بسم الله الرحمن الرحيم
Çetelerle Mücadeleye Yönelik Takip Edilen Yöntem Sorumsuzluğu Göstermekte ve Kaosun Artacağı Uyarısında Bulunmaktadır
Başkent Kpnhagen'in mahalleleri, son zamanlarda çeşitli suç çeteleri arasında yükselen çatışmalara sahne oldu. Suç ortamındaki rekabetten dolayı ortaya çıkan bu çatışma, çatışmaların patlak verdiği yoğun nüfuslu mahallelerde, yol kenarlarında, çocuk yuvaları, spor salonu ve kafelerin yakınlarında pek çok kişinin kurban olmasına sebebiyet vermiştir. Çoğunlukla Müslümanların oturduğu kimi yerleşim alanlarında bazı masum Müslümanların ölümüne ve yaralanmasına yol açan birçok ateş açılması operasyonlarına da sahne olmuştur! Otoritelerin, çekişmeli taraflara karşı müdahalede bulunacağı vaatlerine rağmen, bu ateş açılması silsilesi, daha çok kurbanlar almaya devam etmiştir ki bu durum da hedef haline gelen bu mahalle sakinlerinin emniyet ve güvenlik duygularını kaybetmelerini ve çocuklarının gelecekteki kurbanlar arasında olmasından korkmalarına yol açmıştır.
Bu trajik gelişmelerin ortasında bazı siyasîler ile basın organlarının, İslâm'a yönelik düşmanlıkta kendi gündemlerine hizmet etmesi için bu çatışmayı istismar etmeye çalıştıklarına tanıklık etmekteyiz. Bunu da çekişmedeki diğer tarafı göz ardı ederek üyelerinin çoğu ikinci kuşak yabancılardan oluşan çeteler üzerine odaklanarak yapmaktadırlar. Zira Müslümanların kültürel arka planının suçun arkasındaki sebep olduğu şeklindeki mesnetsiz ithamlarına ve iddialarına devam ettiler! Nitekim bu mesnetsiz suçlama açıklamalarının başında, çeteler çatışmasını yabancıların Danimarka'ya saldırısı olarak gören Danimarka Adalet Bakanı'nın açıklaması gelmektedir. Zira o, şöyle demiştir: "Ülkemizi öldürücü silah taşıyan yabancılardan korumak hakkımızıdır. Bu sözüm, ırkçılık taassubu olarak görülebilir. Ancak ben onlara şunu söylüyorum: Ülkemizden çıkıp gidiniz." Dahası politikacılar, bu çatışmayı Müslümanların geneline karşı ayrımcılığın hâkim olduğu yasal ağırlaştırmaları talep ederek siyasî teklif için istismar etmektedirler! Suçlarla Mücadele Komitesi Sorumlusunun da dâhil olduğu birçok uzmanın görüşüne göre bu ağırlaştırmalar, çatışmaların alevlenmesinden başka bir yere götürmeyecektir!
Bu siyasîler ile medya organları, mesnetsiz suçlamaları ile iddialarının ve kindar girişimlerinin neden olabileceği vahim sonuçlara karşı tüm uyarıları göz ardı etmişlerdir. Zira saldırgan ve etnik ayrımcılık temeline dayalı konuşma tarzlarının, çatışmanın kontrol sınırlarının dışına çıkmasına ve etnik ayaklanmalara dönüşebileceği uyarılarını göz ardı etmişlerdir. Aynı şekilde Müslümanlara yönelik saldırılarının çatışmayı tırmandırancığını da dikkate almamışlardır ki bu da şu iki sebepten dolayıdır: Birincisi: Daha fazla şiddet doğuracak şekilde Müslümanlar hakkında çirkin bir görüntü oluşturulması. İkincisi: Bazı gençlerin safları arasındaki bu çatışmada daha fazla kutuplaşmaya zemin hazırlayacak hayal kırıklığının gelişmesi. Böylelikle bu siyasîler ile medya organları, hedef alınmış bölgelere yönelik sorumsuzluğu ve Müslümanların güvenliğine kayıtsız kalmayı sergilemişlerdir.
Siyasîlerin, Avrupa örgütleri ve istihbaratlar tarafından yayınlanan raporları tamamen ihmalci bir yaklaşımla ele almış olmaları dehşet vericidir. Nitekim bu raporlardan biri de 2005 yılında Avrupa'da Müslümanlara yönelik tehditlerin ve saldırıların sayısının giderek arttığı uyarısında bulunan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü tarafından yayınlanan rapordur. Bizzat bu örgüte göre, bunun sebebi, Müslüman azınlıklara karşı nefreti arttıran ayrımcılık politikasıdır. Buna ek olarak Danimarka İstihbarat raporları, Danimarka'daki aşırı sağcı kesimler arasında "yüksek aktivite" ve "radikalizm ile şiddette artışı olduğu" uyarısında bulunmuştur.
Mezkûr uyarılar ile Danimarka'daki aşırı sağcı kesimler içinde yaşanan bu çatışmadaki kutuplaşmaya değinen medya raporları ışığında, siyasîlerin, dahası Bakanların böylesine gerilimli bir atmosferin gölgesinde etnik ve nefret homurtularını kışkırtmada ısrarcı olmalarına hayret vericidir. Şimdi burada ön plana çıkan soru şudur: Bu açıklamalar, bu politikanın doğuracağı riskleri görme yetersizliğinin yol açtığı bön bir demagoji midir, yoksa bunun arkasında yatan gizli bir gündem mi vardır?
Tüm bunlara ek olarak siyasîler, Müslümanlar hakkındaki bu sahte suçlamalar ve ithamları sayesinde hakikatleri çarpıtmak ve bu çatışmadaki sorumlulukları ile suçları üzerindeki dikkatleri başka bir yöne çekmekle korkunç bir nifak ortaya çıkarmışlardır. Onların sorumluluğu, tartışma götürmeyen bir husustur. Zira onlar, çetelerin oluşmasına katkıda bulunan birçok faktörlerin, dolayısıyla da bu çatışmaların oluşmasına sebebiyet vermişlerdir.
Bu Danimarkalı siyasîlerin, politik, yasal ve ekonomik düzeyde takip ettikleri ayrımcılık politikasının Müslümanların korkunç ortamlarda yaşamalarının nedenine oldukça büyük bir etkisi olmuştur ki birçok rapor, bu durumu kanıtlanmıştır. Nitekim bu raporlardan biri, "Danimarka toplumundaki özellikle de siyasî ve basın ortamlarındaki hoşgörüsüzlük atmosferlerinin güçlü bir şekilde gözlenildiği" sonucuna ulaşılmış olan Avrupa Bakanlar Kurulu'nun, 2005 yılında üzerinde oylama yaptığı rapordur. Yine ırkçılıkla ve hoşgörüsüzlükle mücadele hususunda Avrupa Konseyi'ne [ECRI] bağlı ilgili komisyonun 16 Mayıs 2006 tarihli başka bir raporunda, gerek yasama, gerek kanunların çıkarılması ve uygulanması, gerekse siyasilerin ve medya organlarının Müslümanlar hakkında olumsuz konuşmaları olsun Danimarka'daki Müslümanlara kötü muamelede bulunulduğu belirtilmiştir. Bu rapora göre hukukta bir ayrımcılık söz konusudur ve bazı siyasîler ile basın organları, Müslümanlar hakkında sürekli olarak olumsuz bir tablo resmetmişlerdir. Yine 2007 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi, Danimarka hakkında çıkardığı bir raporda şu sonuca varmıştır: "Son yıllarda Müslümanların durumu giderek kötüleşmektedir." Bu rapora binaen Müslümanlar, tüm sınırları aşan ve ırkçılıkla ilgili anlaşmalarla çelişen bir baskıya maruz kalmaktalar ve rapor, bu durumun esas sorumlusunun Danimarka Hükümeti olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
Bu sistematik ayrımcılık, Müslümanların ikinci sınıf vatandaş haline gelmelerine ve genellikle suç ve fesadın yaygın olduğu yerleşim birimlerinde tecrit edilmelerine sebebiyet vermiştir. Şüphesiz bu korkunç şartlar, şu anda sıkıntısını çektiğimiz bu gibi çatışmaları oluşturan çetelerin örgütlenmesine katkıda bulunmaktadır. Zira şu anda güvenlik gibi temel gereksinimi kaybetmiş bulunmaktayız.
Buna ek olarak bu siyasîler, Müslümanları Batı değerleri yönünde asimile etmeyi ve onları sahîh İslâm anlayışından uzaklaştırmayı hedefleyen bir entegrasyon politikası dayatarak büyük bir cürüm işlemişlerdir. Bozuk yaşam tarzına, suçlarla ve çetelerle çatışmayla karakterize olmaya karşı Müslümanlarda mukavemet gücü oluşturan işte bu anlayıştır. Siyasilerin izlediği ve çetelerle çatışma sorunun çözümü olduğunu iddia ettikleri asimilasyon politikası, hakikatte bugün yaşadığımız sıkıntıların ana sebebi olmaktan başka bir şey değildir. Bu da ikinci kuşak yabancıların bir parçasının çetelerin aktifleşmesine katkıda bulunmasından sonra olmuştur. Hiçbir şüphe taşımayan hakikat ise, organize suç ile çetelerin örgütlenmesi; birinci kuşak veya İslâm'a bağlı kalan ve İslâm kültürünü hayatları için bir kandil ve metot kılan ikinci kuşak arasında bulunmamaktadır. Suç sorunu, bir referans ve model olarak Batı değerlerine itimat eden okullarda ve kolejlerde yetişen yabancıların olduğu ikinci kuşak atmosferinde bulunduğuna göre hiç şüphesiz bundan sorunun sebebinin Batı hadaratı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Batı hadaratı içerisinde erimek, kişiyi İslâm'ın kendisinden beri olduğu davranışlara iter ki böylece bazı Müslümanları, özgür Batı mefhumlarına göre, Allah'ın şeriatı bile olsa her türlü otoritenin dışına çıkmaya sevk etmiştir. Bu da kişiyi, Batılı menfaatçilik ölçülerine göre kendi bencil çıkarından başkasını gözetmeyen bir suçlu yapmaktadır. Dolayısıyla bu mücrim, bunun gibi bir çatışmada hurumatların çiğnendiğini ve masum kanların akıtıldığı bile bile bu silahlı çatışmayı annesi ve kız kardeşinin yaşadığı alanlara çeker.
Ey Müslümanlar!
Geçtiğimiz on yıllar boyunca Müslümanlardan birçoğunun, içlerinden çoğunu İslâm'dan uzaklaştıran, onların duygularını ve davranışlarını bozan asimilasyon politikasına karşı sessiz kalmalarını bir tarafa bırakın, entegrasyon ve asimilasyon politikası hususunda Batılı Hükümetlere yardım eden Müslümanlar dahi olmuştur. Zira Batılıları; İslâm'ı hak olduğunu anlamaları için İslâm'a ve onun hayat tarzı ile mefhumlarına davet etmek yerine, Batılı değerlere yönelik bağlılığın oluşturulmasını ve Batılı hayat tarzının Müslümanlar arasında yaygınlaşmasını hedefleyen entegrasyon ve asimilasyon programlarına katılmışlardır!
Nitekim İslâm, hükümlerine sımsıkı sarılmamızı, İslâmî kimliğimizi muhafaza etmemizi ve rolü gereği suç ve fesada sevk eden, şeriata aykırı yaşam yollarının etkisinden Müslümanları uzaklaştırmamızı vacip kılmıştır. Yine İslâm, İslâm'a, değerlerine ve Müslümanların hükümlerine bağlılığına yönelik uyanıklığı oluşturacak davetin taşınmasını ve emri bil-ma'ruf ve nehyi an il-münkeri de vacip kılmıştır. Aynı şekilde, suç eylemlerine ortak olan her kişiyi bu hatasından caydırmak da bize vacip kılınmıştır. Şayet vazgeçmezlerse, çatışmalarını yerleşmeye uygun alanlara çekmelerine engel olmalıyız. Bu da onları boykot etmek, dahası onların Müslümanların yaşadığı yerleşim birimlerinden çıkarılmaları için çalışılması yoluyla olmalıdır.
