Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu

No: SDu2013BAu20132014u2013RSu2013TRu2013002 H. 6 Rabi-ul Evve 1435
M. Salı, 07 Ocak 2014

Basın Açıklaması

 

Kerim Kardeşim / Sayın Gazete Editörü

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Konu: Makale Sahibine Cevap

Biz, H. 01 Rabiu'l Evvel 1435 M. 02 Ocak 2014 tarihli 2882 rakamlı el-Ğuram adlı gazetenizde Profesör Babakar Faysal imzalı "Aksine Vatancılık, Derde Devadır" başlıklı bir makale okuduk. Yazar yedinci sayfada, Hizb-ut Tahrir tarafından H. 12 Safer 1435 M. 15 Aralık 2013 tarihinde yayınlanan "Ulusalcılık Hastalık Üreten Bir Tedavidir, Aşiret ve Bölgeselcilik Hastalığının İlacı İslam'dır" başlıklı bildiriye saldırıda bulunuyor. Makalede cevap verilmesi gereken birçok nokta olduğu halde biz cevabımızı şu şekilde özetleyeceğiz:

Birincisi: Hak ve görevler, vatandaşlık temeline göre değil, İslami akide esasına göre dağıtılır sözümüz, yazarın öfkesine yol açmış ve bunu akıntıya kürek çekmek olarak algılamıştır. Gayri Müslim'in ikinci sınıf vatandaş olacağını sanmıştır. Öyleyse biz, yazar kardeşe soruyoruz: Vatancılık insan, hayat ve kâinat hakkında külli bir fikir midir? Hayatın her alanına ilişkin insanların üzerinde yürüyebilecekleri net bir yaşam tarzı ortaya koyuyor mu? Yoksa herhangi bir vatanda yaşayan insanlar, yaşamlarını düzenleyecekleri bir fikre mi ihtiyaçları vardır? Kerim yazar kardeşim! İslam siyasi, ekonomik ve ictimaî hayatın her alanına ilişkin kendisinden bir nizamın fışkırdığı bir akide temeline dayanır. Hayat ile ilgili bu nizam, şeri hükümlerdir. Ya açık nasslar ile Kur'an ve Sünnetten çıkarılır ya da sahih içtihada dayalıdır. Yoksa referans kabul ettiğin kimselerin iddia ettikleri gibi mesele, maslahatın takdirine göre insanlara bırakılmış değildir. İçtihat, hakkında açık nassların olmadığı konularda geçerlidir. İçtihadın erbabı, keza şartları ve kuralları vardır. Maslahatı, insanlar belirlemez, bilakis insanların Rabbi belirler. أَلا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, hakkıyla haberdardır." [Mülk 14]

