Cuma, 20 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Lübnan’ın Derinliklerine Düzenlenen Saldırılar! Siyasi Otorite ve Kurumları Görevleri Karşısında Nerede? Direniş Ekseninin Stratejik Sabrı Daha Tükenmedi mi?

Gazaba uğrayan Yahudilerin, Lübnan’a düzenlediği hava saldırıları rutin hale gelmiştir. Düzenlediği saldırıları sınır köyleriyle sınırlıyken şimdi Sayda, Sur ve Nebatiye gibi büyük şehirlere kadar uzanmıştır. Yahudilerin saldırılarında o bölgelerde yaşayan insanlarımız ya ölüyorlar ya da yaralanıyorlar. Allah’tan şehit olanları kabul etmesini, yaralılara şifa vermesini, kırıklıklarını iyileştirmesini niyaz ediyoruz. Hiçbir hava savunma sistemine takılmadan ve hatta hiçbir caydırma girişimine maruz kalmadan Lübnan’ın kuzeyine kadar ulaşan ve Lübnan semalarında cirit atan Yahudi savaş uçakları ve insansız hava araçlarından bahsetmiyoruz bile.

Peki Lübnan otoritesi ve kurumları ne yapıyor? Gazze halkının öldürülmesini izleyen, Ukrayna’da yaptığının aksine parmağını bile kıpırdatmayan BM Güvenlik Konseyi’ne şikâyette bulunmaktan ve hayıflanmaktan başka bir şey yapmıyor! Bazı ülkeler, Güvenlik Konseyi’ne bir öneri sunduklarında ABD’nin vetosuyla karşılaşıyorlar! Biden yönetimi ile Netanyahu ve onun aşırılık yanlısı Yahudi hükümeti arasında bir anlaşmazlık olsa da bu gaspçı işlevsel varlığın bekası ve Müslümanların kanı söz konusu olunca, iddia ettiği ve dünyayı uymaya çağırdığı, kökeni itibariyle yalan ve çürük tüm standartları ayaklar altına aldığını görüyoruz.

Lübnan otoritesi ve kurumlarının uzman oldukları alan, vergi ve para cezalarını artırmak ve görev sürelerini uzatmaktır. En parlak vergi ve ceza koyucularından bile daha parlak fikirlere sahiptirler! Nasıl olmasın ki Lübnan rejimi ve otoritesi, bölgedeki Batı bağımlısı diğer rejimler gibi, halkına ve düşmanına karşı “Bana karşı aslan kesilir; ama savaşta deve kuşu gibi başını kuma gömer” kuralına göre hareket etmektedir. Bu nasıl bir otorite? En temel hava savunma sistemlerine bile sahip olmayı düşünmüyor!

Sözde direniş eksenine ve Aksa Tufanı’ndan önce 2021’den bu yana yaptığı meydanların birliği çağrısına gelince, eskimiş “doğru zamanda ve yerde yanıt verme” teriminden sonra şimdi de yeni “şok sindirme” ve “stratejik sabır” terimleri üretmiştir. Peki o zaman sindiremediğiniz ve tüm gücünüzle savaşa girmeniz gereken şok nedir? Bu stratejik sabır daha tükenmedi mi? Doğru zaman ve yer ne zaman gelecek? Yoksa İran Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım’ın 15 Şubat 2024 tarihinde bir anma töreni sırasında sarf ettiği sözler gerçek mi? “Orantılı bir şekilde karşılık veriyoruz. Gazze’yi desteklemeye devam edeceğiz ve bu destekle düşmanı caydırmaya düşünüyoruz. Bu sınırlı orandaki çatışmanın faydalı ve yararlı olduğunu gördük...”

