Pazar, 22 Muharrem 1446 | 2024/07/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

İnsanların İşlerinin Gözetilmesi Siyaseti

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Hilafet Devleti'nde insanların işlerinin gözetilmesi siyasetini ve insanların genelinin işlerini gözetmeyen demokrasinin keyfiyetini açıklayan ana hatlar yayınlamıştır. Nitekim demokrasi, iddia edildiği gibi insanların işlerini gözetmekten ve onlara karşı adil olmaktan oldukça uzaktır. Zira demokrasi, insanlardan küçük bir gurubun çıkarlarını gerçekleştirmeyi hedefleyen bir sistemdir. Demokrasinin aksine Hilafet Devleti'nin altındaki İslam Sistemi'nde egemenlik, yöneticiler ile benzerlerinin olduğu insana değil sadece Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'ya aittir. Bundan dolayı herhangi birinin, kendi zulmünü meşru göstermek için yasayı kullanarak başkalarının haklarına tecavüz etme hakkı yoktur.

Birincisi: İnsanların işlerinin ihmal edilmesinin nedeni demokrasidir.

Her nerede demokrasi varsa oradaki küçük bir gurup tarafından insanların ihmal edilip sömürüldüğü görülmektedir. Nitekim dünyanın dört bir tarafında görüldüğü gibi ya doğrudan yada politikacıların demokrasiyi kendileri için garanti altına almaları şeklinde demokrasinin altındaki siyasî otoriteye egemen olanlar zengin insanlardır. Zira demokrasi, asla insanlar arasında adaleti gerçekleştirmek anlamına gelmemekte, bilakis otorite ile servetin insanlardan küçük bir gurubun elinde toplanması anlamına gelmektedir. Nitekim bu, [Amerikan anayasa yazarı] Madison'un sözlerinde gayet açıktır. Zira o, şöyle demiştir: "Toprak sahiplerinin, paha biçilmez çıkarlarını desteklemek amacıyla hükümet içerisinde bir payı olması gerekir. Toplumdaki dengenin gerçekleşmesi için de çoğunluğa karşı azınlığın korunması gerekir." Ayrıca (Robert Byrd'in), demokratik ülkesine yönelik demokratik nitelendirmesinde de gayet açıktır. Zira o, şöyle bir nitelendirmede bulunmuştur: "Servetler, zenginler tarafından zenginler için idare edilmektedir... Bugün, ülkem için ağlıyorum." Modern demokrasiye gelince; toprak sahipleri yerine iş adamları, mal sahipleri, şirketler, sanayiciler ve ülkeye egemen olan siyasî aileler bulunmaktadır.

Servetin bu kişilerin ellerinde toplanması, demokrasinin altındaki insanların koyduğu anayasalar ve servetlerini, toplumun büyük gelir kaynaklarını, özellikle de silah üretimi, bankacılık ve enerji sektörleri gibi devlet ve kamu mallarını gasbetmek yoluyla elde eden siyasî aileler sayesinde olmaktadır. Nitekim Amerika, İngiltere ve Fransa'da, büyük kapitalist ailelerin bulunması nedeniyle devasa bir servet birikimi oluşmaktadır. Şöyle ki; servetin %90'ı, insanlardan %5'lik bir azınlığın elinde toplanmaktadır. Hatta küresel ekonomik kriz sayesinde küresel demokratik elitin serveti %60'dan daha fazla oranda artış göstermiştir. Mesela Hindistan'da; altmış yıldan daha fazladır devam eden demokrasi, çoğu yoksulluk nedeniyle intihara başvuran ezici bir çoğunluk pahasına "Brahman" gibi zengin bir eliti ifraz etmiştir. Çünkü demokraside herhangi bir şey, ancak para ile satın alınabilir. Dolayısıyla seçim maliyetleri, devasa boyutlara yükselmektedir. Mesela Amerika'daki en son başkanlık seçimlerinde, tarihinin en büyük masrafı olmuştur. Zira küresel ekonomik kriz nedeniyle sıkıntıların çekildiği bir sırada milyarlarca dolar harcanmıştır! Aynı şekilde Pakistan'da da politikacılar, seçimlerin ardından servetlerini artırmaya dönük bir yatırım olarak on milyonlarca rupi harcamışlardır. Bundan dolayı demokrasi hakkında şunu söylememiz doğru olacaktır; "gerek otorite gerekse ondaki mutlak gücün her ikisi de fasittir."

Demokrasi nedeniyle Pakistan zengin ve servet sahibi bir ülke olmasına rağmen insanlar fakirlik içerisinde yaşarlarken yöneticiler ve politikacılar, servetlerini doldurmaktadırlar. Nitekim altı on yıldan daha fazla bir zaman boyunca anayasalar, kamu ve devlet mülkiyetlerine sahip olmak için küçük bir elit tarafından yapılmaktadır. Nitekim "Pakistan Yasama Faaliyetlerinin Geliştirilmesi ve Şeffaflık Enstitüsü [PILDAT]" tarafından yapılan bir araştırmada -ki bu, birçok gazetede yayınlanmıştır-, Pakistan Ulusal Meclis üyelerinin ortalama servetinin sadece altı yıl içerisinde üç kat daha arttığı ortaya çıkmıştır. Zira onlar, birçok imtiyazlar ve ikramiyeler elde ettikleri gibi ömür boyu garantörlük ve iletişimlerde başka imtiyazlar da elde etmişlerdir. Dolayısıyla demokrasiyi kullanmak yoluyla bireysel ticarî çıkarlarına hizmet edecek ve vergi gelirlerinden elde edecekleri paylarını garantileyecek kanunlar koymaktadırlar. Dolayısıyla da bu, politikacılardan küçük bir gurubun sadece altı yıl içerisinde servetlerini üç katına çıkarmalarının yanı sıra özel servetlerini garantilemelerinin nedenini açıklamaktadır. Zira bu hainler, demokrasi sayesinde sömürgeci kafirlerin çıkarlarını garantilemek için insanların haklarını gasbetmektedirler. Mesela hükümet, yerel çiftçileri pahalı tohum ve gübre kullanmaya zorlarken yabancı büyük tarım şirketlerine kolaylıklar sağlamaktadır. Enerji ile ilgili olana gelince; sömürgeci finansal kurumlar, ithal kömürle çalışmadığı sürece enerji santrallerinin finanse edilmesini reddetmektedirler.

Beşerî kanunlar sayesinde, Pakistan'ın sömürgeci kurumlardan aldığı faizli kredileri ödemek için Pakistan'daki devasa kamu malları özelleştirildiği gibi yine demokrasi sayesinde gerek askerî ve istihbarat varlığı olsun gerekse özel askerî kuruluşlarının varlığı olsun Amerika'nın ülkedeki varlığını garantilemek için anayasanın (17.) maddesi değiştirilmiştir. Ayrıca demokrasi, NATO tedarik hatlarını ve insansız uçak saldırılarını güvence altına almasının yanı sıra ülkenin güvenliğini baltalayan diğer birçok hususları da güvence altına almaktadır.

Hakeza demokrasi sayesinde askerî ve siyasî liderliklerdeki hainler, yönetimde bulundukları sırada çok büyük servetler biriktirmişlerdir. Hem de Pakistan, Amerikalılar için ekonomik yoksulluk ve siyasî aşağılanma içerisinde boğulurken. Hakeza Pakistan'ın başında "Müşerref-Aziz" ile "Keyâni-Zerdâri" olduğu sürece durum bu şekilde kalmaya devam edeceği gibi demokrasi de kalmaya devam edecektir. O halde gerekli olan şeyleri yapması için demokrasiye zaman verilmelidir şeklinde bir şey söylemek saçmalık olur. Çünkü demokrasi, küçük bir elitin çıkarlarına hizmet etmekte ve geriye kalan çoğunluğu en basit haklarından bile mahrum etmektedir. Dolayısıyla diğer yapılan altı seçimin ardından bu sistemden bir hayır ummak saflık olur.