İkincisi: Gayri Müslimlerin ikinci sınıf vatandaş olacaklar sözü ise, doğruluktan uzak bir sözdür. Çünkü gayri Müslimler, devletin tebaası sayılır. Bizim lehimize olan hak ve hukuk onların da lehinedir. Aleyhimize olanlar onların da aleyhinedir. Gayri Müslimlerin ikinci sınıf vatandaş olacaklar sözüne bir yanıt olarak Yahudi ile Ali ibn Ebi Talip RadiyAllahu Anh arasında cereyan eden olay yeterlidir. Ali ibn Ebi Talip Emir-ul Müminin idi. İkisi de kalkan meselesinden dolayı hâkimin huzuru çıkarlar. Hâkim, kalkan sahibi olduğuna dair Emir-ul Müminin tarafından ileri sürülen delillerin yetersizliğinden dolayı kalkanın Yahudi'ye ait olduğuna hükmeder. Bu olay Yahudi'nin Müslüman olmasına neden olur. Ey kerim kardeşim! Âlemlerin Rabbinin nizamından daha adil bir sistem var mıdır? Olmadığı halde insanlar kendilerine zulmediyorlar. Batı ve onun kültürüne bezenmiş kimseler tarafından gündeme getirilen tek sorun, gayri Müslim'in yönetici olamayacağı meselesidir. Her ne kadar bu Müslümanların uyması gereken şeri bir hüküm olsa da ama gerçekte gayri Müslim'in Müslümanları yönetmesi ve onlara İslam'ın hükümlerini uygulaması mümkün değildir. Örneğin Batı toplumu, Müslüman bir yönetici tarafından yönetilip, topluma İslam'ın hükümlerinin uygulanmasına razı olur mu? Ya da sosyalist sistemin uygulanmasına rıza gösterir mi! Tabii ki hayır. Peki, neden o zaman Müslümanların dinlerini ve İslam ile hükmetmelerini emreden akidelerini terk etmelerini ve diğer sistemlerle hükmetmelerini istiyorsunuz? Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor: وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ ولا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلالا مُبِينًا "Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır." [Ahzab 36] Ve şöyle buyurdular:فلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar." [Nisa 65] Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenleri de şu sözleri sakındırdı: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." [Maide 44]
Kadınlara gelince, ancak İslam'ın hükmü altında onur ve şeref bulurlar. İslam, onlara onur verdi. Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: ما أكرم النساء إلا كريم، وما أهانهن إلا لئيم "Kadınlara ancak kerim insanlar ikramda bulunur, saygı gösterirler. Kadınları ancak düşük insanlar küçük görürler." الجنة تحت أقدام الأمهات "Cennet annelerin ayakları altındadır." Batı ise kadını şehveti körükleyen bir meta olarak görüyor. Bu yüzden ona göre kadın, müstehcen reklamlarda oynayan ucuz bir maldır. Hâlbuki İslam, şeri hükümleri ile hem kadına, hem de erkeğe ait bir takım haklar tahsis etti. Aynı zamanda insani olmaları hasebiyle her birine bir dizi görevler tevdi eyledi. Kadına erkeğe vermediği, erkeğe de kadına vermediği bazı haklar verdi. İşte kadına vermediği haklardan biri de, genel velayet hakkıdır. Bu nedenle devlet başkanı ve yönetim işlerini üstlenen valiler ve muavinler, erkek olmak zorundadır. Bunun böyle olmasını söyleyen İslami hareketler değil, İslam'ın kendisidir. Bu konudaki hadis, sahih ve sarihtir. لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ أَسْنَدُوا أَمْرَهُمْ إِلَى امْرَأَةٍ "İşlerini bir kadına havale eden kavim asla felah bulmaz." Bu, bir eksiklik değil, aksine Allah'ın bildiği bir hikmete binaen böyledir.

Üçüncüsü: Yazarın İslami sistem, uygulaması olmayan sadece bir slogandan ibarettir sözü, şaşkınlık uyandıran bir sözdür. Zira yazarın bu sözü, Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafından Medine'de kurulan devletten, Türkiye'de ilga edilen Hilafet dönemine kadar uzanan süreyi iptal etmektedir. Üç asırdan daha fazla İslam Devleti bilimsel, askeri, kültürel ve siyasi olarak tek süper güçtü. Bunun açıklanmaya bile ihtiyacı yoktur. Zihinlere ve bugün ülkelere egemen olan kâfir Batı, İslami Hilafet Devletini yok ederek İslami beldeyi, ismen bağımsız, mana ve vaka olarak sömürülen zayıf kartondan devletçiklere bölmüştür. Zihinlere egemen olduğu gün kadar aşikârdır. Bugün Müslümanların çocuklarından, İslam ve onun nizamlarından nefret eden, ama bu nefreti açığa vuramayan, aksine vicdanlarında gizleyen bir nesil yaratmıştır. Bu nesil, İslam'ı devlet ve toplum düzeyinde geri getirmek için uğraşanlarla mücadele etmektedir. Onları gericilik ve irtica ile yaftalıyor. İlerleme ve yükselişin ancak fikir ve sistemleri konusunda Batı'nın izinden giderek olacağını sanıyor.
Yazar tarafından İslam'a atfedilen girişimlere gelince, İslam, bunlardan beridir. Bu girişimlerin çoğu, Batı ve onun Müslüman beldelerdeki yardakçılarını memnun etmek için İslam ile laikliği uzlaştırma girişimleridir. Bunlar, Allah'ın temiz ve ancak temiz olanı kabul ettiğini unuttular. Hak ile batıl karıştırılınca, batıl olur. فمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلا الضّلالُ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ "Hak'tan sonra sadece sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz?" [Yunus 32] Fikrin ve çözümlerin doğruluğu, ancak Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün Sünnetinden çıkarılan fikrin temelinde aranır. Müslümanların tarihinde ve İslami hareketlerin başarısızlığında aranmaz.

