İkinci Raşidi Halife Ömer El Faruk döneminde sahabe, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hicretinden sonra Medine-i Münevvere’de kurulan ilk İslam Devletinin kuruluşunu İslami takviminin başlangıcı olarak kabul etti. Şurası bir gerçek ki Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra cahiliye Arapları, şirkin yenilgisine, İslam’ın izzetine, yüceliğine ve hâkimiyetine şahit oldular. Müslüman ordular cihat ettiler ve İslam’ın mesajını tüm dünyaya taşıdılar. Cihat ile İslam Devleti tüm dünyaya yayıldı, asırlık baskıcı imparatorluklar devrildi. İnsanlar akın akın İslam’a girdiler, bugünkü geniş ve farklı ümmetin temelleri atıldı. Ancak bugün hicri takvime öyle bir dönemde giriyoruz ki günümüzün Raja Dahir’i Modi, Keşmir Müslümanlarının boyunlarına askeri botlarla basıyor. Bajwa-İmran hükümeti ise, Keşmir ile dayanışma teraneleri okuyor, yüksek eğitimli, istekli birliklerimizi, işgal altındaki Keşmir’i kurtarmak için Allah yolunda cihattan alıkoyuyor.

İslami takvimin ilk ayı Muharrem’dir. Bu ay, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ailesinin İslami otoritenin gaspını önlemek için boyunlarını kılıç altına gönüllü olarak uzattıkları bir aydır. Rıza ve istek olmadan kimse otoriteyi gasp edemez. Gerçekten de Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ailesi, Hilafetin monarşiye dönüşmesini önlemek için saf Müslüman kanını gözünü kırpmadan feda etti. Ancak bugün kutsal Muharrem ayında, Hilafetin yıkılışından Hicri 100 yıl sonra tüm Müslümanlar, rıza ve seçim ile bir Halifeye biat etmek yerine baskıcı sömürgeci ajanların egemenliği altında altmış küsur ülkeye bölünmüş durumdalar. Müslümanların otoritesi gasp edildi. Bu yöneticilerin İslami topraklara ait pasaportları olabilir, ancak kalpleri ve zihinleri Washington, Londra, Paris veya Moskova aşkıyla yanıp tutuşuyor. İslam ümmeti bu yöneticilerin hiçbirini Allah’ın Şeriatını uygulamak ve itaat etmek üzere biat yoluyla atamamıştır. Aksine Washington, Londra, Paris veya Moskova, bu yöneticileri genel vali olarak İslam ümmetine dayatmıştır. Bu yöneticiler Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın indirdiklerini görmezden geliyorlar. Kapitalist demokrasi ve Batı liberal dünya düzeninin kavramlarına göre yönetiyorlar. Sömürgeci ülkelere hizmet ediyorlar, siyasi, askeri, ekonomik ve stratejik çıkarlarını güvence altına alıyorlar. Ümmetin zenginliğini sömürgeci ekonomilere peşkeş çekiyorlar. Müslümanların sömürgeci Raj’ı ortadan kaldırmasını engelliyorlar.

Ey Pakistan Müslümanları özellikle de güç ve kuvvet ehli! Yeni hicri yılın başlangıcı Muharrem ayı, güç ve kuvvet ehlinin nusretinin ardından Medine’de kurulan İslam Devleti ile büyük bir uygarlığın doğuşudur. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın rızasını arayan Ensar’ın komutanları Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret verdiler. Müslümanların egemenliğinin yükseltmesi onuruna nail oldular.

Ey Pakistan silahlı kuvvetleri! Hicri yıl, Evs ve Hazrec’in İkinci Akabe’de Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret vermesinin ardından gerçekleşen Hicret’i hatırlatıyor. Rivayet edildiğine göre nusret ehli şöyle dedi:

فَمَا لَنَا بِذَلِكَ يَا رَسُولَ اللّهِ إنْ نَحْنُ وَفّيْنَا (بِذَلِكَ) “Peki ya Rasûlullah! Sözümüze sadık kalırsak bize ne var”diye sordu? Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem de “cennet” yanıtını verdi.

Ey Ensar’ın soylu komutanlarının soyundan gelenler! Nübüvvet metodu üzere Hilafeti yeniden kurmak için nusret verin. Umulur ki Rabbimiz sizden razı olur ve sizi cennetine koyar. Cennet, gidilecek yerlerin en güzelidir, sonsuz mutluluk yurdudur.