Yıllarca halkın büyük servetini yağmalamalarının ardından seçimler sırasındaki birkaç hafta içerisinde demokratik elitin yüzleri ifşa olunca ülkede yağmalamaya ve soyguna devam etmek amacıyla seçmenlerin oylarını elde etmek için sizler için bazı yollar ve okullar inşa etmeye hazırlanacaklardır. Tabii Batılı ülkeler de Pakistan'daki demokrasiyi heyecanla destekleyecekler ve cömertçe finanse edeceklerdir. Zira Batı'nın sömürgeci çıkarları için kanunlar çıkaran fasit hainleri sağlayan bizzat demokrasi olduğu gibi aynı zamanda demokrasi, Müslümanlara baskı uygulamakta ve onların yoksulluk içerisinde kalmaları sağlamaktadır ki böylece sisteme karşı ayaklanmaktan aciz kalmaya devam etsinler.

İkincisi: Siyasî düşünceler: Demokrasi artık bugün bitmiştir ve zaman Hilafet zamanıdır.

a-Bugün Ümmetin elinde, adil bir sitemi benimsemek ve onu tatbik etmek için bir fırsat bulunmaktadır. Nitekim son yıllarda demokrasinin ömrünün bittiği ve sonunun yaklaştığı açık bir hale gelmiştir. Zira Uluslararası Gallup Enstitüsü'nün 2002 yılında yapmış olduğu araştırma, bunun doğruluğunu ispatlamaktadır. Çünkü araştırmada şöyle geçmektedir: "Kıta nüfuslarının geneli, hükümetlerin halkın iradesini temsil etmediklerine inanmaktadırlar." Pakistan açısından olana gelince; Müslümanlardan her kim oy kullanırsa, "kötü bir azınlığın" çıkarı için oy kullandığı veya en büyük hırsıza karşı büyük bir hırsızı tercih etmiş olduğu söylenebilir.

b-İslam Ümmeti, son zamanlarda açığa çıktığı üzere İslam Nizamı'nı desteklemektedir. Zira Ümmet, Hilafet'in ve İslam'ın geri dönmesi için çalışmaktadır. Nasrani ülkelerin aksine İslamî Devlet, halklara baskı uygulamayacak ve onları haklarından mahrum etmeyecektir. Nitekim Hilafet, asırlar boyunca sanayide, tarımda, tıpta ve bilimde insanlığın feneri olduğu gibi dinine, mezhebine ve cinsine bakmaksızın insan haklarının sağlanmasında ve onların gözetilmesinde adil bir örnek olmuştur. Hatta on beşinci asırda Nasranilerin zulmünden kaçan Yahudiler gibi dünya mültecilerinin bir sığınağı olmuştur. Hakeza Nasraniliğin aksine Müslümanların, iğrenç teokratik dini bir yönetimin fasit bir alternatifi olan demokrasiye ihtiyacı yoktur.

Üçüncüsü: Şerî yön: Hilafet, ırkına, dinine ve cinsine bakmaksızın tüm insanların maslahatlarını koruyacaktır:

a-İslam, demokrasiyi asla onaylamaz. Dolayısıyla Müslümanlar, fiillerin doğru veya yanlış olduğuna karar verenin sadece Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'nın olduğu manasına gelen [لا إله إلا الله] "Allah'tan başka ilah yoktur" akidesine inanmaktadırlar. Bu sırada demokrasi ve diktatörlük ise insandan başka ilah olmadığı, insandan başka ibadeti hak eden bir şeyin olmadığı ve bilgideki sınırlılığına ve şeyler üzerindeki kararda çelişkili olmasına rağmen fiillerin doğru veya yanlış olduğuna karar veren kaynağın insan aklı olduğu temeline dayanmaktadırlar. Ayrıca -insanların işlerini ihmal eden- demokrasi ve diktatörlük, kanunlar çıkarmak yoluyla başkalarına baskı uygulanmasını meşrulaştırmaktadırlar.

Demokrasi, Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'ya itaat etme veya O'na isyan etme hususunda insanı serbest bırakmıştır. Ancak Hilafet Devleti'nin gölgesinde Müslümanlar, İslam'da geçen emir ve nehiylere göre yaşayacaklardır. Nitekim Allahu [Subhânehu ve Teâlâ], şöyle buyurmaktadır:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, ne mümin bir erkek ne de mümine bir hanım için o işlerinde herhangi bir serbestlik olur. Her kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur." [el-Ahzâb 36]

Dolayısıyla demokrasi, kadın ve erkeklerden oluşan bir guruba egemenlik hakkı verdiği gibi onlara, heva ve arzularına göre kanun çıkarma yetkisi de vermektedir. Ancak Hilafet Devleti'nin gölgesinde Müslümanlar, sadece Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'yı razı etmeye çalışacaklardır. Zira Allahu [Subhânehu ve Teâlâ], şöyle buyurmaktadır:

وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın Sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! [el-Mâide 49]

Demokrasinin ilga edilmesiyle birlikte Hilafet, tüm tebâ için adaleti ve hakkaniyeti sağlayacaktır. Aynen Hizb-ut Tahrir'in Hilafet Devleti'nin Anayasa Mukaddimesi'nin (1.) maddesinde şu şekilde geçtiği gibi: "İslamî akide, devletin esasıdır. Öyle ki devletin yapısında, cihazında veya muhasebesinde yahut devlet ile ilgili herhangi bir şeyde, İslamî akideyi esas kılmaktan başka bir şey var olamaz. İslamî akide aynı zamanda anayasa ve şerî kanunların da esasıdır. Öyle ki bunlardan herhangi biriyle ilgili herhangi bir şeyin İslamî akideden fışkırması haricinde var olmasına izin verilmez."

b-Demokrasinin ilga edilip Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla birlikte adaletin toplum için gerçek bir değeri olacaktır. Aksi taktirde demokrasi, halka büyük bir baskı uygulayan küçük bir elitin çıkarlarını garantilemeye devam edecektir. Hilafet Devleti Sistemi'ne gelince; o, egemenliğin sadece Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'ya ait olmasını sağlayacaktır. Zira İslam, emri bil-maruf ve'n-nehyi anil-münkeri ve yöneticinin muhasebe edilmesini Ümmete farz kılmıştır. Dolayısıyla Ümmet, Halife'yi destekleyip koruyacağı gibi İslam'a muhalefet ettiğinde onu muhasebe edecek ve İslam'ı reddettiğinde de onu devirecektir. Aynen Hilafet Devleti'nin Anayasa Mukaddimesi'nin (24.) maddesinde şu şekilde geçtiği gibi: "Halife, otoritede ve şeriatı infaz etmede Ümmetin vekilidir." Bunun yanı sıra Halife veya valilerinin, yönetimde herhangi bir yanlış yapmaları durumunda Hilafet Devleti'ndeki Mezalim Mahkemesi onlar hakkında bir soruşturma açabileceği gibi gerçekleşebilecek herhangi bir zarar için de bir soruşturma açabilecektir. Dolayısıyla soruşturmanın başlaması için şikayetleri beklemek zorunlu değildir. Aynen Anayasa Mukaddimesi'nin (42.) ve (87.) maddelerinde şu şekilde geçtiği gibi: "Halife'nin halindeki değişikliğin, Halife'yi Hilafet'ten çıkarıp çıkarmadığına karar veren yalnızca Mezâlim Mahkemesi'dir. Yine, Halife'yi azletme veya ihtar etme salahiyetine sahip olan da yalnızca Mezâlim Mahkemesi'dir." Ve "Mezâlim Kâdîsi; devlet tebâsından olsun yada olmasın, devlet otoritesi altında yaşayan herhangi bir kimseye karşı devletten kaynaklanan her tür zulmü -ki bu zulüm ister bizzat Halife tarafından isterse Halife'nin altındaki yöneticiler ve memurlar tarafından yapılsın- kaldırmak için nasbedilen Kâdî'dir." Aynı şekilde Halife'nin, mazlimeye müdahale etme yetkisi yoktur ve onun, kendi üzerindeki mazlimeye bakan Mezâlim Kâdîsi'ni azletmesine de izin verilmez. Aynen (88.) maddede geçtiği gibi: "Mezâlim Kâdîsi, Halife veya Kâdî'l Kudâ tarafından tayin edilir. Fakat onun muhasebesi, tedip edilmesi ve azledilmesi Halife yada Halife kendisine salahiyet vermişse Kâdî'l Kudâ tarafından olur. Ancak Halife veya Tefvîz Muavini veya Kâdî'l Kudâ aleyhine bir Mezâlim davasına bakarken azledilmesi sahih değildir. Böyle durumlarda onu azletme salahiyeti Mezâlim Mahkemesi'nindir."