İran’ın bölgesel düzeydeki kararının, Amerika’nın uluslararası düzeydeki kararı ile uyumlu olduğu aşikâr. Orantılılık, sözde caydırıcılık ve sınırlı çatışma stratejisi benimsenmiştir! Bu durum, Abdüllallahiyan ve Hochstein’ın neden her fırsatta Lübnan’a geldiklerini açıklıyor! Orantılılık, sınırlı çatışma, stratejik sabır ve müzakere edilmiş çözümler için geldikleri anlaşılıyor. Nitekim İran Dışişleri Bakanı, 7 Şubat 2024 tarihinde El Menar kanalına yaptığı açıklamada, “Sayın Reisi’nin hükümeti diplomasi ve müzakere yoluna sıkı sıkıya bağlıdır ve müzakere masasından hiçbir zaman kaçmamıştır, bundan sonra da kaçmayacaktır.” ifadelerini kullandı. İş ciddileşip Yahudi yanılsamasının surlarında bir gedik açıldığında, Gazze halkı yalnızlığa mahkûm edildi. Batının, Yahudi varlığının işlevselliğini korumak için kitle imha silahlarıyla desteklediği yıkım makinesi karşısında çocukları, yaşlıları ve hafif silahlarıyla baş başa kaldılar. Bölgedeki bir avuç mücahidin Yahudi varlığının işlevselliğini derinden sarstığına tanık olundu. İran Partisinin Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Aksa Tufanı operasyonundan 30 gün sonra 3 Kasım 2023 tarihinde yaptığı açıklamada, “Şebaa Çiftliklerini vurduklarını söyledi ve saldırıları “Gazze ile dayanışma mesajı” olarak adlandırdı! Daha da önemlisi, “Mücadelemiz henüz öldürücü darbe aşamasına geçmedi. Gerçekçi olmak gerekirse hala zamana ihtiyacımız var. Ancak nokta atışlarıyla zafer elde ediyoruz...” dedi. Geçmişte bu ekseni savunanların öne çıkardığı en popüler seçenek “yedi dakikada Yahudi varlığını ortadan kaldırmak” ve “meydanların birleşmesi sonucu beklenen büyük savaş” idi. Hatta onlardan biri “Filistin’e dönmek için bavullarınızı toplayın” ifadelerini kullanmıştı!

Tüm bunlar, Yahudi varlığını ve güçsüz ordusunu daha da azgınlaşmaya, daha fazla hedefi vurmaya sevk etmiştir! İran Partisinin Arap Baharı devrimleri sırasında terörizme karşı sözde önleyici savaşı desteklemek için yürürlüğe koyduğu seferberlik, Yahudilere karşı yok. Oysa Yahudilere karşı da aynı seferberliği ilan etmeliydiler, hatta daha fazlasını yapmalıydılar! Yıllardır dillerinden düşürmedikleri Filistin için hayatlarını ortaya koymalıydılar. Ama ne yazık ki Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın 3 Kasım 2023 tarihinde yaptığı konuşmayla yetinilmiştir. Konuşma bu eksenin durumunu özetlemektedir: “O halde savaş kararlılık, sabır, tahammül, başarı ve başarıların birikimi savaşıdır...” İran Partisi için öncelik müzakeredir. Nitekim Şeyh Neim Kasım yaptığı açıklamada, “Gazze’ye yönelik saldırı tamamen sona erene kadar Güney Lübnan’ın iki yakasındaki hem Filistin tarafı hem Lübnan tarafının geleceğini tartışmayacağız.” ifadelerini kullandı. Saldırganlık sona erdiğinde, gaspçı işgal varlığı ile müzakere masasına oturmak ve kıta sahanlığı sınırlarını belirlemek stratejik bir seçenek mi olacak? Şeriata göre işgal altındaki Müslüman topraklarını geri almak için öldürmek ve savaşmaktan başka çare yoktur! Bu meseleye bu yaklaşımdan başka bir yaklaşım sergilemek, Allah Azze ve Celle’nin sınırlarını aşmaktır. İran Partisinin müzakere önceliği, Harameyn topraklarındaki Suud Hanedanı’nın “savaş bittikten sonra normalleşmeye devam edeceği sözünden” pek farksızdır!

