7 Temmuz 2017 tarihinde on kişilik bir güvenlik ekibi “Türkiye’nin Askeri Operasyonunun Amacı Şam Devrimini Boğmak ve Kürtaj Yapmaktır”başlıklı bildiri dağıtımının ardından Soran-İzaz kasabasında Hizb-ut Tahrir / Suriye Vilayeti üyesi Ahmed İyat’ı gözaltına aldı.

Bildiriye göre “Devrimin başından beri Türk rejimi, çatışma sahasından uzak tutmak ve dolayısıyla tecrübelerinden yararlanılmasının önüne geçmek için muhalif subayları kuşatmak, onları yarı hapishaneye benzer mülteci kamplarına doldurmak için çalışmıştır. Kirli siyasi para gibi önemli bir dizi eylemler yoluyla da grup liderlerini kendisine bağlamasını buna ekleyebiliriz. Kirli politik para, grupları önemli ölçüde ve etkili bir şekilde bölünük bırakmıştır. Daha doğrusunu söylemek gerekirse aralarında iç çatışma ateşini körüklemiş, kontrol altına almış ve kararları üzerinde söz sahibi olunmasına büyük katkısı olmuştur. Bu eylemler sonucunda gruplar, Türk rejiminin kuklası haline gelmişlerdir. Türk yönetimi istediği gibi hareket ettirmektedir...”

10 Temmuz 2017 tarihinde ise Azzam Yusuf işinden dönerken kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından kaçırıldı. Araştırma ve inceleme sonrası gözaltı emrini Kuzey Suriye’de yerleşik Türk ordusu komutanının verdiği açığa çıktı. Şuana dek iki gencin nerede tutulduğu bilinmiyor.

Ey İslam’ın kalbi Biladu’ş Şam Müslümanları!

Bildiride de geçtiği gibi bu zalimane gözaltılar, muhalifleri bastıran ve onları cezaevine tıkan Şam zorbasının uyguladığı benzer rolü Türk rejiminin de uyguladığını doğruluyor. Türk rejiminin tek derdi, efendilerinin çıkarlarını güvence altına almak ve Allah’ın Şeriatının hâkim kılınması çağrısında bulunan herkesle mücadele etmektir. Bu şaşırtıcı olmasa gerek. Aynı rejim, 23 Haziran 2017 Cuma günü iftar vaktinde on beş yıl hapse mahkûm edilen Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti eski Resmi Sözcüsünü tutuklamıştı. Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilayeti eski Resmi Sözcüsü sırf İslam davasını taşıması ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devletini kurmak için çalışması nedeniyle tutuklanmıştır.

Açıkça belirtmek isteriz ki Hizb-ut Tahrir, devrim öncesi ve sırasında açık hedefleri, sınırlandırılmış metodu ve tarihi geçmişi olan siyasi bir partidir. Gençlerimiz çeşitli ülkelerdeki zalim hükümdarların vahşetine maruz kalmıştır. Bu vahşet, bizi İslami hayatı yeniden başlatma hedefimizden caydıramamış ve Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in çizdiği metottan saptıramamıştır.

Destekçiler ve efendilerin isteği doğrultusunda Hizb-ut Tahrir gençlerini gözaltına almak, kuvvet mantığı uygulamak, kadın ve çocukları terörize edecek şekilde gözaltı yöntemine başvurmak, tutukluların akıbeti hakkında bilgi vermemek çirkin bir iştir. Faillerini bu çirkin işten sakındırıyor, tutuklu iki gencin akıbetinin ne olduğunu açıklamaya, derhal serbest bırakılmalarına ve hayatlarını Allah’ın Şeriatına adayan dava adamlarına baskı uygulanmasından vazgeçilmesine davet ediyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ“Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” ^{[Nur 63]}