Pakistan Merkez Bankası verilerine göre 2018 yılında dolaşımdaki para hacmi, 44 trilyon rupi idi. Bugün bu hacim 80 trilyona ulaştı. Böylece yöneticiler sadece dört yıl içinde 36 trilyon banknot basmışlardır. Dolaşımdaki para yüzde 71 oranında artmıştır. Buna karşın son dört yılda üretimdeki artış yüzde 15 bile olmamıştır. Sonuç olarak yıllık enflasyon oranı yüzde 31 ile rekor kırmıştır. Bu yüzden yöneticiler, para birimi altın dinara ve gümüş dirheme çevrilene kadar mali açığı kapatmak için banknot basmaya devam edeceklerdir. Rupi alım gücünü kaybettikçe, halk “enflasyon vergisini” gözyaşı, alın teri ve kanı ile ödeyecektir.

IMF ile yapılan anlaşmanın şartlarına göre, hükümet, doğrudan Pakistan Merkez Bankası’ndan borç alamaz. Merkez Bankası’nın bastığı banknotlar ile kredisini öder. Bu şartın amacı, hükümeti halkın üzerindeki vergi yükünü artırmaya zorlamaktır. Hükümet, özel bankalardan, özel bankalar da Merkez Bankası’ndan borç aldıkça özel ticari bankaların karı artıyor. Bugünkü duruma göre özel bankalar kredilerinin yüzde 83’ünü hükümete vermektedir. Böylece ticari bankalar kâr elde ederken halkın vergi yükü ve borcu artmaktadır. Hükümet yıllık 5200 milyarı aşkın faiz ödemesi yapmaktadır. Faiz ödemeleri harcamaların neredeyse yarısını eritmekte, böylece bütçe açığı daha da artmaktadır. Bunun için hükümet sürekli olarak banknot basmakta ve insanları günde iki öğünden bile mahrum bırakmaktadır.

İslam’ın altın dinarı ve gümüş dirhemi, hükümeti mali disiplin uygulamaya zorlar. Hükümet sadece altın ve gümüş karşılığı olan banknotlar basabilir. Bu nedenle hükümet normal şartlarda gelirinden daha fazlasını harcayamaz. Devlet, zekât ve haraç gibi şeri gelirler aracılığıyla harcamalarını gelirleri oranında tutmak zorunda. Hilafet’te banknot basma olanağı sınırlı olduğu için yaygın enflasyon diye bir şey olmayacaktır. Acil durumlarda bile Hilafet, zengin Müslümanlardan tek seferlik vergi veya faizsiz kredi alarak masraflarını karşılayacaktır. Altın ve gümüş rezervi olmadan asla banknot basamaz. Hilafet, genişletici maliye politikasını benimsemeyecek. Bu politikaya göre ekonomik çarkın hızı yapay olarak hızlandırıldığı için gelirden daha fazla harcama yapılır. Kapitalist Batı bu politikayı durgunluğu sona erdirmek için kullanmakta, ancak enflasyona yol açmaktadır. Kapitalist ekonomik sistemin aksine İslam, yükseliş ve çöküş döngüsünden bağımsızdır. Üstelik Hilafetin ekonomik egemenliği hiçbir ülke veya kurumun önünde tehlikeye atılamaz.

Ey güç ve kuvvet ehli! Allah Subhânehu ve Teâlâ, Ramazan ayında indirdiği Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى  “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” ^{[Taha 124]} Hilafet sistemi ile Allah’ın dinini uygulamazsak, hayatımız hem dünyada hem de ahirette mahvolur. Kapitalist sistemin en iyi ekonomistlerini denedik. Rezaletten başka bir şey elde etmedik, hayatımız ve ekonomimiz kısıtlandı. Günde iki öğün yemeğe hasret kalan halkınıza merhamet edin. Haydi gelin ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Hilafet, İslam’ın devrimci ekonomik sistemi ile bu durumu tamamen değiştirecektir.