Uzun bir bekleme ve beklentiden sonra Cumhurbaşkanı el-Beşir "Kapsamlı Reform Belgesi" dediği ve dört sütun üzerine dayanan belgeyi açıkladı. Belgede geçen bu dört sütun, barış sorunları, siyaset özgürlüğü, yoksulluk sorununun çözümü ve Sudanlı kimliğini canlandırmaktır. Bu dört sütunun gerçeği şudur:

• Belgenin tanımladığı barış şöyledir: "Ulusal Konferans, kapsamlı barış anlaşmaları ve Darfur barışı imzalamakla bütün dünyaya parlak bir model sunduğuna inanıyor. Bir veya diğer tarafın bu anlaşmaları bozması, onu barış sürecinden asla alıkoymayacaktır. Bu barış, hiç şüphesiz meşum Nifaşa anlaşması ile Güney Sudan'ın ayrılması anlamına gelir. Ki Nifaşa anlaşmasını, kapsamlı barış anlaşması olarak adlandırmak yalan ve günahtır. Doha Darfur barış anlaşması ile Darfur'a geniş özerklik verilmesi ile Darfur bölgesi de ayrılma yolunda adım adım ilerliyor. Bu nedenle bu barış anlaşmasına bağlılık, özünde Sudan'ı parçalamak için Amerika ve kâfir Batının planında yürümeyi taahhüt etmektir. Bu söylenileni cumhurbaşkanı el-Beşir'in konuşmasından önce yeni parlamento başkanı Fatih İzzettin'in dile getirdikleri de destekler mahiyettedir. Dedi ki: "el-Beşir'in bugün ümmete yönelik konuşması Sudan'ın geleceğini etkileyecektir." ^{[Ahiru Lahza S. 2657]}

el-Beşir'in konuşmasında belirttiği siyaset özgürlüğü, Tunus ve Mısır'da iktidara gelen Arap Baharı İslamcılarının yaptığı gibi laikliğe tam bağlılık demektir. Bunlar, İslam'ı uygulamak isteyen Müslümanların oyları ile iktidara geldiler. Ama sonra onlara ihanet ettiler. Çünkü sistemin cinsinden olan gerçek laik muhaliflere siyasi çalışma olanağı verdiler. Bu laikler, gücün tadını hissettiler. Zira onların geri kalmış anlayışlarına göre güç ve iktidar ganimettir. Oysa iktidar, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in tanımladığı gibi bir emanet ve Kıyamet gününde de gerçek bir nedamettir. Ancak onu omzuna alarak üzerine düşeni hakkıyla yapan müstesnadır!
• Sözde yoksulluk sorununun çözümüne gelince, sadece yüreklere su serpmek ve gözleri boyamaktır. 1889 yılında Kitchener ve sömürgesinin Sudan'a girişi ile ülkeyi etkisi altına alan laik program, şimdiye kadar ülkeye ne verdi? İster demokrasi isterse askeri olsun sözde Vatancılık adı altında bir çağ boyunca devam etti. Ne gerçekleştirdi? Sadece daha fazla yoksulluk ve daha fazla yoksullar türetti!

• Sudanlı kimlik ise sömürgecilik döneminin kalıntılarıdır. Sudan halkını akidesinden ve ait olduğu ümmetten koparmak demektir. Oysa Sudan halkı Müslümandır, İslami sisteme ve hükümlerine göre yaşamaları gerekir. Uzun zamandır mutsuz ve bedbaht oldukları için biz, kimiz ve nasıl yönetileceğiz soruları zihinlerini meşgul eder oldu.

Şüphesiz ki gerçek reform, bu ümmete uygun olan ile olur. Hiç tereddütsüz bu da yüce İslam ve onun getirdiği sistemlerdir. İşte Hizb-ut Tahrir tarafından kitap ve yayınlarında benimsenenler bunlardır. Hizb-ut Tahrir ümmet ile ve ümmet içinde hayatın her alanında İslam'ın sistemlerini uygulayan ikinci Raşidi Hilafet kurarak İslami hayatı başlatmak için çalışmaktadır.