Ey Lübnan Müslümanları! Ali bin Ebî Talib’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
الْمُسْلِمُونَ تَتَكَافَأُ دِمَاؤُهُمْ وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أَدْنَاهُمْ وَيَرُدُّ عَلَيْهِمْ أَقْصَاهُمْ وَهُمْ يَدٌ عَلَى مَنْ سِوَاهُمْ، أَلَا لَا يُقْتَلُ مُسْلِمٌ بِكَافِرٍ وَلَا ذُو عَهْدٍ فِي عَهْدِهِ “Müslümanların kanları (kıymetçe) birbirlerine eşittir. Müslümanların en azı onların zimmetleri uğrunda koşar. Müslümanların en uzak olanı onlar adına eman verebilir. Müslümanlar kendilerinin dışındaki kimselere karşı bir eldirler. Bir mümin, bir kafir karşılığında, öldürülemez. Ahdinde (sadık) olan bir zimmi de bir (harbi) kafir karşılığında öldürülemez” Sakın “Niçin Filistin halkıyla birlikte savaşa girelim? Ya da “Savaşın sonuçlarını göze alamayız” demeyin. Nerede olursa olsun bir karış Müslüman toprağını işgal edenlere karşı zimmetiniz de birdir kanınız de birdir.

Ey Lübnan Müslümanları! Siz ve biz bir yol ayrımındayız. Sykes-Picot sınırları üzerinde kurulu, Yahudi varlığını çevreleyen ve sadece adlarını duyduğumuz füzelere sahip yakın veya uzaktaki zararlı yöneticilerin rolleri apaçık ortada! Onlar asıl, Yahudiler ise gölgedir; asıl ortadan kalkarsa gölge de kalkar. Şer yöneticileri, Yahudi varlığını koruyup kolluyorlar ve hatta ona açık ve gizli yiyecek ve askeri destek sağlıyorlar. Yahudi varlığını destekleyen mal ve şirketlere karşı el altından ve hatta el üstünden boykot uyguluyorlar. Yahudiler kardeşlerinizi öldürürken, bombalarken, aç bırakırken, üşütürken ve zulmederken onlara yakıt ve füze sağlıyorlar, üşümemeleri için onları sıcak tutacak askeri kıyafet temin ediyorlar. Kalpleriniz kardeşleriniz için yanıp tutuşurken sizi ıstırabınızla baş başa bırakıyorlar. Siz de hiçbir şey yapamayacağınız yanılsamasına kapılıyorsunuz! Aksine Yüce Allah’ın izniyle çok şey yapabilirsiniz ve yapıyorsunuz da!

Oğullarınız orduda asker, subay ve komutan değil mi? Gözlerini kapatıp hayal kırıklığı ve zillet içinde evlerine gitmelerine nasıl izin verirsiniz? Bu rütbeler ve madalyalar sadece övünmek için mi var? Bel kemiğini çocuklarınızın oluşturduğu bu ordulara, yöneticilerin, maiyetinin ve muhafızlarının karnını doyurmak için mi geçiminizden paralar kesiliyor? Oysa evlatlarınız Yüce Allah’ın rızası için değil, Allah’tan, Rasûlü’nden ve müminlerden utanmayan bu hain ajanların kapısı önünde de öldürülebilirler.
أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ * اعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ “İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzünü canlandırıyor. Düşünesiniz diye gerçekten, size ayetleri açıkladık.” [Hadid 16-17] Gazze’de, Filistin’de, Lübnan’da ve Yahudilerin hain elinin uzandığı her yerde özgür insanlara yapılan bu saldırılar ve dökülen kanlar karşısında bugün kalpleri canlanmayacaksa ne zaman canlanacak?

Ey Lübnan Müslümanları! Çocuklarınızı, halklarını desteklemek için harekete geçmeye çağırın. Hizb-ut Tahrir sizinle birliktedir, içinizdedir ve çocuklarınız arasındadır, eğer yöneticiler yollarına çıkarsa, onları devirip geçsinler... Rehavete kapılmayın, arkanıza yaslanıp Gazze halkı ve acıları için ağlamayın. Zira Yüce Allah, Allah düşman bir milletle savaşırken gevşeklik göstermenizi yasaklamıştır. Cennet, mükâfat ve yüksek dereceler gibi Yahudilerin Alim ve hikmet sahibi Allah’tan beklemedikleri şeyleri sizler Allah’tan beklerken nasıl olur da gevşeklik gösterebilirsiniz?
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ إِن تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللهِ مَا لَا يَرْجُونَ وَكَانَ اللهُ عَلِيماً حَكِيماً “O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah’tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir.” [Nisa 104]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti


H. 10 Şa'bân 1445
M.  Salı, 20 Şubat 2024

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER