11 Şubat 2020 Salı günü Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Trump anlaşması hakkında Güvenlik Konseyi’nde bir konuşma yaptı. Böyle çirkin sözler sarf etmek yerine keşke çenesini kapalı tutsaydı. Ama Yahudi varlığını kuran ve Filistin işgalini meşrulaştıran sömürgeci güçlere boyun büktü, diz çöküp yalvardı. Sanki bu evrenin hâkimiymiş gibi Yahudi varlığını dünyanın en meşru varlığı olarak nitelendirdi.

Abbas konuşmasında, Filistin ve halkını felaket ve sıkıntılara sürükleyen utanç verici müzakereler eğilimine sadakatini bildirdi. Dahası, her direniş eylemini şiddet ve terörizm olarak tanımlamakta ısrar etti. Terörle mücadele adı altında İslam ile mücadele etmek için Filistin yönetiminin 83 ülke ile imzaladığı 83 güvenlik protokolü ile övündü! Bu ülkelerin başında Müslümanlar ve Filistin halkının düşmanı olan Amerika geliyor! Abbas, 183 ülkeye yeni güvenlik hizmetleri sunmaya hazır olduğunu ifade etti.

Konuşmasında Abbas, Filistin halkından ve arzularından tamamen kopuktu. Halkın duygularını bile dikkate almadı. Trump anlaşmasını reddeden (Filistin halkı katili) 300 Yahudi subayına ait bir belgeye vurgu yaptı. Bunların hak için savaştıklarını söyledi! Filistin şehitlerini rahmetle anmak yerine Rabin’e rahmet okudu. Açıklamasında da söylediği gibi 87 karardan tek bir kararı bile uygulamayan Güvenlik Konseyi ve uluslararası kurumlara bel bağladı. Filistin halkı, Selahaddin gibi Mescidi Aksa’yı kurtarmak ve Yahudi varlığının kökünü kazımak için ilahi bir lidere özlem duyarken, Abbas konuşmasında temsilcisi olduğunu iddia ettiği Filistin halkının özleminden başka martavallar okuyordu.

Abbas’ın, 1917’den günümüze kadarki Filistin haritasını göstermesi de tam bir ironidir. Filistin’i parçalama hakkını kimden aldıklarını sordu. Ama öte yandan FKÖ’nün imzaladığı ve Filistin’in yüzde 78’ni Yahudilere peşkeş çeken suç anlaşmasını görmezden geldi. Yahudilerin işlediği suçlara rağmen Oslo anlaşması ve tüm maddelerine bildirdiği bağlılığını herhalde unuttu! Bu felaket anlaşmasını en güzel ve en tatlı geçiş anlaşması olarak tanımladı!

Abbas’ın, Trump anlaşmasını reddetmesinin nedeni, iki devletli çözümü mezara gömmesidir. Filistin halkının ise Trump anlaşmasını reddetmesinin sebebi, Filistin’in Trump ya da Güvenlik Konseyi’nin değil, tüm Müslümanların mülkü olmasından kaynaklanıyor. Filistin, Allah ve Rasûl’ünün hükme uyarınca İslami bir topraktır. Abbas, işgalcilerle barış yapmanın derdindeyken Filistin halkı, Yahudi varlığını kökünden söküp atmak için İslam ordularının seferberliğini dört gözle beklemektedir. Abbas’ın stratejik seçeneği, gaspçı varlık ile barış yapmak iken Filistin halkının seçeneği, Filistin’in tekrar Müslümanlara iade edilmesidir. Çünkü Kudüs, Müslümanların göz bebeğidir, kurulacak Hilafetin başkenti olacaktır.

Filistin sorunu, uluslararası bir konferans çağrısı ile çözülmez. Konferansta sömürgeci güçler ve suçlular, Filistin sorununu Yahudiler lehine tasfiye etmek için bir araya geleceklerdir. Yine sömürgeci güçlere yalvarmakla da çözülmez. Çünkü küfür ve sömürge tek millettir. Amerika, Avrupa ve Yahudi varlığı, Müslümanlara karşı aynı cephededir. Keza Arapların normalleşme girişimine sadık kalmakla da çözülmez. Aksine sorun, İslami derinliğine geri döndürmek ve harekete geçmek üzere ümmetin ordularından yardım istemekle çözülür. Ordular, bir süre sonra Yahudi varlığını küle çevireceklerdir. Bunun dışındaki tüm sömürgeci çözümler, kararlar, girişimler ve uluslararası konferanslar, Trump anlaşmasından sadece şekil ve görünüm açısından farklı olacaktır.

Abbas’ın “barış” fırsatı dediği projelerin, tasfiyelerin ve tavizlerin cehenneme kadar yolu var. Filistin halkı, kurtuluş umudunu asla yitirmeyecektir. Müslümanlar, Ömer El Faruk’un ilk kez girdiği gibi Mescidi Aksa’ya fatihler gibi gireceklerdir. Bu, bir vaattir, yalanlanamaz. 

وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيبًا “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!”^{[İsra 51]}