29 Haziran 2020’de Entegrasyon Bakanı Mattias Tesfaye, Belediyelere gönderdiği bir mektupta, “olumsuz sosyal kontrol” den mustarip çocuklara, gençlere ve yetişkinlere “özel dikkat göstermeleri” talimatını verdi. Bu kavram, yıllarca İslami çocuk terbiyesine, kurallara ve aile değerlerine saldırmak için siyasi bir örtü olarak kullanıyor. Belediyelere ayrıca “yeniden eğitim yolculuklarına gönderilme riski altında olan çocuklara ve gençlere “özel dikkat göstermeleri” gerektiği söylendi. Entegrasyon Bakanı, mektuba “aşırılığın önlenmesi” ile ilgili yayınlara atıfta bulunarak son verdi.

Gerçek şu ki, binlerce okul öğretmeni, eğitimci, sosyal hizmet uzmanı vb. barındıran belediyelere böyle bir mektup gönderilmesi, İslam kültürünü korumak isteyen herhangi bir Müslüman nezdinde endişe ve öfke yaratmalıdır. Mektup, Müslüman bir aileyi “Danimarkalı” olarak değerlendirilmediği sürece kamu çalışanlarının gözünde şüpheli hale getiriyor. Bu aynı zamanda çeşitli hükümetlerin Müslümanların değerleri ve kimlikleri üzerinde zihin kontrolüne tanık olan herkeste öfkeye yol açmalıdır. 

“Yeniden eğitim yolculukları”, “olumsuz sosyal kontrol” ve “aşırılık” gibi kavramlar, yoğun bir şekilde siyasallaştırılmakta ve yalnızca bu ülkedeki Müslümanlar hakkında kamuoyu tartışmalarında kullanılmaktadır. Evlilik öncesi cinsel ilişkilerin yanı sıra alkol partilerini yasaklayan İslami çocuk terbiyesi hakkında “olumsuz sosyal kontrol” kavramı kullanılıyor. Şeriat, Hilafet ve Kuran’ın insan yapımı ideallere tercih edilmesi gibi İslami düşüncelere “aşırılık” deniyor. Bu nedenle bunlar, temel bakış açılarıdır, İslam’ın ayrılmaz parçalarıdır.

Hükümetin Müslüman yaşam tarzını denetlemesi o kadar ileriye gitti ki 2018’te tanıtımı yapılan “getto planı”, bir yaşındaki çocuklara “Danimarka demokratik gelenekleri ve değerleri” aşılamak için haftada 25 saat zorla kurumsallaşmalarını emrediyor... Başka bir deyişle, konuşmadan önce laikleştirilmeleri gerekiyor!

Medyada Entegrasyon Bakanı, bunun aynı zamanda Korona krizi sırasında fiziksel ve zihinsel şiddet mağduru savunmasız çocuklar ve ergenler ile ilgili olduğunu da söyleyerek örtbas etmeye çalıştı. Ancak eleştirel olmayan Danimarka basınının sormadığı soru şudur: Özellikle yabancıların bundan etkilendiği belgeler nerede? Bakanın mektubunu alan herkes, hangi grubun şüpheli olduğunu çok iyi biliyor.

Sosyal İşler Bakanı, aşırı alkol tüketimi olan evlerde yaşayan, ihmal ve cinsel istismar riski altında olan, Korona Virüs tecridinden sonra yardıma ihtiyacı olan çocuklar hakkında acaba belediyelere uyarıcı bir mektup gönderdi mi?

Araştırmalar, “120.000’den fazla çocuğun alkol sorunu yaşayan ailelerde büyüdüğünü” ve “üçte iki şiddet mağduru çocuğun bunu kimseye söylemediğini” göstermiştir. Danimarka Psikoloji Derneği tarafından yayınlanan “Korona Virüs krizi savunmasız çocukları ve gençleri daha ciddi şekilde vuruyor” başlıklı bir makaleye göre aynı şey alkol sorunu olan aileler için de geçerlidir”. Bu nedenle hükümetin girişiminin, savunmasız çocuklar ve gençlerle hiçbir ilgisi yoktur, daha ziyade zihin kontrolü ve İslami değerlerle mücadele hakkındadır.

Tesfaye’nin anlamsız mektubu, hem kendisinin hem de Danimarka’daki Müslümanlara karşı olumsuz sosyal kontrolün en büyük yürütücüsü olarak hükümetin konumunu perçinliyor. Uygur Müslümanlarını izleyen Çinli yetkililerin sızan direktifleri ile benzerlikler taşıyor. Danimarka’nın totaliter koşullara doğru gittiği izlenimini veriyor. Buna ek olarak mektup, ırkçılık ve ayrımcılığın Danimarka siyasetinde yapısal bir sorun olduğunun, Müslümanların buna kararlı bir şekilde direnmesi gerektiğinin işaretinden biridir.