Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Kralın Orduya Yönelik Konuşması!

Kral İkinci Abdullah'ın 04.08.2009 tarihinde Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığında yaptığı konuşmasının yankıları, hala farklı ortamlarda dolaşmakta ve etkinliğini korumaktadır. Konuşmasında, spekülasyonlar, mültecilerin dönüş hakkı, alternatif vatan, vatanın birliği gibi birçok konuyu ele aldı. İşte bunlardan dört konuyu yorumlayarak ele alacağız.

1. Spekülasyonlar konusuna gelince; Kral, bu hususta siyasi kulis erbaplarını uyararak onları bu spekülasyonların kaynağı olarak değerlendirdi ve orduya iç düşmanın dış düşmandan daha tehlikeli olduğunu ifade etti. Sanki mevcut baskıdan daha büyük bir baskıyı zihinlere kazımaktadır ki bu da fiilen mevuttur. Nitekim Akabe'deki limanlar işletmesinde oruç tutanlara ve bunun öncesinde Filistin'i gasp eden Yahudi varlığının ürünlerinin ithal edilmesini protesto etmek amacıyla Ziraat Bakanlığı önünde grev yapanlara yönelik aşırı baskı bunun göstergesinden başka bir şey değildir. İşte jandarma kuvvetleri, İslami olmayan bir rejim olmasından dolayı hiçbir halk desteği bulunmayan bir rejimi pekiştirmek amacıyla geniş çaplı içsel baskı uygulasın diye yeniden tesis edildi. Zira bu rejim, ümmetin taşıdığı İslami akideden kaynaklanmamaktadır ve ümmet, kendisini akidesinden kaynaklanmayan bir rejimle yöneten herhangi bir rejimi asla desteklemez. Er yada geç onu kaldırıp atacaktır.

2. Mülteciler ve dönüş hakkı konusuna gelince; Kral yakin olarak bilmektedir ki Filistin'i gasp eden Yahudi varlığı, tek bir kişinin dönmesine dahi asla izin vermeyecektir. Dolayısıyla tazminattan başka bir şey olmayacaktır. Aynı şekilde sömürgeci devletlerin Müslümanların ülkelerine yönelik gündemlerinde mültecilerin Filistin'e dönmesi diye bir gündem yoktur. Aslında Filistin'e dönüş hakkı fikri, saptırıcı bir fikirdir. Zira önemli olan Filistinlilerin Filistin'e dönmesi değildir. Bilakis önemli olan, Filistin'in Müslümanlara döndürülmesi ve İslami ümmetin egemenliğinin onun üzerine yayılmasıdır. Gerek Filistinliler, gerekse Müslümanların herhangi bir beldesinde oturan İslami ümmetin diğer evlatları olsun İslami ümmet, Ürdün Nehri'nin doğusunda veya batısında yada dağın kuzeyinde veya güneyinde oturan kimseler arasında hiçbir farkın olmadığı tek bir ümmettir... Bu iğrenç homurtular, ancak Müslümanların beldelerinin Sykes-Picot ve Batılı sömürgecilerin dinleri ile ümmetlerini sömürgeci kafire satan İslami ümmetin evlatları içerisindeki Arap ve Acem hainlerle gizli ittifak kurarak şeytanlıklarından olan diğer anlaşmalar yoluyla taksim edilmesinden sonra ortaya çıkmıştır.

Bir Amerikan projesi olan iki devletli çözümde ümmet için bir maslahat yoktur. Bilakis o, bir cürümdür ve Müslümanların arzı olan Filistin arzının bir karışında dahi olsa ifrata kaçmayı Müslümanlara haram kılan şeri hükme muhaliftir. Filistin'in kurtarılması ve onu gasp eden Yahudi varlığının kökünden kazınması, Müslümanların üzerine bir farzdır ve bu gasıplardan Filistin içerisinde tek bir Yahudi dahi kaldığı sürece günahkar olarak kalacaklardır.

3. Alternatif bir vatana gelince; bir gurup insanı rejimin etrafında toplamak ve geleceğini rejimin geleceğine bağlamak için Ürdün yöneticilerinin bostan korkuluğu olarak kullandığı zihinlerindeki bir vehimdir. Bu rejimin, böl-yönet fikrini kullanmadan durması imkansızdır. Zira o, Müslümanları birbirlerine karşı korkutmaktadır. Mesela Doğu Ürdün'ün evlatlarını Filistinli kardeşlerine karşı korkutmakta ve meseleyi onlara Ürdün Nehri'nin doğusunda Filistin devleti ilan edildiğinde Filistinlilerin kendilerini yiyip bitireceği şeklinde yansıtmaktadır. Dolayısıyla alternatif vatan konusu, ne zaman ki sıkıntıya düştüğünü hissetse Ürdünlüleri kendi etrafında daha fazla toplamak için rejimin kullandığı bir bostan korkuluğudur.

