بسم الله الرحمن الرحيم
Vurguncu Oportünist Politikacılar Yönetiminde Kurulacak Bir Hükümet Başarısız ve Cılız Bir Varlık Olmaya Mahkumdur
Lübnan’da bir yıldır yaşanan hükümet krizi, bir varlık olarak bu ülkenin ulaştığı başarısızlık ve çaresizlik düzeyinin bir göstergesidir... Fransa, İslami muhitten kopardıktan sonra halkın sefaleti pahasına sömürgecilik emelleri uğrunda böylesi bir varlık kurmuştur. Bu varlıkta her bir grup, kendisini bir azınlık olarak addetmekte, kota konusunda devlet kurumları içindeki diğer gruplarla çatışmaktadır. Nihayet grupçuluk belası devletin siyasi, güvenlik ve ekonomik kurumlarını mahvetmiş, halk arasında düşmanlık ve husumeti körüklemiştir. 1975 yılında başlayan iç savaşın ardından Lübnan varlığını devralan Amerika, Taif Anlaşması’nı perçinleyerek ve “Bakanlar Kurulunu” Lübnan’ın yöneticisi yaparak durumu daha da kötüleştirmiştir. Taif Anlaşması’nın ardından ortalama her bir buçuk yılda hükümet değişikliği olmuştur. Suriye rejimi Lübnan’dan çekildikten sonra aralıklarla dört yıl hükümetsiz kalınmıştır. “Birlikte yaşam” kavramı ile örtbas edilen kota adına “kamu fonları” yağmalanmış ve yolsuzluk tavan yapmıştır.
Katılım oranı yüzde 49’lara düşen 6 Mayıs 2018’deki genel seçimlerin ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen Said Hariri Lübnan’da hükümeti kurma çalışmalarına start vermiştir. Ancak engellerle karşılaşmıştır. İlk olarak Dürziler sonra da Lübnan güçleri düğümü zuhur etmiştir. Bu düğüm yaklaşık beş ay sürmüştür. Daha sonra taraflar, garip bir şekilde hükümetin kurulması yönünde anlaştıklarını bildirdiler! İran partisinin, Beşşar rejimi yanlısı Sünni müttefiklerinden ek bir bakanın atanmasını talep etmesiyle ansızın yeni bir düğüm daha zuhur etmiştir. Muhtemelen İran partisi Dürziler ve güçler düğümünün çözülebileceğini beklemiyordu. Aslında bu düğüm hükümetin kurulmasını uzatmak için bir bahaneydi. Anlaşılan odur ki Lübnan’da en büyük etkin güç olan Amerika, bu zamanda hükümetin kurulmasını pek acil görmüyordu.
Cumhurbaşkanı ve Ulusal Özgürlük Hareketi liderinin son aylarda Velid Canpolat ve Samir Caca’ya yönelik eleştirilerinin ardından İran Partisi lideri de yaptığı son açıklamada bu ikisine yoğun eleştiriler yöneltmiştir. Müstakbel Hareketi lideri Said Hariri ise, Beşşar rejimi yanlısı “Sünni bakanlık” kozu ortaya atılana değin bu süre zarfında hep tarafsız kalmıştır. Daha önce cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık krizinin uzlaşı yoluyla çözüme kavuşturulması gibi Sünni bakanlık krizinin de yeni uzlaşılara kapı aralayacağı düşünülmüş olabilir. Rolünü başarıyla icra ettikten ve bölgesel çeşitli sorunlarda kullanıldıktan sonra İran ve kuklalarının nüfuzunu baltalama niyetindeki Trump yönetiminin İran’a karşı aldığı ambargo kararı nedeniyle hükümet içinde muhalif kanadın yokluğundan ötürü İran partisi bu kez güvenceler alabilir. Geçen hafta Lübnan’ı ziyaret eden Suriye ve Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Özel Elçi Joel Rayburn, Başbakan Said Hariri ve Lübnan Merkez Bankası Başkanı ile görüştü. Görüşmede İran ve Lübnan’daki İran partisine yönelik yaptırımlar ele alındı. Görüşme sonrası Cumhurbaşkanı, Sünni bir kişinin bakan olarak atanma talebiyle ilgili olarak İran partisi hakkında farklı bir kararnameyi kabul etti. Kabul edilen kararnameye ateş püsküren İran partisi Genel Sekreteri geçen hafta yaptığı ateşli konuşmada, hükümetin kurulmasının süresiz ertelendiğini söyledi.
Farklı formatlarda tezahür etse de aslında sorun hep aynıdır. O da hükümete belli bir kota koyulması ve faaliyet biçiminin dayatılmasıdır. Şöyle ki Amerikan ittifakı, özellikle de Lübnan Konferansı’nda (CEDRE) uluslararası toplum tarafından Lübnan’a verilen 11 milyarı aşan imtiyazlı kredilerin ardından Avrupa yanlısı kesimin obstrüksiyon veya parazitine maruz kalmadan kararlarını empoze edebiliyor.
Lübnan, egemen devlet olmaktan oldukça uzaktır. Lübnan ve diğer İslam ülkeleri sadece sözde “bağımsız”dır. Amerika, devletin tüm kademelerinde egemendir ve hükümetin ne zaman kurulacağına ve ne zaman istifa edeceğine karar verebiliyor. Politika ve egemenlik goygoycularına, grup liderlerine düşen ise sadece bu kararları uygulamaktır. Bedel ödeyenler ise her türlü acıyı tadan ülke halkıdır.
Lübnan halkının kurtuluşunun nasıl olacağını daha önce söyledik ve söylemeye de devam edeceğiz: Şüphesiz Lübnan, devlet dinamiklerinden yoksun başarısız ve cılız bir varlıktır. İçeriden ıslah edilmesi imkânsızdır. Zira en önemlisi grupçuluk bileşeni olmak üzere yozlaşmış ve çürük kurallara dayalıdır.
Lübnan halkının kurtuluşu, tıpkı Nübüvvet metodu üzere Râşidi Hilafet Devleti yönetiminde olduğu gibi yeniden Lübnan’ın İslam dünyasının bir parçası olmakta yatıyor. Hilafet, kolonistlerin elini kesecek, kota ve yolsuzluğa dayalı siyasal sistemi sona erdirecek, vergici değil güdücü bir sistem kuracak, inançlarına bakmaksızın bu devletin vatandaşı olan herkesin işini güdecek, ülke halkını grupçuluk zihniyeti ve çatışma döngüsünden kurtarıp uzun yıllar önce Nübüvvet metodu üzere Râşidi Hilafet yönetimi altında olduğu gibi normal yaşam zihniyetine döndürecektir... O zaman bu politikacılar alaşağı edilecek, ümmet ve halkın hakkına tecavüz etmeleri, sömürgeci kafir Batıya olan bağımlılıkları yüzünden hesaba çekileceklerdir.
وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ“Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.”[Şuara 227]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti
H. 9 Rabi-ul Evve 1440
M. Cumartesi, 17 Kasım 2018