بسم الله الرحمن الرحيم
Fransa ve Diğer Sömürgeci Devletlere Haddini Bildirecek Tek Güç Hilafet Devleti'dir
Fransız Parlamentosu tarafından 22 Aralık 2011 Perşembe günü kabul edilerek Senato'ya gönderilen ve "Ermeni Soykırımının" da inkârını suç sayan yasa tasarısı, 23.01.2012 günü yapılan oylama sonucunda Senato tarafından kabul edilmiştir. Senato'da kabul edilen tasarı Sarkozy tarafından da onaylanırsa resmen yasalaşmış olacaktır. Bu tasarının kabulü bizlere bir kez daha göstermiştir ki Sömürgeci Batı patentli "düşünce özgürlüğü" gibi fikirler koca koca safsatalardır, aynen demokrasi, insan hakları ve diğer özgürlükçü fikirler gibi!
1915 olayları, Osmanlı Hilafet Devleti ile onun dünya sahnesinden yok olmasını arzulayan Batılı devletlerin sinsi ve milliyetçi planlarla kışkırttığı Ermeni asıllı tebaası arasında çıkan bir meseledir. Yüzyıllardır bir arada yaşamış ve o güne kadar hiç sorun yaşamamış olan Ermeniler, o tarihte kimler tarafından ve neden isyana teşvik edilmişlerdir. Bu hususlar araştırıldığında ortaya çıkacak olan tarihi gerçekler, günümüzde yaşanan olaylara da ışık tutacak ve meselenin aslının ne olduğunu gösterecektir. Ayrıca gerçekleşen tehcir sırasında meydana gelen üzücü hadiseler, Batılıların tüm dünyada yaptıkları gibi bilinçli ve tasarlanmış hareketler olmadığından burada bir soykırımdan söz etmek zordur.
Fransa, Ocak 2001 tarihinde "Fransa, 1915'te Ermenilerin maruz kaldığı soykırımı tanır" ifadesi ile sözde soykırımı zaten yıllar önce kabul etmiş bir ülkedir. O zaman da yaygaralar koparılmış ve büyük laflar edilmiştir. Fakat aynen günümüzde olduğu neticeye tesir eden zerre miktarı ciddi hamleler yapılmamıştır. Ayrıca "Ermeni Soykırımı" ile ilgili iddialar bu zamana kadar yalnızca Fransa tarafından gündeme getirilmiş de değildir, aksine yirmi küsur devlet tarafından kabul edilmiştir.
Bu meselede asıl üzerinde durulması gereken konu, diğer ülkelerle de yaşanan bu tür sorunlar karşısında hükümetlerin neler yaptığıdır. Bu minvalde Türkiye'nin gücünü ve samimiyetini savunanlar acaba şu hususlar karşısında ne diyeceklerdir:
1. Mavi Marmara saldırısı sonucu kardeşlerimizi katleden Yahudi varlığı "İsrail"e karşı sözde yaptırımlar şöyle dursun, istenen cüzi talepler dahi yerine getirtilememiştir. Kuru bir özür dahi dilettirilemeyen bu gaspçı varlığa karşı uygulanacağı söylenen yaptırımlar acaba uygulanmakta mıdır? 2011 yılı içerisinde "İsrail" ile Türkiye'nin ticaret hacminin %29 civarında artış göstermesi onlara karşı uygulanan yaptırımların mı neticesidir?
2. Danimarka gibi küçük bir ülkeye dahi siyasi baskı yapamayan ve bir TV kanalı konusunda bile istediği kararı çıkartamayan Türkiye Hükümeti mi güçlüdür? Oysa aynı Danimarka, kendi Başbakanı Rasmussen'i NATO Genel Sekreteri yapmış ve Rasullullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e hakaret eden karikatürleri savunan Rasmussen'i bu göreve getiren kritik oyu da Türkiye vermemiş midir?
3. Aralıkta ayında Fransa Parlamentosu'nda alınan karardan sonra sert açıklamalar yapan ve "Fransa ile tüm askeri, siyasi ve ekonomik ilişkilerin askıya alındığını" duyuran Başbakan Erdoğan'ın açıklamasından sonra gazetecilerin sorusu üzerine "Fransız yatırımcıların başımızın üstünde yeri var" diyen Ekonomi Bakanı mı bu yaptırımları uygulayacaktır?
Bütün bunlar gösteriyor ki yapılanlar, sırf kuru gürültüden ve halkı teskin etmekten başka bir şey değildir. Büyük liderler ve büyük devletler, sırf sözleriyle değil, daha ziyade icraatları ile konuşurlar. Fransa Senatosu'nun bu kararı akabinde Hükümetin fırtına koparacağını zannedenler, Başbakan Erdoğan'ın 24.01.2012 tarihinde yaptığı grup toplantısında söylediği "Henüz sabır aşamasındayız" açıklamasıyla bu konuda da Türkiye'nin geri adım atacağını görmüşlerdir. Zira Dünya Ticaret Örgütü, Gümrük Birliği, AB ve NATO anlaşmaları buna izin vermemektedir. O nedenle diyebiliriz ki Fransa gibi geçmişi katliamlar ve sömürgecilik uygulamalarıyla dolu bir devletin, halkı Müslüman bir ülkeyi aşağılaması karşısında başımızdaki yöneticilerin elleri, kolları bağlıdır. Oysa daha dün, Osmanlı Hilâfet Devleti "hasta adam" olarak tanımlandığı günlerde, yani en zayıf ve en aciz kaldığı dönemde dahi Kâfirlerin kalbine korku salabiliyor, Londra'yı ve Paris'i titretebiliyordu. İşte bunlardan dolayıdır ki Fransa ve diğer sömürgeci devletlere haddini bildirecek olan tek güç, bütün Müslümanların koruyucusu olacak olan Raşidi Hilafet Devleti'nden başkası değildir.
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Türkiye Vilâyeti
H. 0000-00-00
M. Salı, 24 Ocak 2012