c-Ümmet Meclisi'ne seçilen üyeler, son bir garantörlük daha sağlayacaklardır ki bu da egemenliğin sadece Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'ya ait olmasıdır. Ayrıca onlar, valilerin ve yardımcılarının atanması da dahil çeşitli meseleler hakkında Halife ile istişarede bulunabileceklerdir. Aynen Hilafet Devleti'nin Anayasa Mukaddimesi'nin (105.) maddesinde şu şekilde zikredildiği gibi: "Müslümanları görüş bakımından temsil eden ve Halife'nin kendilerine danıştığı şahıslar, Ümmet Meclisi'dir. Vilayetlerin ahalisini temsil eden şahıslar ise Vilayet Meclisleri'dir. Yöneticilerin zulmünü veya İslamî hükümlerin kötü tatbik edilmesini şikayet amacıyla gayrimüslimlerin de Ümmet Meclisi'nde bulunmaları caizdir." Ayrıca (111) sayılı maddede zikredilen Ümmet Meclisi'nin görevlerinden biri de işte şudur: "Dâhilî, hâricî, mâlî, askerî veya benzeri konularda, bilfiil devlette gerçekleşen tüm işlerde Ümmet Meclisi'nin Halife'yi muhasebe etme hakkı vardır. Çoğunluğun görüşünün geçerli olduğu hususlarda, meclisin görüşü Halife'yi bağlayıcıdır. Çoğunluğun görüşünün geçerli olmadığı hususlarda ise meclisin görüşü Halife'yi bağlayıcı değildir." Ve aynı şekilde şudur: "Ümmet Meclisi'nin muavinler, valiler ve amiller aleyhine memnuniyetsizliğini bildirme hakkı vardır ve bu konudaki görüşü Halife'yi bağlayıcıdır. Halife'nin de onları derhal azletmesi gerekir." Ayrıca İslam akidesine dayalı bağımsız medya organları ile siyasî partiler de Halife'yi yönlendiren ve sorgulayan diğer kaynaklardır. Nitekim Hilafet Devleti'nin Anayasa Mukaddimesi'nin (21) sayılı maddesinde şöyle geçmektedir: "Esasının İslamî akide olması ve benimsediği hükümlerin şerî hükümler olması şartıyla, yöneticileri muhasebe etmek veya Ümmet yoluyla yönetime ulaşmak üzere siyasi parti kurmak Müslümanların hakkıdır. Parti kurulması için hiçbir izne ihtiyaç yoktur. İslam esası dışındaki her türlü kitleleşme ise yasaklanır."

Not: 1, 21, 24, 41, 87, 88, 105 ve 111. maddelerin Kur'an-il Kerîm ve Nebevî sünnetten tüm delillerine muttali olmak için Hizb-ut Tahrir'in Hilafet Devleti'nin Anayasa Mukaddimesi'ne müracaat edilmesi rica olunduğu gibi Hilafet Devleti'nin anayasası ile ilgili maddelere muttali olmak için de aşağıdaki internet sitesine girilmesi rica olunur:  http://htmediapak.page.tl/policy-matters.htm

Dördüncüsü: İnsanlığı, demokrasinin zulmünden kurtaracak olan bizzat Hilafet'tir.

a-Egemenliğin sadece Allahu [Subhânehu ve Teâlâ]'ya ait olduğu temeline dayalı bir Hilafet Devleti'nin kurulması gerekir ki ancak bu şekilde insanların işleri gözetilebilecektir.

b-İslamî olmayan bir sistemi tatbik etmesi durumunda Halife'yi yönetimden azledecek olan araçlar Ümmet ve Mezâlim Mahkemesi'dir.

c-Siyasî partiler ve Ümmet Meclisi'ne seçilen üyeler, yöneticileri muhasebe edebilirler ve onlara şerî hükümlere göre tavsiyede bulunabilirler.

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti


H. 12 Cumâde’s Sânî 1434
M.  Pazartesi, 22 Nisan 2013

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER