Pazar, 22 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/24
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti
Medya Bürosu

No: PKu2013BAu20132012u2013MBu2013TRu20130057 H. 12 Safer 1434
M. Çarşamba, 26 Aralık 2012

-Basın Açıklaması- Hilafet Davetini Taşıyan Birisinden Bir Mektup: "Yöneticilerin, Bizlere Karşı Uydurdukları İğren Suçlamalar Yoluyla Bizlerden İntikam Almaları, Fikren İflas Ettiklerinin Kanıtıdır"

Esselamu Aleykum;

Adım Arşad. Orta tabakadan olan bir ailedenim ve üç çocuk babasıyım. Mesleğim, Bilgi Teknoloji Danışmanı olup bilgim ve becerim sayesinde 10 yıldan fazla toplum hizmetine katkıda bulundum.

Motosikletimi almak için polis merkezine gittiğim sırada 11 Ağustos 2012'de polis tarafından tutuklandım ve gerçekten 24 saat boyunca Amerika'nın direktiflerine bağlı birimlerin mahzenlerden biri olan çok küçük bir zindana konuldum. Zira sivil ve askerî liderlikteki hainler, benim gibi davet taşıyıcılarına zulmetmekte ve aynı zamanda tutuklanıp sorgulanmak için polisi merkezine gelen benim arkadaşlarıma ve diğerlerine yalan atmakta ve polis de benim kendi ellerinde olmadığımı ve yerimi de bilmediklerini iddia etmektedir.

12 Ağustosta bana bir suçlama yöneltildi ve sanki benim yanımda bir cephanelik çıkmış gibi yüzüm kapalı bir şekilde medya organlarına sunuldum. Nitekim benim için uydurulan suçlamalardan biri de mahkemenin kefaletle bile serbest bırakması imkansız olan büyük hıyanet suçlamasıdır. Çünkü mahkeme, Pakistan ordusunun yasalarına boyun bükmektedir. Zira ordu, benim askerî mahkemeye sevkedilmemi sağlamış ve mahkemelerde bu batıl davayı ispatlamaları halinde bu suçun cezasının idama kadar varacağını bildirmiştir. Bu sırada ben, mahkeme işlemlerinin tam ortasında idim ki orada bana karşı sunulmak üzere hazırlanan başka bir dava daha bulunmaktaydı. Zira aynı hafta içerisinde benim için, başka bir polis merkezinde başka bir uydurmada daha bulunulmuş olup bu yeni suçun maddeleri ise daha da serttir. Nitekim bu suçlamalar karşısında ben, bir buçuk ay cezaevinde kaldım ve sonunda da bana yöneltilen suçlama karşısında mahkeme, benim beraatıma karar verdi.

Benim bu halim, rejimin muhlis davet taşıyıcılarına karşı uyguladığı sırf intikam ve öç alma eylemlerine bir örnektir. Nitekim bu barbarca eylem beni, Hizb-ut Tahrir'in barışçıl siyasilerine karşı işkence, kaçırma ve tehdit etme kampanyasına başladıkları bir sırada yöneticilere bir mektup göndermeye itmiştir. Zira bu hainlerin kampanyasına, İmran Yusufzay, Muhterem Şeyh Dr. Abdulkayyum, Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Mühendis Navit Butt ve Hizb-ut Tahrir / Pakistan Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Üstad Saad Cagravî gibi eğitimli şebâba yapılan zulümler de dahil olduğu gibi daha ortada, bu yöneticilerin bu tür zulümleriyle karşılaşan vatandaşların uzun bir listesi bulunmaktadır.

Ayrıca bu kampanyaya, hükümetin evlerin kutsallığını göz ardı ederek tartışmaların yapıldığı oturumlara baskınlar düzenlemesi de dahil olmuştur. Halbuki onlar çok iyi biliyorlar ki bu oturumlarda bölgesel, uluslararası ve fikrî olmak üzere önemli konular tartışılmakta, bu konulara dönük Kur'an ve sünnetten çözümler sunulmakta ve bu tartışmalara, tüccarlar, öğretmenler, doktorlar, Mühendisler, bilişim teknoloji uzmanları, emlakçılar, muhasebeciler, talebeler ve toplumun çeşitli kesimlerinden diğer insanlar katılmaktadır. Nitekim bunlar, tutuklanarak azimetlerine zarar vermek için aşağılayıcı bir şekilde medya organlarının önüne sunulmuşlardır. Dolayısıyla onlardan bazıları görevlerini kaybettikleri gibi diğer bazılarının üniversite öğrenimleri etkilenmiş ve diğer bazıları da ticaretlerinde ekonomik olarak etkilenmişlerdir. Dahası toplum içerisinde saygınlığı olan bu kimseler, sırf toplumda gerçek bir değişim istediklerinden dolayı zulme maruz kalmışlardır. Çünkü onlar, Hilafet yeniden kurulmadıkça bu değişimin imkansız olduğunu idrak ettiklerinden dolayı bu amaç için ideolojik bir hizib olan Hizb-ut Tahrir'e katılmışlardır. Nitekim bu hizib, hükümetlere dönük fikrî çatışma ve siyasî mücadeleye dayalı bir hizib olduğu gibi bu hükümetleri korkar hale getiren de odur. Ayrıca Hizb-ut Tahrir, metodunda maddî araçları kullanmayan siyasî bir hizib olmasına rağmen 2003 yılında Amerika'yı hoşnut etmek için General Müşerref tarafından yasaklanmıştır. Çünkü Hizb-ut Tahrir'in, Amerika'nın ajanları ile onun yanlılarının hainliğini ve hıyanetini ifşa etmesi ile bu hizbin üyelerine karşı baskı, yasaklama ve habis propaganda çakışmakta olup bu propaganda kampanyası hala bu güne kadar da devam etmektedir. Nitekim sıhhatten yoksun bu iddialardan biri de hizbin, dînî ve taifeci bir hizib olduğu ve kışkırtıcı fikirler yaydığıdır. Oysa bu iğrenç suçlamalar, hizib ile Pakistan Silahlı Kuvvetleri arasında ikilik ve ihtilaf oluşturmak içindir. Halbuki hakikat, bunun tam tersidir. Zira Hizb-ut Tahrir, insanlar arasındaki eşitliği gerçekleştirmek amacıyla çeşitli İslam ülkeleri ile çeşitli ırklardan ve renklerden oluşan İslam ümmetini tek bir devlet altından birleştirmek için çalışmaktadır. Dolayısıyla bu devlet de dünyada en ideal bir devlet olacaktır.

Hizb-ut Tahrir, yönetim merkezi olacak olan bir devlet fikri sunmasının yanı sıra bu devletin ekonomisi, sadece yoksulluğu ortadan kaldırmakla sınırlı kalmayacak ve ondaki yargı, adaletin hızlı ve serbest bir şekilde gerçekleşmesine dayalı olacaktır. Ayrıca devletin öğretim sistemi, geçmişte olduğu gibi dünya halklarının dikkatini çekecek, dış politikası yeni bir küresel sistem üretecek ve ordusu, Keşmir'i, Afganistan'ı, Filistin'i ve işgal edilmiş tüm İslam topraklarını kurtaracaktır. Nitekim bu politikalar bağlamında, Amerika'nın siyasî ve ekonomik hegemonyası ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla Batı'nın bildiği bu vizyondan dolayı o, Hilafet'in geri dönmesinden korkmakta olup geri döneceğini de tahmin etmesinden dolayı da ajanı olan yöneticilerden, ülkelerindeki Hilafet'i dikkat çekici bir odak noktası haline getirecek olan Hizb-ut Tahrir'i takip etmelerini ve yasaklamalarını talep etmektedir.

Pakistan, Amerika'nın çıkarlarına hizmet etmek için değil İslam adıyla ortaya çıkmıştır. Peki "Pakistan'ın anlamı nedir(?)", dolayısıyla [لا إله إلا الله] sloganının anlamı nedir? Ki atalarımızın kendisi için hayatlarını feda ettikleri bu slogan olup atalarımız Pakistan olarak adlandırılan bu ağaç için hayatlarını vermişlerdir. O halde bundan sonra bu ülkede İslam'ı tatbik etmek için çalışmak, nasıl büyük bir cürüm olarak nitelendirilebilinir ki? Dolayısıyla İslam Devleti'ni kurmak için çalışanlar tutuklanmaktalar ve işkencelere maruz kalmaktadırlar. Çünkü onlar, bu yöneticilere Allah'tan ittika etmeyi hatırlattıkları gibi her bir hainin hıyanetinin boyutuna göre râyesini kaldıracağı bir gün olan kıyamet gününde Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ın karşısında duracaklarını da hatırlatmaktadırlar.

