بسم الله الرحمن الرحيم
Ürdün'ün Sorunu, Mevcut Rejim Olup Ortaya Atılan Çözümler ise Sorunu Çözmekten Ziyade Daha da Kötüleştirmektedir
Ürdün'deki sorun, rejimin başı ve iktidar ailesinden başlayıp başbakanlıklar, bakanlıklar ve geriye kalan diğer küçük fasit simsarlara kadar gerek rejim gerekse onu destekleyenlerin fesadında gizlidir. Çünkü Kafir Batı, Sykes-Picot Anlaşması'na göre İslam ülkelerini parçalamasının ardından kafir Batı'nın fikirlerine ve mefhumlarına göre hükmetsin, Allah'ın kitabı ve Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetiyle hükmetmeye davet edenlerle savaşsın diye bu rejimin başına bu aileyi dikmiştir. Nitekim kafir Batı, dedeleri Faysal Weizmann'ın anlaşmasından başlayıp evlatlarının Vadi-Araba Anlaşması yoluyla olan hıyanetine kadar bu rejimi Yahudilere muhkem bir şekilde raptetmiştir ki böylece bu rejim, Yahudi varlığının en uzun sınır hattının güvenli bir bekçisi ve bölgedeki vaftiz babası olsun. Buda kafir Batı'nın, Ürdün'ün kendi kendisini idare edemeyen ve gerek daha önceki doğrudan mandası gerekse şuandaki Büyükelçilik idaresi ve İMF'ni vesayeti yoluyla tamamen kafir Batı'nın otoritesi altında kalmasını haklı çıkaran faizli kredilere ve yardımlara bağımlı olan bir devlet olarak kalmaya devam etmesi arzusunu gerçekleştirmek içindir. Dolayısıyla buda Ürdün halkının, Ürdün'ün servetlerden hali fakir bir ülke olduğu gerekçesiyle topraklarında bulunan gizli servetlerinden faydalanmasını önlemek içindir. Ardından bu servetler ifşa olup gözle görülür bir hale geldiğinde de bu servetleri, Ürdün halkından mahrum etmek, ülkenin kafir Batı'nın ipoteği altında kalmaya devam etmesini garantilemek ve diz çöktürmek amacıyla da fakirlik ve açlık politikasını uygulamak için özelleştirme adı altında düşük fiyatlarla Batılı ve sahte şirketlere satmıştır. Sorunun hülasası işte budur.
Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti olarak bizler, Allahu [Subhânehu ve Te'Âla]'nın en hayırlı bir ümmet olması için seçtiği azim olan bu ümmete olan düşkünlüğüz, bu ümmetin de bu azim ümmetten bir parça olması, dahası Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in إذا فسد أهل الشام فلا خير فيكم "Şam halkı fesada uğrarsa artık sizde hayır kalmaz." [Ahmed ve Tirmizi rivayet etti] şeklinde buyurarak onu özelleştirmesi açısından, evet bu açıdan dolayı bizler, Ürdün halkının sorunun bazı etkilerine çözüm getirecek ve açıkları ifşa olmasının ardından rejimi güzelleşip geri döndürecek cüzi çözümlerin tuzağına düşmeleri hususuna dikkat çekeriz. Zira fasitlerden kurtulmak gerekli ve zorunlu olsa da büyük veya küçük olsun fasitlerden kurtulmak sorunu çözmeyecektir. Çünkü rejimin hayatta kalmasıyla sınırlı kalınırsa ister seçilmiş olsunlar isterse de seçilmeleri seçilmiş hükümetin yada parlamenter hükümetin fikrinin uygulanmasıyla olsun tekrar yeni fasitler geri dönecektir. Çünkü hükümet, kendisini bir parçası olarak kabul ettiği rejimin politikasını uygulayan bir araçtan ibarettir. Dolayısıyla bu rejim, İslam esası üzerine dayalı olmayıp bilakis kafir Batı'nın çıkarlarını gerçekleştirme esası üzerine dayalıdır. Bundan dolayı Ürdün sorununun, parlamenter seçimlerin uygulanması ve seçim kanunlarının değiştirilmesiyle sınırlandırılması, sorunu yeniden üretecek ve rejim de rengi değişip hakikati değişmeyen bukalemun gibi olacaktır. Bunun için tren, eski demir yolu üzerinde durmaya devam ettiği sürece dümenin arkasında duran kimsenin yolun sonundaki günahı taşımaktan başka bir rolü olmayacaktır. Nitekim akıl sahibi herkes, rejimin hain Vadi-Araba Anlaşmasını seçilmiş parlamenter yoluyla geçirdiğinin farkındadır! Peki sahih çözüm nedir?
Ürdün'ün sorununu çözecek olan yegane çözüm, Allahu [Subhânuhu ve Te'âla]'nın farz kılmış olduğu çözümdür. Buda mevcut rejimin, kökten değiştirilmesi ve sadece Hilafet Nizamı'nın olduğu İslam esası üzerine bir sistemin kurulmasıyla olacaktır. Bu ise Ürdün topraklarının, sömürgeciliğin ayak basmasından önceki Hilafet Devleti'nin bir parçası olarak aslına geri dönmesiyle olacaktır. İşte Hizb-ut Tahrir'in yapmaya çalıştığı da Ürdün'deki beşerî sistemleri değiştirmek ve Müslümanlar için İslam esası üzerine tek bir devlet kurmaktır. Bu kurulan devlet de ne dîni bir devlet nede demokratik sivil bir devlet olacaktır. Bilakis Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti olacaktır. Dolayısıyla tüm muhlislerden talep edilen, bu sistemlerden kurtulmak ve Rabbimizin vaadi ve Nebimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesi olan Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti'ni kurmak amacıyla Hizb-ut Tahrir ile birlikte ciddî bir şekilde çalışmak için inisiyatif almalarıdır. Niteki Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ "De ki: Allah'a itaat edin, Resule itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Resulün sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. (görevlerinizi yerine getirmenizdir). Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Zira Resule düşen sadece açık-seçik tebliğ etmektir." [Nur 54]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
H. 22 Şevvâl 1433
M. Pazar, 09 Eylül 2012