Ey Müslümanlar! Hizb-ut Tahrir / Danimarka, Batı ülkelerindeki Müslümanların kimliğini korumayı hedefleyen amellerimize ve İslâmî davetin taşımasında bize ortak olmak yoluyla bu olayların yansımalarına karşı koymak için sizlere çağrıda bulunmakta ve sizleri davet etmektedir. Muhakkak ki bizler sizleri, fesada karşı bir mukavemet gücü oluşturacak etkin bir şekilde daveti taşımak gayesiyle İslâmi kültürü etüt etmeye davet ediyor ve yine bu olaylardan ve yansımalarından endişeye kapılan her bir Müslümanı da asimilasyon politikasına karşı çalışma ve Müslümanlara yönelik ayrımcılık politikasını açığa çıkarma çağrısında bulunuyoruz. Biliniz ki bu mevcut çatışma ve siyasiler ile medya organlarının onu ele alma yöntemi, kaosun artacağı uyarısında bulunmaktadır. Zira biz, diğer ülkelerdeki bu gibi gelişmelerin, etnik çatışmalara veya kaosu ve suçu yayan bir getto yapılanmasına ve güvenliğin yok olması gibi tehlikeli sonuçlara götürdüğünü gördük. Zira Fransa'daki Müslümanların hali buna dair en çarpıcı bir kanıttır.
Ey Müslümanlar! İslâm davetini taşımanız ve entegrasyon, asimilasyon ile ayrımcılık politikası karşısında durmanız, böyle bir duruma düşmenizi önlemenin tek garantisidir! Allahu Te'alâ'nın şu kavline muhatap olan kimselerden olmaktan kesinlikle sakınınız: وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ "İçinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmayacak bir fitneden sakının. Muhakkak ki Allah, İkâbı Şedîd olandır." [el-Enfâl 28]
Bizler Hizb-ut Tahrir / Danimarka olarak, Müslümanlara karşı iftira ve ithamla dolu böylesi bir atmosferde bu çatışmanın gölgesinde acı çeken tüm Müslümanların yanında yer almaktayız ve Müslümanlardan, kendilerine kurulan tuzaklara karşı koymak için tek bir saf olmalarını talep etmekteyiz. Ancak ey Müslümanlar; güvenliğin kaybolması endişesi ile sevdiklerimizden yaralanan veya öldürülen kimselere karşı olan hüzün sizleri, dengesiz fiiller yapmaya sevk etmesin. Zira Batılı nizamların gölgesinde yaşadığınız haksız veya ayrımcı kanunların doğurduğu çarpıtmanın ve aşağılamanın neden olduğu hayal kırıklığının sizleri, zararı faydasından daha çok olan ani tepkiler vermeye sevk etmesi caiz değildir. Hiç kimse, mevcut yamalı ameller yoluyla bu olayların engellenmesinin mümkün olacağını zannetmesin. Bilakis mütekâmil kapsamlı bir çalışmanın olması kaçınılmazdır. Dikkat edin! O, İslâm ile emri bil-ma'ruf ve'n nehyi anil-münkere sımsıkı sarılmak ve Müslümanların kimliğini korumaktır. İşte bizim kendisine davet ettiğimiz şey budur. Zira selamet ve kurtuluş da ancak bundadır. وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجاً "Her kim Allah'tan ittikâ ederse, Allah ona bir çıkış yolu verir." [et-Talak 2-3]
Sonuç olarak; Batıdaki akillerin ve insaf sahiplerinin üzerine düşen, Batılı siyasiler ile medya organlarının Müslümanlara karşı yürüttüğü çarpıtma ve iftira kampanyalarının yanı sıra Batıdaki Müslümanların acısını çektiği ayrımcılık politikasına da karşı koymalarıdır. Çünkü nifak ve sorumsuz politikaların vahim sonuçları, kaçınılmaz olarak herkese dokunacaktır.
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Danimarka
H. 5 Cumâde’s Sânî 1430
M. Cuma, 29 May 2009