- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Nobel’i Gerçekten Hak Ediyorsunuz!
Haber
Cumhurbaşkanı Erdoğan; gazete ve televizyon genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldiği toplantıda çeşitli konularla alakalı açıklamalarda bulundu. Suriye başta olmak üzere bölgedeki çatışmalar ve krizlerden kaçan 4,5 milyona yakın insanın Türkiye'de sükûnetle barındırılıyor olmasının dahi başlı başına bir başarı olduğunu dile getiren Erdoğan, “Aslında Türkiye'ye tamamen kendi fedakârlığı ile yürüttüğü bu sığınmacı politikası sebebiyle Nobel Barış Ödülü verilmesi gerekir. Biz bu gayretleri, herhangi bir karşılık beklediğimiz için değil sadece insanlığımız ve kültürümüz gereği ortaya koyduk, aynı şekilde devam edeceğiz. Bu 4,5 milyon, 5 milyonu buluyor. Dünyada bunun bir başka örneği yok.” (15.07.2019 Habertürk)
Yorum
Kapitalist ideoloji; demokrasi düzeniyle yer kürenin her karışını istisnasız kirletti. Bu kirli atmosfer, özellikle fikir ve düşüncelerde saflığın, netliğin ve de berraklığın kaybolmasına sebep oluyor. Yine bu kirli atmosfer içerisinde, arz-ı endam eden başımızdaki yöneticiler, bu durumdan istifade ederek toplumu, siyasi çıkarlarına payanda etmekten de geri kalmıyor.
Cumhurbaşkanı’nın, Suriyeli mültecilere yapılan ev sahipliğinin simgesel mükâfatı olarak Batılı ülkelerden, Nobel ile takdir edilme isteği, demokrasinin sebep olduğu cürümleri gizleme kurnazlığıdır. Allah’ın nuruyla bakan, feraset sahibi Müslümanlar için bu, ayın on dördü gibi nettir. Fakat ideolojik bakışın kendilerinden uzak olduğu insanlar için, siyasilerin bu söylem ve istekleri, iktidarlarının devamı yönünde büyük bir aldatmacadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, özellikle devletlerarası ilişkilerde meydana gelen açmazlarda mülteci kartını öne sürmesi yeni değildir. Tabii çoğu zaman bu açmazlar, büyük çelişkileri de kaçınılmaz kılmakta. Nitekim hem mültecilere yapılan yardımlarda bir karşılık beklemeden yapıldığından bahsedeceksin hem de Avrupa’nın, ülkemizdeki mültecilere para yardımı yapmamasından yakınacaksın. Yeri geldiğinde, mültecileri siyasi koz olarak kullanmaktan çekinmeyeceksin, sonra da misafirlik kültürümüzün gereği diyerek işin içinden çıkacaksın. Yine 4,5 milyon mülteciye ev sahipliğinin kimseden bir şey beklenmeden yapıldığını ileri sürüp, Batılı ülkelerden Nobel beklemek bu kirli atmosferde çelişkilerin sadece birkaçıdır. Siyasilerin, kirli hesaplarına rağmen bu halk, milyonlarca Müslüman kardeşini bağrına basarak ev sahipliğini şerefli bir şekilde yerine getirmeye çalıştı çalışıyor.
Demokrasiyle zulüm çağını yaşatan başımızdaki yöneticiler, “kurtla kuzuyu öldürür; çobanla yer; sahibiyle de yas tutar” atasözünü icraatlarıyla adeta doğruluyorlar.
Bunlar, gerçekten Nobel’i hak ediyor! Neden mi?
Suriye’de milyonlarca Müslüman’ın feryadına sessiz kalıp elindeki gücü, bozgunculuk yapan rejim ve efendilerinin üzerine göndermekten imtina ettikleri için. Bununla da kalmayıp yüz binlerce Müslüman’ın kanına giren İran ve Rusya ile birlikte ABD’nin siyasi hesaplarına doğrudan ve dolaylı bir şekilde ön ayak oldukları için.
Bu siyaset, milyonlarca Müslüman’ın yerinden yurdundan zorunlu bir şekilde göç ettirilerek mülteci durumuna düşmesinin sebebi iken, hala mülteciler üzerinden yaptıklarıyla övünebildikleri için. Direnişçilerin; rejim, İran ve kuyruğu olan partiye en ağır darbeleri indirdiği dönemde, Türkiye’nin dost ve yardımcı rolüne bürünerek, güven üzerinden direniş saflarını böldüğü için. Nobel’i fazlasıyla hak ettiniz!
ABD ile Müslümanlara tuzak kurun; Rusya ve İran ile hareket ederek ümmetin evlatlarının katledilmesine göz yumun; göç etmelerine sebep olun. Sonra da mültecilere ev sahipliği edebiyatıyla mazlumların hamiliğinden bahsedin. 4,5 milyon mülteciye ev sahipliğini “dünyada böyle bir şey yok” diyerek övünç kaynağı olarak görüyorsunuz ya, evet haklısınız. Müslüman kardeşinin aleyhine ABD, Rusya ve İran ile iş tutup onların yerinden yurdundan çıkarılarak sonra da yapılan ev sahipliğiyle övünme, dünyada eşi benzeri olmayan bir davranış biçimidir. Milyonlarca Müslüman, Suriye’de zulme, zalime, kâfire karşı bedenini siper edip, kanını din-i İslam’ın hâkimiyeti için akıttı. Fakat yöneticiler, demokrasinin yerleşmesi için ülke ülke dolaşıp ABD masasına hizmet ettiklerinden, gerçekten Nobel’i hak ettiler!
Sayın Erdoğan! Ecdat, bu toprakları fethedip idare ettiği 1924 yılına kadar Müslümanların hamiliğini yaptı. Ellerine kardeşlerinin kanını bulaştırmadı. Kâfirlerin tasallutundan kaçarak mülteci durumuna düşen Müslümanlara, ev sahipliğini övünç değil, zillet olarak gördü. Kâfirlerle birlikte, Müslümanlar aleyhine işbirliği yapmayı akıllarına dahi getirmedi. İslam ve Müslümanlara ihaneti en büyük bela bildi. Gelen yardım çığlıklarına sesiz kalmayı nasipsizlik, kardeşlerinin katledilmesine seyirci kalmayı zalimlik, kendisine sığınan insanları düşmana teslim etmeyi zulüm gördü.
Gerçekten akıl etmiş olsaydınız, küfrün karanlığında olan Batı’yı değil, Allah’ı ve Müminleri razı etmenin derdini taşırdınız. Mükafatı eli kanlı Batı’nın Nobel’inde değil, Alemlerin Rabbi olan Allah’ın vereceği mükafatta arardınız. Şunu unutmayın ki:
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعًاۜ اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُۜ وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ
Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar. (Fatır 10)
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahmet SAPA