- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Mülteciler Hoş Karşılanmıyor!
Haber:
Bahçeşehir Üniversitesi’nin İstanbul’daki Göç ve Kentsel Araştırmalar Merkezi, Suriyeli mültecilerin Türkiye’de karşılaştıkları ve uzun süredir devam eden sosyo-ekonomik zorlukları vurgulayan bir rapor yayınladı.
Büyük mülteci nüfusu olan birçok ülkede olduğu gibi, sakinler ve göçmenler arasında yıllardır süren bir gerilim yaşanmakta ve mülteciler için yaşam giderek zorlaşmaktadır. Şehrin toplam nüfusunun yaklaşık üçte biri civarında olan 439 bin Suriyeli barındıran Hatay’da, zaten kıt olan kaynaklar genellikle kırılma noktasına varıyor ve bu da mültecilere karşı daha fazla rahatsızlık hissini ortaya çıkarıyor.
Yorum:
Bir kişi, savaş ve yıkımdan dolayı herhangi bir ülkeye kaçıp daha güzel bir gelecek istediğinde, ona yönelik ilk belirleyici unsur, vatancılık ve milliyetçilik oluyor. Zira kaçtıkları ülkelerde yaşamının seyrinin dayandığı temel budur. Çünkü kapitalist ülkelerdeki ulusal sınırlar, herhangi bir kara parçasına aittir. Ancak diğer taraftan İslam bize, tek bir birlik olan ümmet mefhumunu sunuyor. Dolayısıyla bugün bir Müslüman diğer İslam ülkelerine göç ettiğinde, baskın olan genel çerçeve yaşam işlerinde, siyasi meselelerde, ekonomik meselelerde ve laik kapitalist olarak görülen dış ilişkilerde kapitalist düşünceyi destekliyor ve İslam sadece toplumsal ve ahlaki meselelerin bazı yönleriyle sınırlı kalıyor. O zaman ümmet, bağlı kaldığımız bir fikir olsa da pratik anlamda başkalarıyla bu açıdan ilişki kuramıyoruz. Dolayısıyla bu fikri savunmalı ve talep etmeliyiz. Zira kardeşlik bağı, başkalarına yardım etmemizi sağlıyor. Fakat İslam bir bütün olarak uygulanmadığında, ekonomik sorunların kaynağı olan sistematik başarısızlıkları belirlemede başarısız oluyoruz. Nitekim ortaya çıkan ekonomik zorluklar mevcut rejimin bir sonucu olsa da temel nedenleri incelemek yerine mültecileri veya “yabancıları” suçlamak daha kolaydır.
Laik kapitalist politikaları ve kanunları kullanan ülkeler, tüm insanlara gözetmede başarısız olacaklardır. Çünkü bu sistem, doğası gereği bir grubu kategorize ederken diğerlerini de marjinalleştiriyor. Dolayısıyla ulus devlet fikrinin hakim olduğu bu ülkelerde mülteciler acı çekiyor. Dolayısıyla da bu, mevcut rejimin geçerliliğinin ve zararlarının sorgulanmadığı iç sorunlar olduğunda mültecilerin çıkarlarına yönelik kalıcı bir tepki oluşturuyor.
İslam Nizamı, nereden geldiğine bakmaksızın devlet içinde yaşayan ve devletin tabiiyetini taşıyan bir kişinin tüm haklarını yerine getirir. Dolayısıyla sınırlar sabit değildir ve gelenler de göçmen veya mülteci olarak kabul edilmezler. Nitekim İslami hükümler ve İslam tarihi, İslam uygulanırken bu uyumun nasıl sağlandığını kanıtlamıştır.
Bugün Müslümanların, ulusal sınırlar ve İslami olmayan kimlik nedeniyle diğer İslam ülkelerinde gerçek bir sığınağa sahip olmaları imkânsızdır. Nitekim ümmetin devleti, İslam Nizamı’nın uyguladığı aynı akideden olanları kamil ve külli bir fikir olarak kucakladığında, diğer Müslümanlarla gerçek bir uyum içerisinde yaşayabileceklerini ve acı çekenlere yardım etmenin hizmet değil de bir görev olduğunu göreceğiz.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nadiye Rahman