25 Nisan 2017’de medyanın bildirdiğine göre Luleå kentinde bir ilköğretim okulunda görev yapan bir öğretmen, yerel halkı cami inşaatına karşı kışkırttı. Efendimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sübyancı olduğunu söyledi. İslam’ı suçladı ve kadınlara karşı baskı uyguladığını ifade etti. Medyada yer alan bu haberlere rağmen öğretmen hâlâ görevinin başındadır. Luleå kentindeki İlköğretim Okulu Müdürü, büyük olasılıkla ifade özgürlüğü safsatası yüzünden bu öğretmenin işine son verememiştir.

11 Ağustos Cuma sabahı birçok medya, geçici görevde bulunan bazı öğretmenlerin aşırılık şüphesiyle okuldaki işlerine son verildiğini aktardı. “Aşırılıkla bağlantıları olduğu şüphesiyle” okuldan atıldılar. Oysa bu son derece zayıf bir gerekçedir. Kuşkular ve vicdani duygulardan hareketle çalışanları işten atmak, farklı inançlardaki insanlara karşı sistematik davranışa kapı aralar. Bu da toplumda gerginlik ve ayrımcılığa yol açar. Herkeste sosyal korku oluşturur.

Dönek hainlerin, İslami bakış açısından uzaklaştırmak ve İslami kimliklerini kırmak için Müslüman avı devam ediyor. Aşırılık, bazı fikirlere tehlikeli yaftası vurmak ve kitleleri ürkütmek için son günlerde revaçta olan bir kavramdır. Görünüşte çok kültürlülük ve ifade özgürlüğünün goygoyculuğuna yapan Batılı politikacılar, “aşırılık”terimini demokratik olmayan tüm fikirleri betimlemek için kullanıyorlar. Amaç, laik görüşlerini savunmak ve toplulukları boyunduruk altına almaktır. Pratikte ifade özgürlüğü, politikacıların uygun gördüğü vakitte kullanılan absürt bir araçtan başka bir şey değildir.

Bu girişim yoluyla Müslümanlar, eşit şartlara sahip İsveç vatandaşı olmak ile İslami kimliklerini korumak ve korumayı tercih ettiklerinde de eşit şartlardan yoksun olmak arasında seçim yapmaya mecbur bırakılıyorlar. Biz denetçilere, politikacılara ve medyaya temin ederiz ki Müslümanların seçimi bellidir. Müslümanlar şimdi veya gelecekte olsun kesinlikle İslam’a sadık kalacaklardır.

Müslümanlar, bu toplumun aktif bir parçası olmak ve katkıda bulunmak için ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar, girişimciler, denetçiler, politikacılar, medya ve son zamanlarda da Avrupa Adalet Divanı, peçe takan Müslüman kadınları ve İslami değerlere gönülden bağlı Müslümanları fişleyerek toplumda segregasyon ve izolasyona katkı sağlıyorlar. 

Bu, İslam karşıtı Batı kültürünün İslam’a karşı sürdürülebilir bir entelektüel argüman sunmaktan yoksun ve yoksul olduğunun bir nişanesi olarak görülebilir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir / İskandinavya olarak biz, arka planı, görüş veya inançları ne olursa olsun açık ve misafirperver olduklarını iddia eden bir toplumun temsilcilerine yakışmayan böyle utanç verici eylemler arkasına saklanmak yerine İslam’ı dürüstçe tartışmaya davet ediyoruz.