Hizb-ut Tahrir şebâbı olarak bizler, fikren iflas etmiş bu yöneticilerin politikalarını muhasebe etmemizden dolayı bizlerden intikam almak amacıyla bizlere karşı çeşitli suçlar uydurulduğu gibi bu yöneticiler, İslam'ı sevmemizden ve İslam'ın siyasî otoriteye geri dönmesi için mücadele etmemizden dolayı bizlere zulmetmektedirler.

Şimdi ben sorarım: İslam'ın küresel değerleri, siyasî İslam Nizamı ve Raşidi Hilafet'in yeniden kurulması hakkındaki müzakerelerin yasaklanması mı gerekir? Müslümanların yöneticilerinin gizli anlaşmaları ile ilişkilerinin yanı sıra özellikle Amerika olmak üzere Batı ile olan alenî işbirliğini ifşa etmek, yasaklanmayı hak ediyor mu? Sivil ve askerî liderliklerdeki hainlerin, Pakistan halkına ve Silahlı Kuvvetleri'ne karşı olan komplolarını ifşa etmek bir yasaklamanın olmasını mı gerektiriyor?

Hizb-ut Tahrir, tüm bu amelleri siyasî mücadele yoluyla yapmaktadır. Peki bu, Hizb-ut Tahrir'in yasaklı olmasını mı gerektiriyor?

 

Ben, aşağıdaki hususları talep ediyorum:

a) Özgür medya organlarından, Hizb-ut Tahrir'e yönelik sıhhatten yoksun ve hiçbir gerekçesi olmayan bu yasağı ifşa etmelerini ve ona kendi bakış açılarına davet etme hakkı vermelerini talep ediyorum.

b) İnsan Hakları Örgütlerinden, Hizb-ut Tahrir'e ve onun, vatandaşlar olarak en temel haklarından bile mahrum bırakılan şebâbına dayatılan yasağa karşı kampanya düzenlemelerini talep ediyorum.

c) Yargından da, Hizb-ut Tahrir şebâbına karşı batıl iddiaları araştırmasını, bunların batıllığını ilan etmesini ve Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerinin yasaklanmasını iptal etmesini talep ediyorum.

 

İstihbarat görevlileri de dahil yasayı uygulamakla mükellef olan görevlilere, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın liderlerinin emirlerine tabi oldukları şeklindeki özürlerini asla kabul etmeyeceğini hatırlatmak istiyorum. Çünkü onlar bu emirlerin, Amerika'nın çıkarlarını garantilemek amacıyla sivil ve askerî liderliklerdeki hainlerden geldiğini çok iyi bilmektedirler. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:

السَّمْعُ وَالطَّاعَةُ حَقٌّ مَا لَمْ يُؤْمَرْ بِالْمَعْصِيَةِ فَإِذَا أُمِرَ بِمَعْصِيَةٍ فَلَا سَمْعَ وَلَا طَاعَةَ "Masiyetle emrolunmadıkça işitip itaat etmek haktır. Şayet masiyetle emrolunursa işitmek de itaat etmek de yoktur." [Müslim rivayet etti]

 

Bu kelimeleri yazdığım sırada, bana karşı terörizm suçlamasıyla başka bir yalan davanın açıldığını öğrendim ve bu mektup medya organlarına ulaşıncaya kadar hak sözü söylememden dolayı bana karşı kaç davanın olacağından da emin değilim.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
P.O. Box 1924, Lahore / Pakistan
Telefon: +(92) 345–428–7323 / +(92) 333–561–3813
https://bit.ly/3hNz70q
Fax: +(92) 21–520–6479
E-Mail: spokesman@hizb-ut-tahrir.com.pk

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER