حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
No: RD-BA-2024-MB-TR-20 |
H. 11 Cumâde’l Ûlâ 1446 M. Çarşamba, 13 Kasım 2024 |
Riyad’daki Arap-İslam Zirvesi, Yöneticilerin İhanetinin ve Bağımlılığın Bir Kanıtıdır
Müslümanların yöneticilerinin her zirvesi, halklarına ihanetlerini perçinlemek ve sağlamlaştırmak anlamına gelmektedir. Birçok kişi hala bilmese de Arap ve Müslümanların yöneticileri, vahşi sömürgeci projelerini İslam ümmetine ve ülkelerine dayatmak isteyen kafir Batı’nın kölesidirler.
Bu akılsız yöneticiler, dilsel açıdan iflas etmiş durumda. ‘Kınama’ kelimesinden öteye gidemiyorlar. Bu dilsel yetersizlikleri onları 11 Kasım 2024’te Riyad’da gerçekleştirilen zirvenin kapanış bildirisinde “en güçlü ifadelerle” ibaresini eklemelerine yol açtı. Bir yıl önceki zirvelerinde de Yahudi varlığının Gazze halkına karşı işlediği ve devam etmekte olan katliamları “kınadıkları”nı söylemişlerdi. Ancak Yahudi varlığı bu katliamları durdurmak yerine daha da şiddetlendirip Lübnan’a da saldırdı. Tüm bunlar, bu zirvelerin başlangıcından itibaren bölge halkları için yalnızca daha fazla felaket ve komploya yol açtığının, Amerikan projelerinin dayatılmasına, Yahudi varlığının güçlenmesine ve onunla normalleşmeye hizmet ettiğinin açık kanıtıdır.
Sadece bu zirvenin kapanış bildirisine, 2023 yılındaki zirveye kıyasla daha fazla madde eklenmiştir. 38 maddeden oluşan bu bildirinin, yazıldığı mürekkep kadar bile değeri yoktur. Sadece talep, kınama ve uyarı içermektedir. Bu 38 maddelik bildiride, halklarının karşısında, itaatkâr yöneticilerinin yüzlerini azıcık da olsa aklayacak somut ve elle tutulur tek bir madde bile yok. En dikkat çekici maddeleri şunlardır:
- İşgal ordusunun Gazze’de işlediği soykırım suçu kapsamında ortaya çıkan toplu mezarlar, işkence, infaz, zorla kaybetme, yağmalama ve özellikle Gazze’nin kuzeyinde son haftalarda yaşanan etnik temizlik suçlarını şiddetli şekilde kınıyoruz.
- Yahudi varlığının Lübnan’a yönelik süregelen saldırganlığını ve Lübnan’ın egemenliğinin ihlal edilmesini şiddetle kınıyoruz.
- Uluslararası toplumu, Yahudi varlığının uluslararası hukuka saygı göstermesini sağlamak için etkin şekilde harekete geçmeye çağırıyoruz.
- Yahudi varlığının Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve ilgili tüm kuruluşlara katılımını askıya almak için uluslararası destek toplama çalışmalarına başlamak.
- Tüm ülkelerden Yahudi varlığına silah ve mühimmat ihracatının veya naklinin yasaklanmasını talep etmek.
- Filistin topraklarını gasbeden yerleşimcilerin Filistin vatandaşlarına ve mülklerine karşı sistematik olarak artan, işgalci hükümetin desteği ve silahlandırılmasıyla gerçekleştirilen terör eylemlerinin şiddetle kınanması.
- Etkin uluslararası aktörleri, 4 Haziran 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini kurma ve işgalin sona erdirilmesini amaçlayan belirli adımlar ve zamanlamalara sahip, iki devletli çözüm temelinde ve kabul edilmiş referanslar ile 2002 Arap Barış Girişimi doğrultusunda uluslararası bir plan başlatmaları çağrısında bulunulmaktadır.
Arap’ı ve Acemiyle Müslümanların yöneticilerinin devasa bir katılımla düzenledikleri bu zirve ve yayınladıkları sonuç bildirgesi, bu yöneticilerin İslam ümmetine, Filistin ve Lübnan halkına ihanet etmeye ve hayal kırıklığı uğratmaya edecekleri gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu yöneticiler, ordularını harekete geçirerek Filistinlilere yardım etmeyeceklerini, Amerika ve Avrupa’nın izinden giderek Yahudi varlığına silah ve mühimmat sağlamaya devam edeceklerini ve böylece Yahudilerin Gazze’deki direnişi ve varlığını tehdit edenleri yok etmesine yardımcı olacaklarını net bir şekilde ortaya koydular. Uluslararası sisteme ve Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulundular. Oysa dünya, çifte standartlı olduğu söylenen uluslararası hukukun aslında Amerika ve Müslüman ülkeleri hedef alan büyük güçlerin elinde bir araç olduğunu çok iyi bilmektedir.
