra bunları Tatarlar takip etti. H. 615 yılında beşinci Haçlı saldırılarından sonra geride kalan bazı Haçlı krallıkları, zayıf düşmüşlerdi. Tatarlar, sadece zayıf düşen Haçlılarla iktifa etmeyip İslami bölgelere de saldırdılar. Sadece bu da değil, Haçlılar, bu saldırılarla istediklerini elde edemeyince Tatarları kışkırttılar ve H.617 yılında Müslümanların beldelerine saldırmak üzere teşvik ettiler. Hâlbuki o zaman Avrupa devletleri kendi aralarında sürekli savaşıyorlardı. Fakat 16 ve 17 yy da İslami devlet olan Osmanlı Hilafetinin güçlendiğini, büyüdüğünü, izzet bulduğunu gördüklerinde, Avrupa devletleri aralarındaki husumetleri unutup İslam ve Müslümanlara olan nefretlerine binaen İslam Devletiyle savaşmak için uzlaştılar. Sözde Uluslararası Aile diye bir örgüt kurdular. Bu durum 6 yy dan itibaren böyle devam edegeldi. Nihayet İslami Devlet, zayıfladı sonra da yıkılarak yok olup gitti. Birinci Dünya Savaşından sonra Uluslararası Aile örgütü, Cemiyeti Akvam ismiyle, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da BM adıyla varlığını sürdürdü. Ancak Uluslararası Ailenin temel fikri aynı kaldı; İslam'a ve Müslümanlara karşı savaş. Bu savaşta üslup ve araçlar değişti. Ancak İslam'a ve Müslümanlara karşı olan genel düşmanlık asla değişmedi. Bu temel fikir, Amerika ve müttefikleri önderliğinde mevcut devletlerarası durumun yapısında da değişmedi. Hala İslam ve Müslümanlara olan düşmanlık bu yapının hareket noktasıdır. Filistin'i gasp eden Yahudi devletini ve kimyasal silahsızlanma konusunda Güvenlik Konseyini desteklemek, Müslümanların servetlerini yağmalama planları sadece bu temel fikrin parçalarıdır.
Ey Müslümanlar! Sömürgeci kâfirlerin toplantılarında bizim hakkımızda fikir birliğine varmaları bir şey değildir. Fakat utanç verici olan husus, Müslümanların ülkelerindeki yöneticilerin Amerika ve müttefikleri önünde neredeyse ayaklarına kapanacak şekilde eğilip bükülmeleridir. Bu yöneticiler, sadece eğri koltuklarında biraz daha fazla kalabilmek karşılığında, dinleri varsa dinlerini, değerleri varsa değerlerini satıyorlar. Utanılması gereken bir başka husus da bazı insanlar, Müslümanların ülkelerinde büyüdüler, Batı kültürüne bezendiler. Batılılara hamdı sena edecek, hayırla yâd edecek, konumlarını büyütecek dereceye vardılar. Hâlbuki Batılıların konumları, şişirilmiş baloncuklardır. Böyle olduğu halde o devletleri hayırlı sandılar, onları razı etmek, onlardan yardım istemek için çalıştılar. Bu, Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın şu sözüne benzer: هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da çevriliyorlar!" [Munafikun 4]
Gerçekten üzüntü verici husus bazı İslami hareketler ve Müslümanlar demokrasi gibi düşünceler yerine Hilafet için çalışmaya, Hilafete çağırmaya, Sykes-Picot bayrağı yerine Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bayrağını sallamaya davet edildiklerinde, şu cevabı verirler: "Batıyı kışkırtmaktan korkuyoruz, o zaman Beşşar'a karşı bizimle birlikte olmaz." Hâlbuki Beşşar ve babasının Amerikan ve müttefiklerinin uşakları olduklarını fark edemiyorlar. Amerika onu destekliyor, zaman tanıyor, devrilmek üzere olan ajan yerine alternatif bir ajan buluna dek mühlet veriyor. Amerika, yüzleri gülse de, güler yüzlü olsa da asla İslam bayrağını sallama hakkı isteyen Müslümanların yanında durmayacaktır.
