بسم الله الرحمن الرحيم
Devletlerin Yokluğunda Partiler Kendileri Adına “Dükkân” Açabilirler mi?
Haberlerde bildirildiğine göre İran Partisi ve Avn Akımı, yıkım ve tahribat sürürken, Deraa olayları ve içler acısı görüntüler ortadayken Suriyeli mültecilerin ülkelerine ve evlerine geri dönüş koordinasyonunu yürütmek üzere bir komite kurdu! Uluslararası kurumların, güvenlik önlemleri alınmadığına ilişkin uyarılarına rağmen “devlet”, egemenliğini kurtarmak ve imajını korumak için kılını dahi kıpırdatmıyor!
Açıkçası bu iki parti, Lübnan devletinin egemenliğini ihlal ediyor. Buna rağmen hükümet nerede? Hatta İran partisinin mültecilerin dönüş dosyasından sorumlu yetkilisi, bu konuda partisine yöneltilen eleştirileri “insafsızlık” olarak niteledi. Atılacak adımı memnuniyetle karşılayacaklarını belirten yetkili, eleştirilerin “yerel siyasi oyunlardan” kaynaklandığını kaydetti... [18.07.2018 El Cezire] Daha önce yaptığı açıklamada ise “Partisinin dosyaya olan ilgisinin, devletin mültecilerin geri dönüşü karşısında görevini yerine getirme “isteksizliğinin” ardından geldiğini kaydetmişti. [18.07.2018 El Cezire] Bundan önce yaptığı açıklamada ise “Partinin bu dosya ile ilgili çalışması, Suriyeli yetkililer ve Lübnan kamu güvenliği koordinasyonunda gerçekleştiğini ifade etmiştir...” Bu konuda Bassil’in yaptığı açıklamalar, bu yaklaşım ve eğilimden oldukça uzaktır!
Devlet, görevini savsakladığı zaman nasıl olur da bu ve benzeri partiler, devletin görevini üstlenebilir? Bu partiler- eğer parti olduklarına inanıyorlarsa- başka bir devletin yetkilileriyle temasa geçip koordine edebilirler mi?
Bu konuda devletin izni olmadan doğrudan güvenlik yetkilileriyle koordinasyon kurabilirler mi? İki yıl önce bu partiler, “özerk” ve “bağımsız” bir kararla, dahası bir devlet veya bölgesel devletlerin işbirliğiyle, mali ve askeri desteğiyle komşu bir ülkenin çatışmasına müdahil oldular!
Dolayısıyla hangi Lübnan devletinden bahsediyoruz? Lübnan halkı, nasıl bir hükümetin kurulmasını ümit ediyor? Bu tür uygulamalarda egemenlik mi kalır? Bu uygulamalar, kendi adlarına dükkân açtıklarını ve devletin görevini üstlendiklerini gösterir. Bugün bu partiler, özellikle de Lübnan halkının çoğunluğunu hiçe sayan seçimlerden sonra ülkeyi kontrol altına almalarının ardından devlet olduklarını görmüyorlar mı? Milletvekilleri ve temsilciler yoluyla siyaset yapan parti olduklarına inanıyorlarsa, o zaman egemenlik ve varlıklarına saygı gösterilen ülkelerdeki partiler gibi hareket ederlerdi. Bu durumda yasama, yürütme, bölgesel ya da uluslararası düzeyde ilişkiler kurmak yerine muhasebe yapar ve kumpasları deşifre işiyle uğraşırlardı!
Basiret sahibi biri, şuan ki yürütme ve cumhurbaşkanının ya da ahit veya güçlü Lübnan hükümeti adıyla gelecekte kurulacak hükümetin, bu partilerin, bölgesel ya da uluslararası devletlerin iradesini uygulayan maşadan başka bir şey olamayacağını fark eder! Bu yeni hükümet ve önceki hükümetler kurulmuşsa, bunun nedeni, bu partilerin devleti ele geçirmesi için kapalı kapılar ardında Amerikan talimatı ile Suudi Arabistan-İran arasında varılan uzlaşı ve anlaşmadır.
Belli ki bir sonraki aşama, bu parti ve benzerlerinin devleti ele geçirme aşaması olacaktır. Bakanlıklar ve kurumlara getirilen kota bunun kanıtıdır... Her zamanki gibi bu hükümet, ülke ve halkın durumunu iyileştiren bir hükümet olmayacaktır. Örneğin ekonomi bakanlığının, bireysel elektrik tüketimini hesaplamak için özel jeneratör sahiplerine sayacı mecbur tutma kararı, bu alanda yapılan yolsuzluğun devam edeceğinin bir habercisidir. Hatta bu hükümet, ülkedeki jeneratör mafyasının lehine elektriği özelleştirme niyetinde. Yapılacak özelleştirmeler, bu partiler ve yandaş çemberinden dışarı çıkmayacaktır! Bu ve benzeri nice gerçekler, ülkenin eski gidişatında hiçbir değişiklik olmadığının, hatta dipsiz uçuruma doğru yuvarlandığının kanıtıdır.
Evet, ülke politik, ekonomik ve yaşamsal açıdan gittikçe kötüleşiyor. 2008 yılında Amerika’daki Mortgage krizine benzer şekilde borç ve emlak krizinin belirtileri başladı bile. Kirlilik yüzünden gökyüzü, deniz ve yollar gözükmüyor. Zulüm ve zorbalıktan kaçarak bu ülkeye sığınanlar sürekli baskı altında. Kötülük ve iğrenç ırkçılığa maruz kalıyorlar. Bu ülkede yaşayan Filistinli mülteciler, direniş ve Filistin sorunu bahanesiyle 70 yıldır ayrımcılık görüyorlar, hiçbir haklara sahip değiller. Sonra Muhammed bin Selman, Muhammed bin Zayed, Kral Abdullah ve Netanyahu’nun ülkesinde Trump ve damadı Kuschner’in sofrasında pazarlık masasına yatırıldıklarını duyuyoruz! Öyleyse ey Lübnan halkı, özellikle de Lübnanlı Müslümanlar! Devlet ve mafya bu günahkâr anlaşma karşılığında tazminat alacakken sizin teslim olmak ve anlaşmayı imzalamaktan başka çareniz yok.
Bu ülke yöneticileri, fasıktır, aynı zamanda savurgandır. Daha ne bekliyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın şu sözünü mü bekliyoruz?
وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا“Biz bir memleketi helak etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.” [İsra 16]
İnsanlar, aklı başında kimseler ve ileri gelenler için yöneticiler ve avanelerine karşı münkeri inkâr etmelerinin zamanı gelmiştir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
إذا رأيتم أمتي تهاب الظالم أن تقول له إنك ظالم فقد تودع منهم“Ümmetimden birileri zalime “sen zalimsin” diyemiyorsa onlardan ayrıl! [Hâkim, Ahmed]
Değişim çağrısına icabet etmeyip bu koşulların devam edişine sessiz kalmak, ülke ve halkı kasıp kavuracak bir fitnenin habercisidir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ * وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَّا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız. Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.”[Enfal 24-25]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti
H. 7 Zilka’de 1439
M. Cuma, 20 Temmuz 2018