Aslında alternatif vatan veya Ürdün Nehri'nin doğusunda bir Filistin devletinin ilan edilmesi fikri, Amerika, İngiltere ve diğer sömürgeci devletler gibi Müslümanların beldelerine hakim olan büyük devletlerin karşı çıkmadığı bir fikirdir. Ürdün rejimi ise bir kilise yardımcısı veya Yahudi bir subay gibi yetkili veya etkili olmayan bir cihetten gelen herhangi bir işareti veya sözü istismar etmekte... haberi almakta, ona abartılı bir görüntü vermekte, onu işlemekte ve bir korkuluk gibi kullanmaktadır. Oysa alternatif vatan fiilen mevcuttur. Zira yurtlarından tehcir edilen Filistin halkının geneli Ürdün'de oturmakta, tam vatandaşlıktan faydalanmakta ve Ürdün nüfusunun genelini onlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla Ürdün Nehri'nin doğusunda bir Filistin devleti meselesi, sömürgeci devletlerin Müslümanların beldelerine yönelik bunu kararlaştırmaları halinde sadece ilan edilmeye gerek duymaktadır. İşte o zaman bugün alternatif vatan bostan korkuluğunu dillendiren yöneticilerin bizzat kendileri buna alkış tutacaklardır!

4. Vatanın birliğine gelince; tek bir ümmetin evlatları arasına fırkacılık ve fesat tohumlarını eken bizzat rejimdir. Zira ne zaman fitne ateşi sönse şeytani uygulamalarıyla onu canlandıran fasit ve müfsit bir rejimdir. Şayet rejim, ayrımcılık uygulamalarını terk etmiş olsa insanlar, iğrenç ve düşük bölgeselci farklılıkları hissetmeksizin saadet içerisinde yaşayacaklardır. Çünkü Ürdün'de fırkacılığa yol açacak fıtri beşersel faktörler bulunmamaktadır. Zira onların hepsi de Müslümandır ki akideleri de kıbleleri de mezhepleri de birdir... Dahası aşiretleri de birdir. Dolayısıyla rejim, belirli bir zaman sürecinde bu fitneyi unuttuğunda insanlar da bu homurtuları unutacaktır. Lakin rejim, bir türlü fitneyi tahrik etmeden duramıyor.

Şüphesiz iğrenç ve düşük bölgeselcilik homurtularını tahrik etmek İslam'ın haram kıldığı bir husustur. Bu homurtuyu uygulayan her Müslüman da iğrenç ve düşük birisi olup Allah katında büyük bir günahkardır. Nitekim el-Buharî, Cabir İbn-u Abdullah [Radıyallahu Anhumâ]'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:

كنا في غزاة، فَكَسَعَ رجل من المهاجرين رجلا من الأنصار، فقال الأنصاريُّ يا لَلأَنصار، وقال المهاجريُّ يا لَلمُهاجرين، فسمع ذلك رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: (ما بال دعوى الجاهلية!). قالوا يا رسول الله: كَسَعَ رجل من المهاجرين رجلا من الأنصار، فقال: (دَعُوهَا فإِنَّها مُنتِنَةٌ "Bizler gazvede idik. Derken muhacirlerden bir adam ensardan bir adama vurdu. Bunun üzerine ensardan olan dedi ki: Ey ensar! Muhacirden olan da dedi ki: Ey muhacirler! Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] bunu işitince dedi ki: "Cahiliye çağrıları da ne oluyor!" Dediler ki: Ey Allah'ın resulü!: Muhacirden bir adam ensardan bir adama vurdu da. Dedi ki: Bırakın onu  zira o, kokuşmuştur."

Müslümanlar, İslam'ı hayatın mütekamil bir metodu olarak benimsemedikleri müddetçe asla kalkınamayacaklardır. Bu da vatancı, bölgeci ve milliyetçi vasıflarıyla değil de birer Müslüman olmaları vasfıyla Râşidi Hilafet Devleti olan İslami Devleti ikame ederek İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmalarıyla olur. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Müminler ancak kardeştirler." [Hucurat 10]

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ "Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını vadetti." [en-Nûr 55]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti


H. 21 Şa'bân 1430
M.  Çarşamba, 12 Ağustos 2009

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER