بسم الله الرحمن الرحيم
Kapitalist Özelleştirme Nedeniyle Elektrik Fiyatları Dayanılmaz Boyutta
Demokratik kapitalizmin uygulanması yüzünden Pakistan’daki elektrik krizinden hükümet sorumlu. Mevcut kapitalist sistem, özelleştirme yoluyla yerli ve yabancı birkaç özel şirketi halkın pahasına elektrik kaynaklarından yararlandırıyor. Özelleştirme, şirket sahiplerinin devasa kârlar elde edebilmesi için elektrik fiyatlarını yükseltiyor. Örnek olarak Dünya Bankası, 2000-2004 yılları arasında elektrik fiyatlarındaki artışları yakından denetlemiştir. Fiyatlar artmaya devam ediyor, öyle ki, insanlar, özelleştirmeden önce yazın ödedikleri gibi kışın da elektriğe çok fazla para ödemek zorunda kalıyorlar. Bu nedenle özel şirketler, sahip oldukları elektrikten devasa karlar elde ederken, toplumun geri kalanı giderek el yakan enerji fiyatlarından muzdarip. Buna ek olarak hükümet de, özel şirketlere olan borcu ve bu borcun milyarlarca rupilik faizi nedeniyle borç batağında. Borç döngüsü, yıllar içinde artmaya devam etti. 2008’de GSYİH’nın yüzde 1,6’sına (161 milyar Rupi) eşdeğer iken Haziran 2020’de GSYİH’nın yüzde 5,2’sine (2,150 milyar Rupi) eşdeğer hale geldi.
Kapitalizmin Elektriği Kontrolü Sadece Sömürgecilere ve Mevcut Yöneticilere Yarar Sağlar, Ümmeti Elektrikten Yoksun Bırakır
Pakistan, elektriğinin yüzde 61,8’ini petrol ve gaz gibi termik santrallerden, yüzde 26’sını barajlar gibi hidrolik enerjiden, yüzde 7’sini de nükleer enerjiden üretmektedir. Kapasite, yıl boyunca mevcut talepleri karşılamak için fazlasıyla yeterli.
Termik santraller konusuna gelince, dünyanın kanıtlanmış petrol rezervlerinin yarısından fazlası ve dünyanın kanıtlanmış gaz rezervlerinin yüzde kırkından fazlası İslam ülkelerindedir. Pakistan, Thar’da dünyanın en büyük kömür rezervlerinden birine sahip. Gelecekteki talebi karşılamak için güneş ve rüzgâr enerjisini geliştirmeyle ilgili olarak İslam ümmeti, sonuç elde edebilecek yetenekli evlatlara sahip.
Ancak bu zengin kaynakların özelleştirilmesinden yabancı sömürgeci şirketler ve yöneticilerin yandaşlarının ve bizzat kendilerinin sahip olduğu yerel şirketler yararlanmaktadır. Mevcut yöneticiler ve sömürgeci efendileri, insanların ekonomik sefaletinden yararlanmaktadırlar, çünkü sefalet, ayaklanıp bu yozlaşmış düzeni devirme yeteneklerini öldürmektedir. ABD eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in “yaratıcı kaos” dediği şeyin anlamı bu olsa gerek.
Enerji ve Yakıtın Gelirleri Kamuya Aittir
Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
الْمُسْلِمُونَ شُرَکَاءُ فِي ثَلاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلَأِ وَالنَّارِ “Müslümanlar üç şeyde ortaktır: Su, mera ve ateş.”[Ebu Davud] Kamu ve devlet mülkiyetinin idaresini Hilafet Devleti üstlense de kamu mallarını özelleştiremez, birey ve şirketlere veremez. Çünkü tüm Müslümanların malıdır. Gelirleri kamuya aittir, işlerini gütmek, çıkarlarını güvence altına almak için kullanılır, devlet yararına değil. Bu, petrol, gaz, elektrik gibi enerjiler ya da bakır ve çelik gibi yenilenebilir madenler veya denizler, nehirler ve barajlar gibi sular ya da otlaklar ve ormanlar gibi tüm kamu mülkiyeti zenginlikleri için geçerli. Gerçekten de, ümmetin dünyadaki enerji ve mineral kaynaklarından aslan payına sahip olduğu biliniyor, ama İslam’ın ekonomik sistemi yürürlükte olmadığı için Müslümanlar yoksulluk içinde debelenmekte, maddi servetin küçük bir kısmına sahip ülkelerle kıyaslandığında bile dünya işlerinde hiçbir ağırlıkları bulunmamaktadır.
İslam, kapitalist ekonomiye son verecek, İslam’ın ekonomik sistemini hayata geçirecektir. Bir sistem olarak İslam, servet dağılımını garanti eder. İslam’a göre kömür, petrol ve gazın yanı sıra elektrik kaynakları kamu mülkiyetindendir. Bu kaynaklar, ne devlet ne de bireyler tarafından asla mülk edinilemez. Aksine devlet, ırk, renk ve mezhebine bakmaksızın tüm tebaanın yararlanmasını sağlamak için bu kaynakları yönetir. Hilafet, enerji ve yakıtın fiyatlarını daha da artıran vergileri kaldıracaktır. İnsanlardan sadece maliyetini alacaktır, fazlasını değil. Harbi olmayan ülkelere satışından elde edilen kârı, halkın ihtiyaçlarını karşılamak için kullanacaktır. İslam’ın elektrik politikası, Pakistan’ın Hilafet denetimindeki muazzam sanayisine katkıda bulunacaktır.
Hizb-ut Tahrir Anayasa Mukaddimesinin 137.maddesine göre, “Kamu Mülkiyeti şu üç şeyde tahakkuk eder: a- Şehir meydanları gibi toplumun yararlandığı her yer b- Petrol yatakları gibi zengin maden kaynakları c- Nehirler gibi tabiatı gereği fertlerin sahiplenmesi mümkün olmayan şeyler.”138.Maddeye göre, “Fabrika esas itibariyle ferdî mülklerdendir. Ancak fabrika, ürettiği maddenin hükmünü alır. Eğer madde ferdî mülklerden ise o fabrika ferdî bir mülk olur, tekstil fabrikaları gibi. Eğer madde kamu mülklerinden ise o fabrika kamu mülkü olur, demir-çelik fabrikaları gibi.”139.Maddeye göre, “Devletin, ferdî mülkiyeti kamu mülkiyetine dönüştürmesi caiz değildir. Çünkü kamu mülkiyeti, devletin görüşüne bağlı değil malın tabiatında ve niteliğinde sabittir.”140.Maddeye göre, “Ümmet’in fertlerinden her ferdin, kamu mülki-yetine giren her şeyden faydalanma hakkı vardır. Devletin tebaadan kayırdığı bir kimseye kamu mülklerini mülkiyet edinme veya kullanma izni vermesi caiz değildir.”
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti
H. 19 Ramazan 1443
M. Çarşamba, 20 Nisan 2022