Danimarka Parlamentosu’ndaki milletvekilleri, 14 Ağustos 2020’de, ırkçı getto politikasını deşifre etmek ve İslami kimliği korumak amacıyla Hizb-ut Tahrir’in Aarhus şehrinde yürüttüğü faaliyetlere tepki gösterdiler. Aarhus’taki Hizb-ut Tahrir üyeleri, yerel halkla konuşmalar gerçekleştirdiler, Aarhus’taki Müslümanlara bildiri dağıttılar.

Ancak, politikacılar, bu barışçıl ve oldukça yasal faaliyetlere agresif sözlü saldırılarda bulundular. Bazıları Hizb-ut Tahrir’i yasaklama çağrısı yaptı, hatta parti üyelerinin deport edilmesi talebinde bulundular!

Bu aşağılık davranışlarıyla milletvekilleri, sözde ifade özgürlüğünün Müslümanlar için, özellikle de kritik yapan sesler için geçerli olmadığını kanıtladılar. İkiyüzlülük aşikâr. Christiansborg Sarayı’ndaki (Danimarka Parlamentosu) politikacılar, Rasmus Paludan’ın kamusal nefret söylemini birçok kez savundular. “İfade özgürlüğü” bahanesiyle Kuran’ı yaktılar.

Bununla birlikte Danimarka parlamentosundaki milletvekilleri, Müslümanlar, politik düşüncelerini ifade ettiklerinde ve toplumda hâkim olan laik bakış açısına meydan okuduklarında “ifade özgürlüğü”nden dem vurmazlar.

Ayrımcı yasalar, yasaklar ve zihin kontrolü, Danimarkalı politikacıların Müslümanların İslami değerlerine tutunmasına verdikleri tepkiyi yansıtıyor. Getto paketi, İmam yasası, peçe yasağı ve İslam okulları yasasının sıkılaştırılması gibi yasal önlemler bunun en açık örnekleridir. Danimarkalı politikacılar, Müslümanlardan anayasa ve Batının özgürlük ideallerine sadakat göstermesini talep ederken, birbiri ardına Müslümanlara karşı açıkça ayrımcı yasalar yürürlüğe koyuyorlar.

Danimarka parlamentosundaki çifte standartlar asla bitmeyecektir. Her kanattan politikacıların Hizb-ut Tahrir’e karşı yaptığı klişe ve ucuz saldırılar, liberal Batı kültürünün muazzam zayıflığını açıkça herkese gösteriyor. Evet, bir kez daha ülkedeki politikacıların, İslam çağrısı ile mücadele girişimlerinde entelektüel çaresizliklerine, kültürel güvensizliklerine ve manevi yoksulluklarına tanık oluyoruz.

Politikacıların Hizb-ut Tahrir’in faaliyetlerine karşı saldırgan tepkileri, büyük hayal kırıklıklarının göstergesidir. Müslüman topluluk, İslami değerlerinden vazgeçmeyecektir. Hala İslami çağrıyı aktif olarak taşıyan çok sayıda Müslüman var.

Entelektüel savaş kaybedildiğinde ve diğer tarafın argümanlarına cevap verilemediğinde ancak yasaklara, sindirme ve sınır dışı etme tehditlerine başvurulur. Bu nedenle, Christiansborg politikacılarının havlu attıkları, İslam’ın karşı konulamaz düşünce ve değerlerine karşı nesnel ve doğru dürüst mücadeleden vazgeçtikleri söylenebilir.

İslami düşünceler kısıtlanamaz ve Hizb-ut Tahrir, İslami siyasi çalışmalarına bıkmadan usanmadan devam edecektir. Christiansborg Sarayı’nın kültürel iflası, daveti taşıma motivasyonumuzu ve kararlılığımızı artıracaktır.