ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü Yahudi varlığının başkenti olarak tanıma kararını görüşmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daveti üzerine 13 Aralık 2017 Çarşamba günü İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi sona erdi. Sonuç bildirgesinde Trump’ın kararı bütün barış girişimlerine yönelik kasti bir baltalama, aşırılık ve terörizme ivme kazandıracak bir unsur olarak nitelendi. Ayrıca bildiride, iki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletine dayanan, uluslararası tanınmış referans hükümlerle ve 2005’te Mekke Mukerrem’de yapılan Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansı’nda stratejik bir tercih olarak kabul edilen 2002 Arap Barış Girişimi’yle uyumlu adil ve kapsamlı bir barışa bağlılık teyit edildi.

Müslüman ülkelerdeki arlanmaz entrikacı azgın yöneticiler, Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın yüzyılın tokadı olarak nitelediği Trump’ın bu sert şamarına rağmen Müslümanların kutsallarını peşkeş çekmeye devam ediyorlar. Trump, bu yöneticiler için halkları karşısında ayıplarını örtecek tek bir incir yaprağı bırakmadı. Peş peşe yedikleri tokatlara rağmen bu yöneticiler, Amerika, Batı ülkeleri ve uluslararası toplumun teslimiyetçi çözümlerine atıfta bulunarak ihanetlerini iyice perçinliyorlar.

Müslümanların başındaki yöneticiler, suç yönünden mücrim Trump ile yarışıyorlar. Yaptıkları açıklama ile Filistin sorununa karşı büyük bir suç işlediler. Filistin sorununda aldıkları rol ise çok daha tehlikelidir. Zira güya Kudüs ve Filistin’in yanında olduklarını ifade ederlerken aslında Filistin sorununu satmak ve ümmeti köklü çözümden saptırmak için uğraşıyorlar.

Güvenlik Konseyi’nin uluslararası kararları, Arap barış girişimi, kapsamlı barış, 1967 sınırları içinde Filistin devleti kurma çabası, Doğu ve Batı Kudüs diye ikiye bölmek, Yahudileri İslam ümmetinin kalbine yerleştirmek, ümmetin kalkınması ya da izzeti önünde duran zehirli bir hançer değil midir? Trump yaptığı bu son açıklama ile Kudüs’ü Yahudi varlığına peşkeş çekerken, Müslümanların yöneticileri de barış girişimi ve iki devletli çözüm vurgusuyla Batı Kudüs ve Filistin’in dörtte üçünü Yahudilere peşkeş çektiler!

Gerçekten de bu yöneticiler, ihanet içinde yüzüyorlar. Bir saat içinde Filistin’i kurtaracak ordulara ve güce sahipler. Ancak buna rağmen gece gündüz ihanet çözümlerine çağrı yapmaktan bir an olsun geri durmuyorlar. Dahası yapılan açıklamada (aşırılık ve terörizm) ile mücadele vurgusunu yaptılar. Oysa aşırılık ve terörizmden kastın İslam olduğunu bilmeyen yoktur. İslam’a karşı acımasız olunmasını isterlerken, işgalci varlık ile mücadelede barışçıl ve yasal yolları kullanıyorlar!

Açıkçası Müslümanların başındaki yöneticiler, hayatlarının son anına ya da kanlarının son damlasına kadar ümmetin sorunları ve kutsallarını peşkeş çekmeye devam edeceklerdir. Ümmeti sorunlarına ilişkin gerçek çözümlerden saptırmak için enva çeşit hile ve desise uyduruyorlar. Halkları bu çözümlerden saptırarak Müslüman ülkelerde sömürgeciliğin bekasını koruyorlar. Hâlbuki Filistin sorunu için yegâne şeri çözüm, Yahudilerin pençelerinden büsbütün kurtarılmasıdır. Filistin’in kurtuluşu, işgalin müstahkem kalelerini sarsan ve Mescidi Aksa’yı işgal pisliğinden temizleyen ordular ile mümkündür. Ordular içindeki samimi subayların, Filistin’i kurtarma onuruna nail olmak, onu tamamıyla işgalden temizlemek, ümmeti şerli ve kötü yöneticilerden azade etmek için hemen seferber olmaları farzdır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” ^{[Tevbe 38]}