Burada, Ürdün kralının diğerlerinden pek farklı olmayan konuşmasından bir pasaj paylaşmak yeterlidir; zira bu yöneticiler, başta Filistin meselesi olmak üzere Müslümanların sorunlarını, ümmetin birliği ve gasp edilen egemenliğini geri alma projesini tasfiye etmek ve sömürgeci kâfir Batının kollarına atılmak konusunda her zaman konsensüs içerisindedirler. Ürdün kralı yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
- “İsrail”in uluslararası toplum onu durdurmadan Gazze’ye savaş açmasının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti ve bu durum İsrail’i suçlarına ve saldırılarına devam etmeye itti. Uluslararası toplum Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer sömürgeci ülkeler değil mi?
- “Ülkemizdeki genç kuşakları nasıl muhatap alabiliriz?” Dünyanın İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırısını durduramamasını gençlere nasıl izah edebiliriz?” Aslında bu, sizin başarısızlığınız ve ordularınızı Filistin’deki kardeşlerinizi desteklemek için harekete geçirmekte gösterdiğiniz vurdumduymazlıktır.
- “Uluslararası hukukun tüm halkların ve yaşam haklarının korunması için var olduğunu genç kuşaklara nasıl anlatabiliriz?” Aslında bu tamamen yalan ve iftiradır zira uluslararası hukuk, Amerika ve Yahudi varlığı tarafından uzun zaman önce mezara gömülmüş zalimlerin bir yasasıdır. Uluslararası hukuk bir seraptan ve yöneticilerin kullandığı sahte bir bahaneden başka bir şey değildir.
- “Boş sözler değil, trajediyi sonlandırmak, Gazze halkımızı kurtarmak ve ihtiyaç duydukları yardımı sağlamak için ciddi tavırlar ve elle tutulur çabalar görmek istiyoruz.” Samimiyetle söylüyoruz, ey münafıklar! Artık söz değil icraat istiyoruz!
Gerçekten de İslam ümmeti, şeref ve haysiyetten yoksun süslü boş sözler duymak istemiyor. Müslümanlar, liderlerinden, geçmişte liderlerinin düşmanlarına karşı kullandıkları gibi, onurlu ve gururlu bir dil kullanmalarını bekliyor. Tıpkı bir kadının halife Mutasım’a yardım çağrısı yaptığında hemen harekete geçildiği veya Harun Reşid’in Nikiforos’a verdiği cevap gibi, Müslümanlar da liderlerinin sıkıntılarına hızlıca çözüm bulmasını istiyor. Harun Reşit, Nikiforos’a “Ey kâfirin oğlu, mektubunu okudum; cevabım duydukların değil, bizzat göreceklerin olacaktır.” cevabını vermişti.
Trajediyi sona erdirmek için sözü edilen ciddi duruşlar ve somut adımlar, ancak Yahudilerle ciddi bir savaşa girerek mümkün olabilir. Yahudiler, bu savaşta İslam ümmeti erkeklerinin kahramanlıklarını somut bir şekilde görecekler, varlıklarını yeryüzünden silecekler ve tüm Filistin’i geri alacaklardır.
Ey onurlu ümmet! Ey Ürdün halkı! Yöneticilerinizin maskesi düşmüştür. Size ve ülkenize karşı ihanetleri açıkça ifşa olmuştur. Yandaşlarının maskesi de düşmüştür. İhanet konusunda onlardan geri kalır değillerdir. Hilafet Devletini kurmak için artık gasp edilen otoritenizi geri almanın zamanı gelmiştir. Hilafet, onur ve haysiyetinizi koruyacaktır. Amerika, İngiltere ve onların peşinden giden diğer kâfir ülkelerin zorba uluslararası yasalarını Hilafet Devleti ile değiştirmelisiniz. Hilafet, işgal altındaki topraklarınızı kurtarmak için ordularını harekete geçirecek, ihanet ve bağımlılık yolunda dökülen her bir Müslümanın bir damla kanının hesabını küfür ve zulüm güçlerinden soracaktır. Yarını bekleyenler için o çok yakındır.
وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ “Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” [Şuara 227]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Ürdün Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: http://www.hizb-jordan.org/ |
E-Mail: info@hizb-jordan.org |