Ey Müslümanlar! Küfür tek millettir. Büyük devletler Güvenlik Konseyinde Müslümanların ülkelerinden kuvvet araçlarını çekip alma konusunda uzlaştılar. Güvenlik Konseyi'nin söz konusu kararı bunu ortaya çıkarıyor. Gizledikleri ise daha büyüktür: قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Onların kinleri ağızlarından apaçık belli oldu. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünüyorsanız size ayetleri açıkladık." [Ali İmran 118]
Büyük güçlerin ve devletlerarası konumun, İslam'a, Müslümanlara karşı hareket ettikleri bu gerçeğin bilincinde olmanın, düşmanın komplolarından kurtulmanın ve onları hezimete uğratmanın ilk adımlarıdır. Kâfir devletlerin İslam ve Müslümanlara karşı üzerinde anlaştıkları meseleler sadece bununla sınırlı değil. Bilakis bu bir süreçtir. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den ve Medine'de devletin kurulmasından bu yana kâfirlerin Müslümanların hain çocuklarıyla anlaşıp H.1342 M.1924'te Hilafeti ortadan kaldırıncaya kadar süren uzun bir süreçtir. Bu tarihten sonra artık kâfirler, güçlü oldukları için değil, biz zayıf olduğumuz için hep bize galip geldiler. Çünkü kuvvet sebeplerimizi terk ettik, Hilafet Devleti'ni tekrar geri getirmeye yönelik çalışmalardan uzak durduk, sessiz kaldık. Dolayısıyla kâfirler de bizim hakkımızda anlaştılar. Rasûl Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: يُوشِكُ الأُمَمُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيكُمْ كَمَا تَدَاعَى الأَكَلَةُ إِلَى قَصْعَتِهَا». فقال قائل: ومِن قلَّةٍ نحن يومئذٍ؟! قال: «بَلْ أَنتُمْ يَومَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ، وَلَيَنْزِعَنَّ اللهُ مِنْ صُدُورِ عَدُوِّكُمْ المَهَابَةَ مِنكُمْ، وَلَيَقذِفَنَّ اللهُ فِي قُلُوبِكُمُ الوَهَنَ». فقال قائل: يا رسول الله! وما الوَهَن؟ قال: «حُبُّ الدُّنيَا وَكَرَاهِيَةُ المَوتِ "Diğer ümmetler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler." Bir kimse sorar: "Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok mu az olacak?" "Hayır" der. "Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz bir akıntıya taşınan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de "vehn" verecek." Bunun üzerine bir kimse sorar: "Vehn nedir ya Rasûlullah?" O da "Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek." [Ebu Davud]
Ey Müslümanlar! Lider şahsiyet halkına yalan söylemez. Hizb-ut Tahrir, Râşidi Hilafet Devleti'ni tekrar geri getirmek için ciddi bir çalışma yapmaya çağırıyor. Hilafet izzetinizi, kalkınma yolunuzu yeniden diriltecektir. Hilafeti geri getirmek için yapacağınız çalışma ne kadar gecikirse, düşmanlarınızın sizlere karşı cesareti o kadar çok olur. Kâfirler sadece maddi güç araçlarınızı denetim altına almaya yönelik karar çıkarmakla yetinmeyecekler. Aksine ülkelerinizi askeri kuvvetle işgal etmek için de bir karar çıkaracaklar. Fakat siz, Hilafeti ölüm kalım meselesi yaparsanız, Hilafet kalplerinize yerleşir, gözlerinizin önünde berraklaşır, Hilafeti diliniz değil organlarınız konuşur, Allah'a muhlis ve sadık olarak eyleminiz, söyleminizin önüne geçer. Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın vaadinin sizin elinizle gerçekleşeceğini müjdeleyin. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zorba diktatörlükten sonra sizler için müjdelediği Hilafeti gerçekleştirmek üzere koşun: ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ "...Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet minhacı üzere Hilafet olacaktır."
Böylece Hilafet yeniden doğacak, Allah düşmanlarınıza karşı sizlere yardım edecektir. Amerika ve müttefikleri, eğer ortada ülkeleri kalacaksa, sizlerden ellerini çekip ülkelerine dönecekler. Hayır, dünyanın her tarafına yayılacak.
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
H. 23 Zilka’de 1434
M. Pazar, 29 Eylül 2013