بسم الله الرحمن الرحيم
Nihayet Şapka Düştü de Ajan Yöneticiler ve Grupların Kelleri Gözüktü, Sizi Düşmanlara Teslim Ettiler Ey Suriye Halkı İbret Alın. Allah’ın İzniyle Sizi Yeniden İzzete Kavuşturacak Siyasi Uyanıklığa Sahip Bir Liderliğin Arkasında Birleşerek Onları Hayal Kırıklığına Uğratın
01 Ocak 2017 günü sabah saatlerinde Güvenlik Konseyi, “Rusya ve Türkiye aracılığında Suriye’de ateşkes mutabakatını oybirliği ile kabul etti ve insanı yardıma muhtaç bölgelere acilen insani yardım ulaştırılmasına karar verdi...”[01.01 2017 BBC Arapça]“Ankara ve Moskova’nın Suriye’de ateşkes sağlanmasına yönelik çabalarını destekleyen 2336 sayılı karar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde oy birliğiyle kabul edildi.”[31.12.2016, saat 23.24 el-Cezire] Güvenlik Konseyi, Amerika’nın Suriye krizindeki ajanları Rusya, Türkiye, İran ile Ankara görüşmelerine katılan grupların Suriye’de ateşkes kararını memnuniyetle karşıladı. Güvenlik Konseyi’nin bu memnuniyeti, ihanet ve teslimiyet anlaşmasının bir sonucudur. Çünkü geçtiğimiz Ağustos ayında St. Petersburg’da Putin ile Erdoğan arasında varılan zillet anlaşması uyarınca Erdoğan, grupları Halep’ten çektiği ve gruplar da Halep’i zalim rejime teslim ettiği için bu anlaşmanın günah ve vebali Erdoğan rejimine aittir. Bugün bu mutabakat, üç aşamalı yeni trajik bir anlaşmaya yol açmıştır: Ateşkes, ihlalleri denetleme ve Cenevre 1 temelinde 23 Ocak 2017’de Astana görüşmeleri. Bu anlaşmaya erişene dek bu haince anlaşma üç aşamadan geçmiştir. Birinci aşamada Amerika, İran, onun Lübnan uzantısı ve Şii yandaşlarına rol vermiştir. Ama başarısız oldular, hatta rejim neredeyse yıkılacaktı... İkinci aşamada Amerika, bu rolü cani Rusya’ya havale etti. Rusya da kullanmadık acımasız silah bırakmadı. Ancak yine de direnişçilerin kararlılık ve azmini kıramadı... En son Amerika, Kuzey’deki grupların birçoğu kontrolünde olduğu için sahaya Türkiye’yi sürdü. Bu yüzden trajedi zirve yaptı. Erdoğan, Fırat Kalkanı cephesinin fitilini ateşledi. Geri kalan gruplara Halep’ten ayrılma emrini vermeden önce kendisine bağlı birçok savaşçıyı Fırat Kalkanı Harekâtı adına geri çekti. Böylece bir felakete imza atmış oldu. Daha önce Müslüman bir ülkede böyle bir felaket meydana gelmemişti. İnsanlar zoraki evlerinden göç etmek zorunda kaldılar. Hem de kimin eylemiyle? Kırmızıçizgiler tantanasını çıkarıp gittikçe daha da kırmızılaşanların eylemiyle. Böylece Halep, bariz skandal bir operasyonla teslim edilmiş oldu. Bunun vebali, Erdoğan ve zümresi ile onun çağrısına icabet eden gruplara aittir. Ardından ülkeyi satmak ve düşmanlara boyun eğmek için görüşmeler yaptılar. Hem de gece karanlığında değil, güpegündüz. Akıtılan kanları, ihlal edilen kutsalları, yıkılan evleri, insanları, ağaçları, taşları unuttular ya da unutmuş gibi gözüktüler... Bu gruplar, insanları rejimden, şebbihalardan, zulümden ve cürümlerden kurtararak kandırdıklarını unuttular ya da unutmuş gibi yaptılar...
Kuşkusuz Erdoğan ve grupların Putin ile aynı masada oturması büyük bir suçtur. Bu küçük düşürücü ve utanç verici bir satış sözleşmesidir. Halep ve halkını, Halep sonrasını satış sözleşmesidir. Bu satış sözleşmesi bir zafer olarak addediliyor ve Putin bundan dolayı tebriklerini sunuyor! İran ve Rusya’nın suçunu artırması, barbarlıklarını iki katına çıkarması, katliam ve toplu kıyımlarda birbirleri ile yarışması büyük bir suçtur. Halep’in zalim rejime teslimi de kuşkusuz büyük bir suçtur. Halep, Cenevre kararı için kurban verildi. Çok ucuza dinini satan bu gruplar, katiller ile zavallı iktidarı paylaşacaklar. İpliklerini sağlamca büktükten sonra çözüp bozdular. Oysa rejimden hiçbir emare bırakmayabilirlerdi. Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin, Şam halkının yardımına koşmak yerine Astana, Cenevre ve benzeri ölümcül meşum görüşmeleri memnuniyetle karşılamaları da büyük bir suçtur. Ama neylesinler ki? Sert ihanet ipiyle sımsıkı bağlanmışlardı... Allah onları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar!
Ey Şam halkı! Halep, ajan yöneticiler ve grupların foyasını açığa çıkardı. Basiret sahipleri için, hatta basiretini kaybetmiş kimseler için bile her şey artık ayan beyandır. Gözlerde bir perde yok artık. Artık görenler için sabah olmuştur... Özellikle civar yöneticiler, daha da spesifik belirtmek gerekirse Erdoğan ve sapık hainlerin kirli parasına karşılık Halep ve diğer bölgeleri rejime teslim eden gruplar tarafından aldatıldınız...
Ey Şam halkı! İlk ateşkes ve göçe imza atanlar tarafından ısırıldınız. Bunun günahı onlara aittir. İlk kırmızı çizgiyi silen, ikinci bir Hama olmayacağına dair söz veren, ama sözünün hiçbir kıymeti harbiyesi kalmayan Erdoğan tarafından da ısırıldınız. Mümin bir delikten iki kez ısırılmaz Peki size ne demeli? Civar ve diğer yöneticiler tarafından defalarca ısırıldınız. Nasıl olur da bir kaç grup tarafından uzun zamandır ısırılabilirsiniz. Görmüyor musunuz, savaş için sokaklara döküldükleri kimse ile savaşmak yerine kendi aralarında savaşıyorlar. Birlikten dem vuruyorlar ama birleşemiyorlar. Ayrılığı bir kenara bırakacaklarını iddia ediyorlar, ama tefrikaya gömülüyorlar. Kirli para sahiplerine sövüyorlar, sonra alınmasını yakınlaşma olarak kabul ediyorlar!
Derdi bilip dermanı almaları müstesna bu gruplar, bir gediği bile kapatamazlar. Derman ise birliktir, ayrılık değil. Ancak hiçbir etkinliği olmayan sadece sözlerden ibaret birlik değil. Gruplar, İslam’a dayalı samimi siyasi bir liderlik arkasında toplandıklarında ancak bu birlik sağlanabilir. Sadece şu ayeti kerimeyi okumak yetmez:
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” [Ali İmran 103] Düşünüp tedebbür etmek de gerekir.
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآن“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı?”[Muhammed 24] Birliğin güvencesi, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktır. O zaman grupların Allah’ın ipine sımsıkı sarılan sadık siyasi bir liderliği olacaktır. O liderlik de dosdoğru tek bir çizgide, yüce İslam çizgisinde onlara liderlik edecektir...
Böylece ayrılık ortadan kalkacak ve saflar birleşecektir. Eğer Allah’tan korkmayan bir liderlik arkasında toplanırlar ve Allah korkusu nedir bilmeyen yöneticilerle de irtibat halinde olurlarsa, o zaman dert gitgide şiddetlenerek devam edecektir. Ayrılık da giderek artarak devam edecektir. Sonra bir zalim ve mücrime bile engel olamayacak dereceye geleceklerdir. Dahası Halep ve diğer şehirlerde gördüğümüz gibi ajan yöneticilerin üzerine çıktığı bir merdiven olacaklardır. Birlik gibi gözükseler de ani ölüm anlaşması için zemin hazırlayacakladır. Onların birliği, Ankara anlaşmasında gördüğümüz gibi “birleşik grupların anlaşmaya imza atması”demektir.
İnandıkları haktan ayrıldıktan sonra seleflerimiz de buna benzer bir şeye maruz kalmışlardı. İslam’ı terk etmeleriyle başlarına gelmedik kalmamıştır... Örneğin Haçlılar döneminde Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in getirdiği haktan ayrılınca, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra ve Miraç topraklarını kaybettiler... Tatarlar döneminde haktan ayrılınca, Hilafetin başkenti Bağdat’ı kaybettiler... Geçen yüzyılın başlarında da ihtilaf edip ayrılığa düşünce, Hilafeti, daha sonra da Kudüs’ü bir kez daha kaybettiler... Ancak birinci ve ikinci ayrılışlarda derdi bilip dermana sarıldılar. Tekrar büyük bir ümmet oldular. Kostantiniyye’yi fethedip İslam’ın şehri haline getirdiler. Zalim Putin’in payitahtına ramak kaldılar. Yolları şehit kanlarıyla döşeyerek Doğu ve Batıdan Avrupa’nın, Fransa ve Viyana’nın kapılarına dayandılar... Dolayısıyla mesele basit, aynı dermanla tekrar güçlü ve izzetli bir ümmet olup sömürgeci kâfirler ve uzantılarını Suriye ve diğer İslam topraklarından kovabiliriz. Kudüs’ü geri alıp kutsal toprakları gasp eden Yahudi varlığını ortadan kaldırarak iyiliği sadece İslam ülkelerinde değil, İslam ülkeleri ötesinde de yayabiliriz. Allah’ın istihlaf ve hâkimiyet vaadine erişebiliriz...
Ey Müslümanlar! Ey Suriye halkı! Ey bütün devrimciler! İşte biz size o dermanı sunuyoruz ve onunla size sesleniyoruz. Diyoruz ki artık hiçbir mazeretçinin bir mazereti, bahanecinin bir bahanesi kalmamıştır. Görmüyor musunuz, etrafımız talihsizliklerle çevrili. Daha ibret almayacak mısınız?
أَوَلَا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ“Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.”[Tevbe 126]
Biz, size bireyler, gruplar, ordu ve gruplar içindeki kuvvet ehli olmanız hasebiyle sesleniyoruz ve diyoruz ki, samimi siyasi liderlik arkasında toplanın ve ona nusret verin, İslam’ın Raşidi Hilafet Devletini kurarak onu destekleyin... Doğrusu budur. Size yalan söylemeyen bir parti olarak sesleniyoruz, Hizb-ut Tahrir olarak sesleniyoruz. Hizbi biliyorsunuz, cahili değilsiniz. O sizin aranızda ve sizinle beraber. Sözleri bir bir doğru çıkıyor ve nasihatleriyle sizi kuşatıyor... Şüphesiz Hizb-ut Tahrir size bir çağrıda bulunarak diyor ki bela iyice büyüdü, yırtık artık dikilemeyecek kadar açıldı. Biz, Allah’ın izniyle bu belanın ateşini söndürüp serinlik ve esenlik olabiliriz. Yırtığı kapatıp güven ve emniyeti tekrar geri verebiliriz... Biz nasıl size elimizi uzatıyorsak, siz de bize elinizi uzatmayacak mısınız? Haydi, gelin kenetlenelim ki her iki yurtta da kurtuluşa erelim. İşte büyük kurtuluş budur.
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ“Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” [Kâf 37]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
H. 3 Rabi’-ul Âhir 1438
M. Pazar, 01 Ocak 2017
Resim Galerisi
https://hizb-ut-tahrir.info/tr/index.php/beyan/hizb-ut-tahrir/8211.html#sigProId3df4b761fd