Dördüncüsü: Yazar tarafından iddia edildiği gibi Hilafet, tarihsel bir varlık değil, aksine Müslümanların genel başkanlığıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ onun kurulmasını Müslümanlara farz kıldı. Hilafet, onlara özgü siyasi bir varlıktır. Onun aracılığıyla İslam'ın hükümleri uygulanır ve İslam'ın esasları korunur. Allah Subhânehu ve Teâlâ Müslümanlara tüm işlerinde İslam'a göre muhakeme olunmalarını emretti. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ "Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." [Nahl 89] Hatta İslam'ın, hem Müslümanlara hem de gayri Müslimlere uygulanmasını talep etti. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ ولا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Aralarında, Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın." [Maide 49] İslam, ancak Devlet altında uygulanabilir. Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu devletin şeklini ve organlarını belirledi. Bunu pratik olarak da uyguladı. Çünkü o, hem bir Nebî hem de aynı zamanda bir yönetici idi. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الْأَنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأَوَّلِ فَالأَوَّلِ وَأَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ "İsrail oğulları Nebiler tarafından siyaset ediliyordu. Bir Nebi öldüğünde onu başka bir Nebi takip ediyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Fakat birçok Halife olacaktır" Oradakiler dediler ki; Bu durumda bize ne yapmamızı emredersin? Dedi ki: "İlk biat edilene vefakâr olunuz onlara karşı olan vazifelerinizi yerine getiriniz. Muhakkak ki Allah size karşı olan vazifelerini yapıp yapmadıklarını onlara soracaktır." Hilafetin farziyetine gelince, İmam Kurtubi'nin Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözünü tefsir ederken aktardıkları bu konuda yeterlidir: وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْملائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً "Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti." [Bakara 30] Bu ayet, bir İmam ve Halife naspetme konusunda asıldır. Ona itaat edilir ve boyun bükülür. Onunla sözler birleşir, Halife'nin hükümleri uygulanır. Halifenin farziyeti konusunda el-Esamm dışında ümmet ve imamlar arasında bir ihtilaf yoktur. Bu da onun ve onun sözüne kail olanların, görüş ve mezhebini takip edenlerin şeriattan habersiz olduğunu gösterir." [Camiu'l Ahkamu'l Kuran]

Beşincisi: Yazar, Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Vatancılık davasını güttüğünü ima eden bir nassa atıfta bulundu! Dedi ki: "Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem vatanı Mekke'den ayrılırken, Mekke'ye hitaben şöyle dedi: إن الله يعلم أنك أحب بقاع الأرض إلى قلبي ولولا أن أهلك أخرجوني منك ما خرجت "Allah biliyor, yeryüzü toprak parçalarından kalbimin en çok sevdiği yer sensin. Eğer buranın halkı beni çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım." Bu ifade ile bu hadisi, sahih hadis kitaplarında bulamadım. Aksine bütün nasslar, Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Mekke sevgisi üzerinde birleşmektedir. Çünkü Mekke, Allah'ın beldelerinin en güzelidir. Orada Beytu'l Haram vardır. İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre dedi ki: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mekke'den ayrılırken şöyle buyurdu: إني لأخرج منك وإني لأعلم أنك أحب بلاد الله إليه وأكرمه على الله ولولا أن أهلك أخرجوني منك ما خرجت "Ben senden ayrılıyorum. Ben biliyorum ki Allah'ın yarattığı şeyler içinde en çok sevimli yer sensin. Eğer buranın halkı beni çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım. [Heysemi, Mecmau‘z-Zevâid, Müsndu'l Haris]

