24 Ocak 2016 Pazar günü Dakka Üniversitesi [DU] Rektörlüğü, Hizb-ut Tahrir’e üye oldukları gerekçesiyle beş değerli öğrencisini ömür boyu üniversiteden uzaklaştırarak çok çirkin bir karara imza atmıştır. Bu güzide insanlardan Şihabuddin ve Saidi Hasan Sajib MBA İşletmecilik Bölümü, Tarikul İslam MBA Muhasebe Bölümü, Nakip Ferhan ve Alamgir Mustafa da BBA bölümü öğrencileriydi.

Bir kez daha kanıtlanmıştır ki sözde “ifade ve düşünce özgürlüğü”, Batılı yeni sömürgecilerin uşak yöneticileri ve kukla sahtekâr entelektüeller tarafından pazarlanan illüzyondan başka bir şey değildir. Hükümetin sürekli baskı ve işkencesine maruz kaldığı halde silahlı eyleme başvurmayan, siyasi ve entelektüel mücadele yoluyla halkın yoğun teveccühünü kazanan Hizb-ut Tahrir’in beş güzide üyesinin DU Rektörlüğü tarafından okuldan atılması, bu gerçeği en iyi şekilde yansıtmaktadır. Rektörlüğün bu çirkin kararı, “efsanevi demokratik değerler”kılıcını sallayanların aşırı derecede ikiyüzlülüğünü göstermektedir. Rektörlük, kampüste ifade özgürlüğü ruhunu koruduğunu iddia ederek yalan yere böbürlenmektedir. Gerçek şu ki siyasal İslam çağrısı dışında her şeyi tolere eden sömürgeciliğin aynı miras ve kanını taşıyorlar. Ne utanç vericidir ki entelektüel iflas, bazı cesur dillere tolerans tanımıyor. Hâlbuki Batı tarafından beyni yıkanan bazı ahmaklar, üniversitelerinin Bangladeş’te “özgür düşüncenin”merkezi olmasıyla övünürler! Şiddete başvurmayan Hizb-ut Tahrir üyelerini uzaklaştırmak, sadece Rektörlüğün başarısızlığını değil, aynı zamanda tartışma ve diyalog yoluyla ideolojisini savunamayan laik demokrasinin de başarısızlığını sembolize eder.

Ey Dakka Üniversitesi’nin samimi öğretmenler ve öğrencileri!

Hizb-ut Tahrir, sizi Rektörlüğün böyle zalimane ve ikiyüzlü kararına karşı seslerinizi yükseltmeye davet ediyor. Ümmetin bu cesur evlatları için yapılan mücadelede neyin nesidir? Oysa onların çabaları, kendi isteklerini yerine getirmek için değil, aksine sizi bu despot Awami-BNP rejiminden kurtararak daha iyi bir yaşam sunmak içindir. Sırf bunun için dünyevi zevk ve konforlarını feda ediyorlar. Bu nedenle Nübüvvet metodu üzere Hilafet için çalışanlara yardım etmek, ahlaki ve dini bir yükümlülüktür. Hilafet, Batı destekli bu rejimin zulmünden kurtuluşun tek umududur.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” ^{[Enfal 24]}