Altıncısı: Arap Yarımadası'nda birbirini boğazlayan rakip kabileleri aynı potada eriten Vatancılık değildir. Aksine onları tek bir potada eriten akide ve hükümleriyle yüce İslam'dır. Halkları ve ümmetleri eritip onları tek bir ümmet haline getirdi. Onun adı, İslami ümmettir. إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ "Şüphesiz bu tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin." [Enbiya 92] Bugün bu ümmeti parçalayan bu iğrenç ve kokuşmuş Vatancılık fikridir. Mısır halkına mensup bir Müslüman, bu fikir sayesinde Sudan'da yabancı sayılıyor. Sudan halkına mensup bir Müslüman da Hicaz beldesinde yabancı görülüyor.

Yedincisi: Vatandaşlık temeline göre hak ve görevleri dağıtan çoğulcu demokratik sistem, iman ve itikat ettiğimiz İslam ile çelişmektedir. Demokrasi dinin devletten ve siyasetten ayrılması esasına dayalı kapitalist Batı sistemidir. Oysa İslam'da siyaset, bağlanılması farz olan şeri hükümlerdir. Vatandaşlık temeline göre hak ve görevler dağıtılır sözü, büyük bir yalandır ve ciddi bir saptırmadır. Bu durumda dağılım, Batı kapitalist fikirler temeline göre oluyor. O fikirler insan yapımıdır, Allah katından vahiy ile gelmiş ya da vahyin getirdiğine dayalı değildir. Biz örnek model istemiyoruz. Biz dünyada bizi mutlu eden, Kıyamet günü de bizi azaptan kurtaran hakkı istiyoruz. İşte o da Allah'ın Salih kullara vaat ettiği Nübüvvet metodu üzere Râşidi Hilafet sistemidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir." [Nur 55] Hilafet, Habibi Mustafa SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesidir. Nebî SallAllahu Aleyhi ve Sellem İnşaAllah son günlerini yaşadığımız bu ceberut yönetimden sonra ikinci Hilafetin kurulacağını müjdeledi. ثُمّ تكونُ مُلْكاً جَبريَّةً، فتكونُ ما شاءَ الله أنْ تكونَ، ثُمّ يرفعُها إذا شاءَ أنْ يرفعَها. ثُمّ تكونُ خِـلافـةً على مِنهـاج النبوة "Daha sonra ceberut bir saltanat olacaktır. O da Allah'ın dilediği kadar olacak, ardından Allah dilediği zaman onu da kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzere bir Hilafet olacaktır." Biz, Allah Subhânehu ve Teâlâ'dan hakka uymayı, hak üzerinde sebat etmeyi ve haktan ayrılmamayı temenni ediyoruz. Şüphesiz O, böyle yapanların dostudur ve buna Kadir'dir.

 

 

 

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir

Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Adres: 21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum /Sudan

Tel: +(249) 0912240143 - 0912377707|E-Mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

www.hizb-ut-tahrir.org | www.hizb-ut-tahrir.info | www.turkiyevilayeti.com

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
Medya Bürosu
Adres Bilgileri ve Web Sitesi
21 October Street, Imarat al-Vaqf, Ground Floor, East Khartum / Sudan
Telefon: +(249) 0912 24 01 43 – 0912 37 77 07
http://www.hizb-sudan.org/
E-Mail: spokman_sd@dbzmail.com

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER